Bölüm 105

Voldemort’un yaşadıklarından kimse tam anlamıyla bahsetmedi bana, onun hikayesini onlarca kişiye parça parça sordum da not düşebildim defterime ve benim bu hikayeyi tam manasıyla öğrenmem 4 yıl sürdü.. Dikkat çekmesin diye yeri geldikçe sordum yaşlısına gencine.. ve tek tek öğrendim kimlerin bunu o zavallıya reva gördüğünü, öğrendim ki ellerini yanlışlıkla öpmeyeyim; çünkü büyüdüm artık!


O yıllardaki gizli “tutku”mdu bu benim, içime dert olan her şeyi yazmak.. O yazdıklarımı kimseye okutmayacağımı bile bile geceler boyu parmaklarım “tükenmez kalem mavisi”ne dönene kadar yazardım, tükenmez kalemin bile tükendiğine şahit olduğum dönemlerdi.. Öyle uzun yazardım ki bir günümü anlatmak 18 sayfa sürerdi.. Kendimi, kendime anlattıkça buldum yanıtlarımı.. Uzuuuuun uzun yazıyordum aklımdakileri, ardından yavaaaaş yavaaaş okuyordum ve eksik kalan yerleri de yazıyordum, sonrasında o defteri saklıyordum.. Aradan bir kaç hafta geçince yine okuyordum yazdıklarımı, hala mantıklı geliyorsa tüm o satırlar “işte o zaman nefretim dile geliyordu”.


Gözlerimi açtığımda gün geceyle buluşmuş, annem kızartma tavasını çoktan ocağa koymuştu.. Akşam yemeği vakti gelmişti.. Yine klasik aile sohbetleri eşliğinde yemekler yendi, PP tabii ki evde yoktu.. Büyük ihtimal arkadaşlarıyla içmeye gitmişti.. Yemekten sonra anneme “Bira alsak mı yaa” dedim; “Neyle alcaz, ananın amıyla mı?” diyerek güldü.. Gündüzden “Alırız alırız” diye geçiştirmesinden belliydi.. “Yok be annem, bırak o kalsın yerinde; bende bir iki kuruş olması lazım..” dedim.. Annem, çok yağlı olduğu için sona bıraktığı tavayı da yıkayıp durulayarak “Eeeeeee? Eeeeeeeeeeee?” deyip yanıma oturdu.. Gözlerimin içine bakıyordu gülerek.. “Eeee’si, bütün parayı deve’ye yatırmadım” dedim sırıtarak..


Namlı bir okulda okuduğumdan dolayı benimle gurur duyduklarının kanıtı olarak bir kaç akrabam daha para yolluyordu bana.. O paraya hep yok gözüyle bakardım ben.. Nefret ediyordum bu tür akrabalarımdan. Normalde siksen yüzüne bakmazlar, ama böyle ilerdeki meslek hayatında taşşaklı yerlere geleceğini düşündükleri an kesenin ağzını açıp “Bak biz her zaman yanındayız” diye canım cicim moduna girerler.. Ben de sırf bu yüzden onlardan gelen paranın büyük kısmıyla sinsi sinsi “B tipi likit fon” alırdım.. Bu fonların özelliği azar azar da olsa sürekli artış göstermeleri ama hiç bir şekilde düşmemeleriydi.. “Yine mi fon aldın sen?” diye sordu annem.. “Eh işte” dedim gülümseyerek..


“Yine mi fon aldın sen?” diye sormasının sebebi, yarıyıl tatilinde onlarca fonumu bozdurup eve alışveriş yapmamdı.. 2 haftalık tatilin sonunda da okula dönmeden önce yine bir alışveriş yapmış, tüm paranın amına koymuştum.. Hayallerimi erteleyip “evim”e sahip çıkmaya başladığım döneme de böyle girmiş oldum.. Küçükken de böyle olurdu, ben koltuk arasına kaçmış bozuklukları toplayıp toplayıp kumbarama atardım, en iyi ihtimal evde ekmek parası kalmayınca anneme verirdim ki bu çoğunlukla mümkün olmazdı; benim o dolu sandığım kumbaram genelde PP tarafından gizlice dibi kırılıp yapıştırılarak boşaltılırdı.. Elalemin babası harçlık verirken bizim PP kumbara tırtıklayarak iki bira fazla içmenin derdindeydi.. Gebersin amın feryadı!


