Bölüm 71

Takımları kafa kafaya verip oluşturmuştuk, Keş’le ben takımın en vasıfsızları olarak basketbol sahalarının kenarındaki sararmış çalı-ot-diken karışımı yere oturduk.. Bizi oynatma riskini göze alamamıştılar, ödül var işin ucunda diye.. Böyle yerlerde otururken dikkat edilmesi gereken ufak hususlar vardır.. İlki, oturmadan önce götün kevgire dönmesin diye ayaklarınla yeri bi güzel patpatlamak.. İkincisi, oturduktan sonra can sıkıntısından etrafındaki irili ufaklı taşları yerlerinden alıp sağa sola fırlatmamak.. Hadi ilkini anladık da ikinci ne mana derseniz; o taşların altında bir sürü akrep olabiliyor.. Tamam akreplerin bir çoğu soktuğu anda nalları diktirtecek güçte zehire sahip değil; ama belli de olmaz.. O yüzden mümkünse çok oynaşmadan oturmak lazım ki akrepçikler azmasın.. Biz de her iki sebepten ötürü Keş’le, hem mecaz anlamda hem de gerçek anlamda “diken üstünde oturuyorduk”..


Şimdi basketbol sahası falan dedim ama akıllara janjanlı courtlar gelmesin okul içindekiler gibi.. Kamp yerindeki sahalar “Zilyon yeri çatlamış patlamış, her çatlaktan da bi karış ot fırlamış; potası var filesi yok, olan pota da daha öncekilerin maymun gibi asılarak sallanmasından ötürü yamulmuş. Bil bakalım bu nedir?” diye sorgulatan cinstendi. Olsun ama dağ başında bunu bulduğumuza da şükür.. Hem yani şimdi bu dandik sahalar olmasa Keş’le beni hala koşturuyor olurlardı.. Günah, günah; çok da haksızlık etmeyelim.. Ve turnuva başladı..


Bu kamp yeri bana Malafat’ı özletmişti.. Gölgesine sığınabileceğimiz “tek top ağaç” bile yoktu burda.. Sıcak insanın derisini yakmakla kalsa iyiydi de bildiğin tırnaklarım bile bronzlaşmıştı.. Hadi onlar orda oynuyor, bi şekilde zaman geçiyor onlar için ama biz kenarda oturan hımbılların işi gerçekten zordu.. etrafımdaki tüm otları tek tek yerlerinden sökmüş sonra onları yeniden yerlerine dikmiştim, harcanan süre: 1 saat.. Geriye kalan süre: 3 saat.. Hani “aylak köpek taşak altı yalarmış” ya, olsa da sıvazlasak modundaydım.. Sıkıntıdan kendi kendime içimden zikirler çekerek öne arkaya sallanıyordum. Keş enseme bi tane patlatıp “Napıon oğlum lan” diyerek yüzüme baktı.. “Hiiiç, ilahi söylüyordum. Dur sıradaki de sana gelsin” deyip gözlerimi kapattım ve yine sallanmaya başladım.. “Lan bi dur, şimdi çarpılcan ağzın götünle yer değiştircek” dedi ve ekledi “Hoş, benim işime gelir ama ben senin için yer değiştirmesinler istedim” deyip gülmeye başladı.. “Yemin ediyom bak şu taşı altındaki akreplerle kafana gömerim” dedim, sinirli görünmeye çalışıyordum ama söylediği komikti abi! “Gülmesene!” diye tısladım, “E ama sen gülüyon amk!” dedi dudaklarını ısırarak.. “Sanane yarraam ben gülüyosam başkasına mı gülüom” dedim.. “Ben de başkasına gülmüyorum oğlum, sana gülüyorum” deyip çocukmuşum gibi başımı okşadı.. Sahanın ortasından Cazibe bize doğru bakarak “Takım arkadaşlarınızı destekleyeceğinize siz orda goygoy yapıyorsunuz!” deyip düdük çaldı.. “Evet arkadaşlar, kalkın kalkın kalkın, evet herkes ayağa kalksın! Burda takım arkadaşlarınız ter dökerken siz utanmadan uyukluyorsunuz” diyerek.. Ardından “Tezahürat yapmayana ceza veririm” deyip oyunu yönetmeye geri döndü.. Bu Cazibe çok olmuştu, Keş’e gömemediğim taşı ona atasım vardı sinirden.. Sanki kuş tüyü yatakta uyukluyoruz amk!


Paparayı yeyince öyle bir tezahürat yapmaya başladık ki sanırsın milli maçtayız. Tüylerim diken diken oldu şerefsizim ki! Gürbüz’ler finale kalmıştı.. Öğleden sonra 4 saatlik yangın gözetleme nöbetim vardı.. Gürbüz’ler kazanırsa nöbet öncesi iki gofret nasıl iyi gider var ya.. Gofretlerin aşkıyla öyle bir gaza geldim ki “Yürüyün be! Hadi be aslanlarım! Bastırın be koçum” diye gırtlak patlatıyorum kenardan.. Hakem de ha bire bizim takımın hamlelerini kusurlu bulup faul oldu sik oldu püsür oldu deyip topu karşı takıma veriyordu.. Hakem dediğimiz kişi hocamız Cazibe olduğundan ana-avrat ağız tadıyla sövemiyordum.. Yine Cazibe düdük çaldı yok step yaptın yok bilmem ne ayağına, aldı topu bizimkilerden.. “Hey allaaam yeaaa! Yaşıtları çoktan iş güç kıdem mevki sahibi olmuş; bu mal hala ağzında düdük, altında kısa pantolon, top peşinde koşturup duruyor! Bi de mızıkçılık yapıyor kalıbından utanmadan.” deyip döndüm arkamı.. Keş omzuma dürtüp duruyordu “Bi git abi yaa” diye atarlandım ona da.. “Şşşşt oğlum, duydu lan duydu; baksana maçı bıraktı arkadaki tepelere doğru yürüyor” dedi Keş.. “Hassiktir lan” diye bi döndüm arkamı, ahanda bizim Cazibe bükmüş dudakları eğmiş başını önüne “Siz oynayın gençler, ben iki takıma da gofret alırım” deyip gitmiş mahzun mahzun..


Sabahtan beri Cazibe’nin gelmişine geçmişine sövenler bir anda bana dönüp “Çok ayıp ettin ama” diye söylenmeye başladılar.. “Bi siktirin gidin abi yaa siz de başlamayın amk, anasına avradına sövünce iyi, gelmişini geçmişini sikerken harika, ben burda iki komikli laf söyleyince ayıp! Valla siktirin gidin bi ha!” deyip çadırlara doğru yürümeye başladım.. Keş bile tribe girmişti “Ya çok ayıp ettin ama” diyerek.. Ona da “Siktir git” demeden geçmedim, hakkı bende kalmasın diye.. O an herkesin “Yaa çok ayıp ettin, denir mi abi hiç öyle” demesinden mi bilmiyorum dokunsan ağlayacak duruma gelmiştim.. O yüzden de kimse görmeden minnak kız çocukları gibi tuvalete koşturmuştum.. Hem sigara içer hem ağlarım hesabı.. En sondaki kabine girip “böhüüüüüürgh” diye ağlamaya başladım, sesi tamamen kısılmış bi televizyondan izlenen film gibiydim o an.. Yüzümde “böhüüüüüüürgh” ağlamasının tüm ifadesi vardı ama ses çıkarmıyordum.. Düşünsene bi erkek lisesinde tuvalette hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun, yok yok daha o kadar yumuşamadık!

Yorumlar