Bölüm 48

Cuma gecesi Pan’ın gidişini yine boş bir dersliğin penceresinden izliyordum.. İzmir’in o yaza tutunan baharları beni hüzünlendirirdi hep.. Böyle zamanlarda pencereden bakarken aklımdan geçen tek şey “dışardaki dünya”ydı.. Ne için nelerden vazgeçmiştim o çocuk yaşımda. Dışarda da bir dünya vardı, ve oradaki çocukların anne-babalar’ı sorumluydu onlardan.. Tamam benim de fatura ödeme derdim yoktu, ya da yemeklik almak, kıyafet, kitap, defter vs masrafı derdim yoktu.. Ama benim nazlanabileceğim bir annem, isyan edebileceğim bir babam ve kavga edebileceğim bir kardeşim de yoktu yanıbaşımda.. Halıya basmayı, halı üzerinde yürümeyi özlemiştim.. İskarpinlerin içinde yamru yumru olmuş parmaklarım, bu yaşta belirginleşen nasırlar… Çocukluğumu, gençliğimin önünde öldürerek yaralamışlardı hayatımı.. İtirazım da yoktu, olsa da kime itiraz edebilirdim ki.. Bir gece öncesinde evde çorabını bulamayan bir çocuktum.. Bir gece sonrasında ise 20 kişiyle aynı koğuşu paylaşan bir öğrenci.. Okula kaydedildiğim o ilk gün hiç silinmiyor hafızamdan.. Bir de bu okulu seçme sebebim..


Tekirdağlıyım.. Hem de dibine kadar.. Bana Türkiye çapında bu kadar yakışabilecek başka bir şehir olamazdı.. Sanki ben Tekirdağ için doğmuşum, Tekirdağ benim için kurulmuş.. Çocukluğum bir ilçede geçti, deniz kenarı bir ilçede.. Yani götümün çatalından kum ve yosun eksik olmazdı yazları.. Klasik bir aile hikayem var, tam bir yeşilçam klasiği.. Cefakâr, gözü yaşlı bir anne.. Sümüklü bir kardeş.. ve alkolik bir baba.. ve bu üçlünün olduğu bir evde büyürken her gün babasının ölmesi için dua eden bir Anıl…


İlköğretim 4. sınıfa kadar bu şirin ilçede yaşadım.. Ardından Tekirdağ merkeze taşındık.. TAŞINMAK, işte bu kelimeyi unutmayın.. Çünkü hayatımda bir kaç yıldan fazla bir yerde duramadım, olmadı.. Sahil kasabasındayken yanlış hatırlamıyorsam 6-7 kez ev değiştirdik.. Bir çoğu sarhoş babamın geçimsizlikleri yüzündendi.. Hep sikip sokmayı bilirdi, uzlaşmak diye bir kavramın varlığı ona hiç öğretilmemişçesine.. Tekirdağ’dayken de 3 kere ev taşındı.. Ben 14 yaşına geldiğimde 10 kere ev taşımıştık.. Her evde ortalama 1.4 yıl yaşamıştım.. Bu yüzden “evim” diyebileceğim bir yer hiç olmadı.. Benim evim annemdi..


Çocukluğum alkolik pederin siktirleriyle geçti.. Annemi orospu, beni orospuçocuğu diye söve söve atardı sokağa.. İroniktir ki o sokağa atmadığında biz kaçmak zorunda kalırdık.. Annemle kömürlüklerde sabahladığımız çoktur.. 2 yaşındaki anılarımı hatırlıyorum hala, etrafımdakiler “Oha sen nasıl hatırlıyorsun onu, orda daha 2 yaşında bile değildin” diye hayrete düşüyorlardı.. Ben dayağı anne karnındayken görmüştüm, 2 yaş benim için olgunluk yaşıydı.. Baba ise ölmesi gereken kişi.. Babalardan nefretim böyle başladı..


Ben doğduğumda babam denizdeymiş tekneyle, bir kaç aylığına balık tutmaya açılmışlar.. Hangi adam hamile karısını evde bırakıp da iki hamsinin peşine düşer? Adam demişim orda farkında olmadan.. ve hangi erkek karısını kürtaja babasıyla yollar?.. Benim benden bir yaş küçük ikiz kardeşlerim olacaktı.. Katlettiler, ultrasona sokmadan kürtaja sokarak annemi.. ve ben hayatım boyunca doğmadan öldürülen o iki kardeşimi özledim.. İkizleri… Biri kız, biri erkekmiş.. Babam denizdeyken doğduğumdan, geri döndüğünde beni hep en yakın arkadaşının çocuğu olarak görmüş, ve hala öyle görüyordu.. Babasıyla karısını kol kola kürtaja gönderen bir şerefsizin o karısını en yakın arkadaşıyla yakıştırması gayet normal geldi bana.. “Normal yaaa” diye tanımladıklarım, arkadaşlarımın “normal”leri kadar normal olamadı hiç.. Olmaması da “normal”di zaten..


