Bölüm 22

Eleman fokurdayan siri alnımın çatına, daha önce hastanelerde bademcik muayenelerinde tattığım tahta çubukla yapıştırdıktan sonra biraz soğumasını bekledi ve “Hadi bakalım birkiiiüüç” diyerek lap diye çekti. Aynaya baktığımda orta kaşım ‘ortada da kaş vardı ya hani’ artık yoktu, kıpkırmızı olmuştu orası ve gözlerimden yaş geliyordu. Hep beraber yine gülmeye başladık, malum her gün ilk kez bu acıyı tadan biriyle karşılaşılmıyordu. Hem gülüyordum hem de gözlerimden akan yaşları siliyordum, o gün karşı cinsi sevmemeyi bıraktım ve hatta o karşı cinse sempati duymaya başladım. Ben sadece bir santimetrekarelik operasyonda bu kadar acı çektiysem kimbilir onlar neler çekiyordu, kadııın kadın çilekeş kadın. Artık hiçbir kadını aşağılamayacaktm, onlar şu dakikadan itibaren kutsal çilekeşlerdi. Bir kadını anlamak istiyorsan ya ağda yaptıracaksın ya da topuklu ayakkabı ile bir gün geçireceksin, ikisi de berbat derecede acı veren şeylerdi; biz de sünnet ve askerliğin zorluğundan bahsediyoruz, onlar her ağda seansında ölüp ölüp diriliyormuş da haberim yokmuş..


Kuaförden çıktıktan sonra taksiye atlayıp Alsancak’a doğru yola koyulduk, Pan’ın kız arkadaşıyla buluşacaktık Sevinç Pastanesi’nin önünde. Bu kız arkadaş olayına biraz canım sıkılmıştı, kıskandığımdan değil sadece kibar konuşmak zorunda kalacağımızdan dolayı. Bir de kendimi dışlanmış hissedecektim ama önemi yoktu, hava güzeldi, İzmir güzeldi. O dönem okuldan merkeze gelişler haricinde otobüs kullanmazdım, hep taksiye binerdim. Fazla gelen para götümü tırmalamıyordu ama ben henüz toplu taşıma araçlarına alışık değildim. Oldum olası otobüsler tutardı beni, hep bi’ mide bulantısı ve ağzıma kadar gelen bir önceki akşamın menüsü.. Söz konusu midemdekileri püskürtmek olunca bunu İzmir’in eshotlarından iyi yapabilecek olan yoktu. Bu körüklü eshotlar yüzünden dışarı çıktığım haftasonları cehennem oluyordu bana, 40 dakikalık yolculukta böbreklerim akciğerlerimle yer değiştiriyordu; bu yüzden midem çok doluyken ısrarla taksiye binerdim. Henüz 2. senem olduğundan pek alışamamıştım körüklülere. İki senede nasıl alışamaz bir insan deme işte amk ! 3 ayda bir cezalarımı bitirip izne çıkabildiğimden 2 senede 8 kez anca görebildim İzmiri..


Kıbrıs Şehitleri Caddesi.. Hep şarkılar İstiklal Caddesi der ama Kıbrıs Şehitleri bana göre İstiklal’den daha çok hakediyordu şarkıları.. İstiklal Caddesi’nin bir karakteri yoktu ki şarkısı olsun, Kıbrıs Şehitleri Caddesi karakterliydi, Kıbrıs Şehitleri denince Sevinç Pastanesi, Fil Pizza, Kervan Pasajı, Hayalbaz gelirdi akıllara. Dersanelere yetişmek için koşan ve dersaneden çıkarak eve yetişmemek için salına salına gezinen öğrenciler gelirdi. Her kafadan bir ses demekti Kıbrıs Şehitleri.. İstiklal Caddesi gibi her kafadan bir başka ses değil. O yıllarda keşfettiğim ve hala da severek dinlediğim bir şarkının dediği gibi “…İstanbul bir yalan söylenenlere inanma.. Alsancakta o yaralı gençliğim hala beni bekler, sen aklıma geldikçe yarim kalbim tekler.. İçimde sancır istanbul benim darağcım..”…


