Bölüm 104.5

***Yine bir dilim Anıl tadında nostalji kokan bir buçukluk, değişiklik yapmadan yayınlıyorum, eski hali de renkli.***


Hayatım boyunca bir çok orospu çocuğuyla karşılaştığım için bu kitabı hangi orospu çocuğu yüzünden yazıyor olduğum konusunda kafam karıştı.. Bu yüzden kitabın adı “Sanırım O Orospu Çocuğu Sendin Aşkım!”.. Evet, sanırım yine bir “buçukluk” bölüme giriş yapmış olduk..


Yaklaşan “Yeni Yıl” sebebiyle iki aydır süre gelen muhabbetimize bir süre ara vereceğiz.. Bu süreçte hem siz hazmedin, hem ben dinleneyim.. Bu buçukluk’ta, 200. Bölüme kadar hangi konu başlıklarında sizlerle dertleşmek istediğimi de sırasıyla yazayım istedim..


Pan’la olan arkadaşlığım ne olacak?


Keş’le olan ilişki ?


PP’yle olan ailevi durumlar ?


Sırık, Efes ve Tuborg bizim yazlığa geldiğinde ?


ET, Bebe ve benim aramda ?


Hikayeye yeni katılacak olan iki karakter var, Kurt ve Çak; bu ikisiyle?


Okul dışından birileriyle bir şeyler yaşayacak mıyım? Yaşayacaksam? Yaşayamayacaksam?


İdareyle aramda ?


Memleketteki sevgilimden ?


Okul içinde yediğim boklar?


Okul dışında neler olacak?


Bu liste uzar gider.. Tabii ki aralara yine “yaşandığına şahit olduğum” memleket hikayelerini serpiştirerek, sorunuma/sorunumuza değişik bir açıdan dikkat çekmeye çalışacağım..


Hikayemi okuyan aile bireylerim var evet.. Keşke okumasalar, çok utanıyorum yazarken.. Annem her yeni bölüme sarılmıyor Allah’tan, yoksa çoktan terliği atmıştı kafama “Benim küfür ettiğimi neden millete söylüyon!” diyerek.. (Evet en çok kafaya taktığı yer burası olurdu, diğer bölümleri biz çoktan konuştuk onunla)


Burada kimseye “Yazar” olduğum konusunda ahkam kesmedim, kesemem.. Şu an benim yaşadıklarımın okunuyor olması ne sizin yaşadıklarınızı önemsiz kılar ne de benim yaşadıklarımı daha önemli… Ben sadece “öylesine” yazmaya çalışıyorum.. Ve yazdığım bazı bölümler size “sığ ve küfürden ibaret” gelebilir.. İki sorum olacak böyle düşünenlere; “Yüzeydeki her şey yüzeysel midir? ya da yüzeysel olan her şey yüzeyde midir?”.


Zaman zaman hayatımı anlatmaktan sıkıldığım yerler oluyor.. İşte o yerlerde hafif felsefe yapalım, kendimize sorup yine kendimiz yanıtlayalım diye “turuncu” paragrafları yazıyorum.. Mesela memlekete dönerken o anı anlatmak garip bir stres yarattı, kapadım gözlerimi ve ilk gördüğüm şey o gün de gözüme takılan “ayçiçekleri” oldu.. Hayatımı yazmayı bırakıp o ayçiçeklerini yazarak rahatlattım kendimi ve de devam ettim sonrasında.. Hikayeyi salt “olay”dan ibaret yazsaydım ve “durum”a dair tek not düşmeseydim? Hem vakit ayırıp da okuduğunuz şey bir boka benzesin istiyorum oğlum! Size değer veriyorum anlayın <3


Bazen içim içimi yiyor “Bir an önce şu geçmişi yazmayı bitirsem de güncelime gelsem” diyerek.. O yüzden “2015”e girdikten sonra hızlı yazabilmek için elimden geleni yapacağım..


Benim hiç tükenmez kalemim olmadı, hepsi elimde tükendi durdu.. Onun yerine benim “unutmaz kalemlerim” var.. Siz de yazın.. Günlük yazın, şiir yazın, saçma salak espriler yazın, ama yazın; yazan insan unutmaz..


Yeni yıl’a kadar ne yapıcam? İnsanların, görüp beğendikleri ama tanıyıp kaçtıkları bir tipim.. Evde annem ve kardeşimle oturup, pijamalarımla televizyon izleyeceğim.. Tabi tabi, mısır patlatmadan olmaz.. Bu arada Yılbaşı davasından sonra 9 Ocak’ta 27. yaş günümü kutlayacağım.. Kutlayacağım falan dedim şimdi akıllara şişe şişe içkiler, yerlere düşmeler geliyor; yok be gülüm.. Evde dizi izleyip “Aaaaaa facebooktan biri kutladı mı acaba” diyerek “sayfa yenileyip durmak” benim kutlama anlayışım.. Zaten bizim yazlıkta olucam yani allaaaaan siktirettiği yer, gidip de zeytin ağaçlarıyla mı muhabbet edip parti vereyim! Moraller sıfır..


Hani “çok yalnız kaldı zavallım” derler ya, o zavallı bile benim kadar yalnız değil çünkü onun yalnızlığının şahitleri var.. Hoş geldin bunalım..


Bir de bu aralar orta yaş bunalımına girdim, sabah akşam “yalnız ölcem” diyerek iç çekiyorum.. “Allllaaaaaaaam son bi kez sikişmeden alma şu canımı” tarzı bir iç çekiş değil bu, “Kimin yanında öleceğimi bilememek”ten kaynaklı daha çok.. Götümdeki kıllar kadayıfa döndüğü gün şarabımı alıp “Yavrum yaa peynir kaldı mı?” diye mutfağa seslendiğimde “Dün bitti be canım” diyen bi “hayat arkadaşı” olmalı insanın.. Hayaller, gerçekten de hayaller; daha ötesi olmaları için ne yapsak ki?


Buçukluklarım gitmesi gereken kişilere de gitmiş, gitmemesi gerekenlere de.. O buçuklukları, onları yayınladıktan sonra “kimse aynı şeyi yapmasın” diye yazmıştım.. Mesela saçma bir soru soran oluyor “bkz.Bölüm 91.5” diyorum, yaşımı sorana “bkz.Bölüm 61.5” dediğim gibi.. Sırf bu kısa yanıtları verebilmek için oturup yazdım onları, yoksa özel mesajlardan da gayet giriştiğim “çocuklar” oldu.. “Ayyy bu kesin bana da giydirdi bu bölümde” demeyin, ben giydirecek kadar cömert biri değilim..


Yılbaşı, yeniyıl, 2015.. Umutlar.. Ah be oğlum! Ne deyim… Hepimize “tamamlanabileceğimiz” bir yıl diliyorum.. Öyle bir tamamlanalım ki; dışardan bakan içeriyi göremesin, içerden bakan da dışarıyı duyamasın… Hep cıvık cıvık “Hadi aşkoooooğ Sağlık, Para, Mutluluk, Aşk! Her bi şiiiiğ bizim olsooooğn! 10-9-8-…-3-2-1-0! Olllleeeeeeeyyyyyyyy^^” derler.. Demiyorum lan, diyeni de istemiyorum.. Al parayı götüne sok! Ben çalışarak da kazanırım.. Mutluluk mu? Ulan bu kadar şeyi bir anda isteyen insan mutlu olabilir mi ki! Sağlık diyorlar, evet beterin beteri bizden uzak olsun.. ve Aşk olsun lan! Bir de aşk olsun. Sikmişim, gerisi hallolur..


Kendinize iyi davranın.. Görüşmek üzere..

Yorumlar