Ben ortaokuldayken ders çalışmayı severdim.. İnsanları sevemediğimden ders çalışmayı sevmek kolayıma gelirdi, hem etrafımdakilerle konuşmamak için iyi bir bahaneydi bu.. Pezevenk Peder (bundan sonra PP diye bahsedicem ondan, baba demek şu dakikada bile cinlerimi tepeme çıkarıyor!), yani PP, hemen her gece sarhoştu.. İşten çakır keyif döner, salonun hakimiyetini ele alıp hepimize ana avrat söverdi.. Annem mutfağına hapsederdi kendini, ben de kardeşimle odama.. Yatak odası hep boştu, belki sızmak ister diye.. Bizim PP her kafayı bulduğunda tepeme dikilip milyar kez “Şşşşşhhht, yat lan! uyu amk! yeter amk!” diye tekrarlardı, saat akşamın 8’i olsa dahi.. Bu PPcede “Uyu da ananı aheste aheste sikeyim” demekti.. Kardeşim ufak olduğundan o erkenden yatardı.. Bu saçmalığı görmedi hiç.. ve ben yeri göğü inleten küfürlerle yatağıma yatırılırdım, zorla.. Annemden özür diliyorum şu anda çünkü o da okuyor beni burada.. Özür dilerim anne, ben her gece ortak oldum o eziyetine.. Senden, seni kadın hissettiremeyen kocan adına ve insan hissettiremeyen babam adına özür diliyorum..


Çocukluğum annemle sarılıp ağlaşarak geçti.. PP bizi ayırt etmezdi, ikimize de saldırırdı.. ve PP bezdirirdi insanı.. Gündüz vakti ev telefonunu arayıp anneme “Nerdesin?” diye soran bir psikopattı.. PP’nin babası da ona keza.. Bir PP arardı bir babası.. Gündüzleri ev telefonumuz sürekli teftiş sebebiyle susmazdı.. PP’nin anasına gelince, şimdilerde kuran okuyor.. Eeee onca yılın orospuluğu kolay affettirilmez tanrı katında, sike sike hatim indirirler 60’ından sonra böyle.. Annemin köylüsü aradığında bile telefonları insanların yüzüne kapayan bir kaynanaydı bu PP’nin anası.. Üstüne üstlük avaz avaz “Seni erkekler arıyor.. Senin gibi bir ilkokul mezununun erkek arkadaşı olması ne demek?” diye bağırıp sesini millete duyururdu.. PP’nin kız kardeşini erkekler ararken “Aaaa onun tahsili var, arkadaşı aramıştır” diyen insanlardı bunlar.. Şimdilik anlatmıyorum ama günü gelince hepsine misliyle ödetmeye başladım bu yaptıklarını..


PP ben ortaokuldayken bir gece yine anneme saldırdı.. Paspalmış, bakımsızmış, böyle karı olmaz olsunmuş, sidikliymiş, götünü tutamıyormuş…. Benim annem hastaneye götürmedikleri için beni evde doğurdu; 5750gramlık bir gülle olarak geldim dünyaya.. Benim annem il hastanesine götürmedikleri için kardeşimi doktorsuz doğurdu; 6250gram… Ulan şerefsiz adam, senin karın çişini nasıl tutsun bu doğumlardan sonra!… Olayın aslı, kardeşimin doğumundan sonra PP içip içip anneme saldırdı.. Kadının genital dikişleri o gece patladı.. PP öyle bir insandı işte.. Kendi sebep olduğu rahatsızlıklarla bile aşağılardı seni..


O gece kocasının “Sen de kadın mısın lan?” sözleri yüzünden sabaha kadar ağlamış bir kadındı annem.. Ertesi gün beni de yanına alıp kuaföre gitmişti, kocası bakım yapsın diye para vermediğinden zavallım el işlerinden kazandığı kötü gün parasını yine o kocaya güzel görünmek için harcamıştı.. Annemi gençlik fotoğraflarından beri ilk kez öylesine güzel görmüştüm.. Saçları fönlü.. Yüzünde hafif gölgelendirme.. Dudakları kalem ve ruj geçilmiş.. Kirpikleri rimelli.. Kuaförden eve dönerken gözlerim kamaşmıştı.. Ben annemin her haliyle gurur duyuyordum, ama bu “kadın” hali koltuklarımı kabartmıştı.. Eve yürürken “Bakın benim annem de sizinkiler kadar güzel oldu” diye bağırmamak için zor tutuyordum kendimi.. Eve gelir gelmez PP’nin en sevdiği yemekleri hazırladı annem.. Saatlerce mutfaktan çıkmadı.. ve PP eve gelmeden önce giyinip salonda oturarak beklemeye başladı.. PP eve geldi.. PP salona girdi.. ve PP o salonun açık olan camlarından komşulara anamı pazarlarcasına “Amına koduğumun orospusu, sen kimlere süsleniyon lan böyle?!? sikerim rujunu lan kimle sikişiyon söyle!!!” diyerek annemin saçından tuttuğu gibi kadını yere yapıştırdı.. İşte o an kararımı vermiştim, kısa yoldan beni meslek sahibi yapabilecek, ve bu evden uzaklaştırabilecek bir okul kazanmalıydım.. Geceler boyu PP yatmaya zorladığında yorgan altında el feneriyle test çözdüğüm günler böyle başladı.. Annemi ne yapıp edip bu adamın elinden kurtarmalıydım.. Bunu yapabilmek için de kendimi kurtarmalıydım.. Hani uçaklarda derler ya “Tehlike anında başınızın üst tarafından aşağıya sarkacak olan oksijen maskelerini önce kendi yüzünüze, ardından da çocuklarınızın yüzüne yerleştiriniz”… Ben de aynısını yapacaktım..İşte o yüzden İzmir’i seçtim.. PP’nin dakika başı gelip beni taciz edemeyeceği bir mesafe, kurtuluş olarak gördüm İzmir’i.. O yüzden İzmir’in yeri bende hep ayrı kalacak, ilk evim olarak…