Sevinç Pastanesinin önünden Pan’ın kız arkadaşını aldıktan sonra Kıbrıs Şehitlerinde yürümeye başladık. Yatılı okulun getirisi diyemem ama götürüsü olan hödüklük yüzünden bir kızla nasıl konuşmam gerektiğini çoktan unutmuştum bu yüzden genelde bir şey sorulmadıkça susup onları dinliyordum. Kendimi konuştukları konuların öyle dışında hissediyordum ki sanki yüksek kuantum fiziğinin geleceğini tartışan iki kişinin odasında temizlik yapan hademeydim. Ne esprilerden anlıyordum ne de şakalaştıkları şeylerden, sadece onlar güldükçe gülüyor anlamış gibi davranıyordum. Sıkıcı geliyor kulağa ama benim için oldukça ilginçti, yeni yeni şeyler öğreniyordum onlardan, ileride işime yarayabilecek türden. Caddenin sonuna yaklaştığımızda sağa dönüp genelde Leman Sam şarkılarının çaldığı salaş bir kafeye girdik ve üst kata çıktık, oh be dünya varmış, yakıcı güneşten taş duvarlı gölge bir kafeye girmek su içmiş kadar rahatlatıyor insanı. Siparişlerimizi söyledikten sonra cebimden daha jelatini açılmamış camel’ımı ve çakmağımı çıkarıp koydum masaya, masanın üzerindeki çıplağı bol magazinlerden birini alıp hayretle incelemeye başladım. Malum güzide okulumuzda bizi am manzaralı her şeyden uzak tutmak için çabalıyorlardı, bilseler am’ın olmadığı yerde göt’e Adriana Lima dendiğini bize aylık memesi bol dergiler dağıtırlardı. Ben böyle ağzım yarı açık salya kıyamet çadıra çeyrek var şekilde dergiyi incelerken cugul cugul sesler konsantrasyonumu sikti, bir baktım bizim Pan’la manitası yiyişiyor ama yiyişmek göresin hatun bunun küçük dilini dilliyor bu hatunun küçük dilini, iğrenmekle normal bulmak arasında belli bir süre gidip geldim, o kadar rahatsız olmuştum ki manzaradan kendime engel olamadan “Öhüeeheeem, biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” dedim. Öyle bir güldüler ki bir an birbirlerinin ağzına puhahahaha diye püskürdüler. “hah şöyle gençler kardeş kardeş oturun” dedim yarım gülerek, Pan “Anıl oğlum mal mısın bi rahat bıraksana” dedi, “Beni buraya öpüşebildiğini göstermek için çağırdıysan peki” dedim. Zavallı manitası renkten renge girmişti, ama terbiye kibarlık da bir yere kadar.


Ben sözlerim işe yarar da keserler diye umutlanmışken bunlar yüzsüzlüğü seçip yiyişmekte seviye atladılar, daha o yıllarda “3D” tamlaması icat edilmemişti ama farksızdılar. Neyse banane diyerek dergiyi kenara fırlatıp bir sigara yaktım ve buzlu kahvemle birlikte bacak bacak üstüne atarak bunları izlemeye başladım, bir süre sonra olay o kadar komik gelmeye başladı ki bana, ıkınmayla karışık çıkardıkları yarım ve bastırılmış seslere kahkaha atıyordum, sinirlerim bozulmuştu. Daha fazla rahatsız etmemek için başka masaya geçip sırtımı bunlara doğru verdim ve pencereden bakmaya başladım. Her şey iyiydi güzeldi de, gün bitince döneciğim yer yine Keş’ti ve son saatlerimdi özgürlükte; yine payını alacaktı hatıralarım Keş’i görünce.. Arka fonda çalan bir şarkı usulca fısıldadı kulağıma “…Ben bunlarla övünmedim, beklemedim illa, beklemedim illa, beklemedim sevdim… Yapılanlar söylenmez ki her zaman..”. Şarkıların her insana farklı şeyler anlattığını o gün anlamıştım, bana aşktan çok utancı hatırlattığı için..

Yorumlar