Ve okula kaydolmaya gelirken PP yine annemle benim ağzıma sıçmıştı.. Bi gece öncesinde zil zurna sarhoş olup bize sabaha kadar kan kusturdu.. Alt tarafı beni okula kaydettirip eve geri dönecektik. Okulun kayıt salonu epey bir kalabalıktı, içimden “Oha yaa bunların hepsi benden zeki, boku yedim” demiştim.. Kayıt işlemleri tamamlandıktan sonra “Öğrencimizi okul eşyalarını yatakhanesine yerleştirmesi için şöyle alalım” diyerek beni aldılar.. ardından 3 saatlik bir istihkak dağıtımı.. ve saç traşı.. ve hızlandırılmış duş.. ve okul kıyafetlerinin giydirilmesi..


Annemin karşısına üniformalarla çıkmıştım bir anda.. Eliyle ağzını kapatıp kalakalmıştı orda.. Okul idaresi “Haydi bakalım, velilerle öğrenciler vedalaşsın, ziyaret saati bitmek üzere.” diye anons geçti.. Bu anons tüm dünyamı yerle bir etmişti.. Daha 14 yaşındaydım.. Bana yol arkadaşımla, annemle vedalaşmak için yarım saat verdiler.. PP gururluydu, böbürleniyordu yerinde.. Annem bana bakıyordu, ben anneme.. Gülümsedim.. “Beni merak etme” dedim.. “Telefon ilk ay yasak, biliyorum bu şehirde kalamazsınız babamın işi var.. ama aramaya çalışcam, mutlaka bir yolu vardır..” dedim.. Beni merak etme demiştim ama ben onu çok merak edicektim.. O adamla yalnız kalmasına hazır değildim.. Kardeşim daha 9 yaşındaydı, koruyamazdı annemi.. kardeşim daha çok ufaktı, farkında bile değildi olan bitenin.. Daha fazla konuşursam ağlarım diye korkup sustum, gülümseyerek anneme bakmaya devam ettim.. Annem birden İzmir Körfezine doğru döndü ve “Bak ne güzel, burda da deniz var.. Deniz her yerde var, ama buradan görülebilmesi güzel.. Baktığımız gök bir, baktığımız denizler bağlı.. Her ne zaman yüreğin daralır da beni özlersen, gündüzse denize bakıp konuş, geceyse gökyüzüne ve yıldızlara.. Bil ki o an ben de aynısını yapıyor olcam..” dedi.. Ağlamaktan o kadar korkuyordum ki sarılamadım bile anneme.. Cesareti kırılsın, cesaretim kırılsın istemedim.. Ben bu okula geldiğime çoktan pişman olmuştum onu öyle yalnız gönderirken.. Vazgeçmek için de çok geçti, imzalar çoktan atılmıştı..


Annem okuldan çıkana kadar arkasından bakakaldım.. Öyle uzun baktım ki arkasından, annem bir nokta olmuş ve gözden kaybolmuştu sonunda.. İdarenin adamlarından biri kolumdan çekiştirerek içeri aldı beni.. “Burası ana kucağı değil evladım” diyerek..Hani İzmir Körfezi’ne olan aşk dolu satırlarım vardı ya, işte o aşkın sebebi buydu.. O körfez benim aylarca annem olmuştu.. Şu anda Pan’ın, ET’nin, Bebe’nin ve daha nicelerinin evlerine gidişini izlemek için pencereden bakarken de gözlerimi “annem”den alamıyordum.. Kimse görmezdi benim o pencereden gördüğümü, bu yüzden kimse durdurumazdı da..

Yorumlar 1

  • Tam 5. Kez okuyorum ama şu satırlar beni her seferinde paramparça ediyor. Kalemin gerçekten çok güçlü. Her şeyden önce yaşanmışlıkların getirdiği duygu yoğunluğuyla yazmak farklı kafanda kurduğun bir karakterin hikayesini yazmak çok farklı. Üzücü olan, bütün bunların gerçek olduğu için bu kadar etkili olması :(