Her para biriktirişim “yeni bir hayal”di elbet, ve her kumbaramı kırışım “yine bir hüsran”dı bana.. Liralarım elimden gittikçe canım yanardı, paraya verdiğim değerden de değil haaa; değerli olan hayallerimdi benim.. O hüsranları doğduğumdan bu güne, 16. yaşıma kadar sıralayacak olursam: alınamayan ateri kasetleri, alınamayan kitaplar, alınamayan kıyafetler, gidilemeyen okul gezileri, evde geçen haftasonları, okulda geçen haftasonları, verilemeyen doğumgünü partileri, gidilemeyen dershane, itinayla kaçınılan arkadaş buluşmaları, güneşli günlerde bile evden çıkamama, alınamayan dondurma… vs. diye uzayıp giderler.. O brownieleri neden görgüsüzce kucak kucak alıp yediğimi anlamışsınızdır şimdi.. Çünkü ilk kez lisede kumbaram evden uzaktaydı.. Tabii bu “kumbaramın evden uzak oluşu” bana o kumbaradakileri kafama göre harcama özgürlüğü vermedi.. Sadece o parayı benden habersiz çalan bir PP’nin etrafımda olmamasının verdiği “güvenle” biriktirebiliyordum.. ve lise benim “savurganlığımın” da miladıdır.. Yıllarca biriktirdiği paranın hayrını göremeyen biri olarak kendimi elime geçeni harcamaya endekslemiştim.. Bu “fon”lar da o kendini eline geçeni harcamaya endekslemiş Anıl’ın frenleriydi.. Yapılan fon’u bozdurmaya kıyamadığımdan harcayamıyordum da, dolayısıyla havadan gelen suya gitmiyordu.. Kalkıp hiç para harcamadan fon biriktirdiğimi söyleyemem, taksisidir, sigarasıdır, arada içmesidir, gezmesidir, dışarda yemesidir, çeşit çeşit kalem ve bir dünya kitap alması derken harcıyordum elbet.. Okul kantini desen, her şey dışardaki fiyatlara göre çok daha ucuzdu; 15 kuruştu bir kahve..


Bu fonları yaparken kurduğum hayale gelince… Ben her yaz bir Ege, bir Akdeniz tatili yapabilmek için tüm sene para biriktirirdim; okuldaki arkadaşlarımın tatil planları gözümü kamaştırırdı.. Evdeki hesap çarşıya uymaz derler hep, benim hayatımda “çarşıdaki hesabı ev bozuyor”du.. ve ben hep “Seneye inşallah…” diyerek gülümsedim o hayalleri suyla buluştururken.. Anlaşılan bu yaz yine ilçeye kadar minibüse binmek yerine o güneş altında kavrula kavrula bisiklet sürecektim.. “Bir bira içmek için tatilden mi vazgeçiyorsun?” diyeceksiniz.. O birayı alamayacak durumda olmaları demek, diğer aldıkları ne varsa bakkala yazdırıyorlar demekti.. İşte benim “Bütün parayı deve’ye yatırmadım” dedikten sonra gülümseyişim de bu giden hayallerin üstüne içilmesi gereken suyun şerefineydi. ve hiç “Ah beeeee!” demedim o kaybolan hayallere ben, annemin yüzündeki gülümseme bana o tatillerin verebileceği huzurdan çok daha fazlasıydı.. O gülümseme “umuttu” lan!


Annemin “Aaaaa saçmalama oğlum! O para senin hakkın, çıksçıksçıks hayatta olmaz!” demelerine aldırmadan bozdurdum tamamını fonların; şu hayatta sevdiklerimin yüzünü de güldüremeyeceksem “Ne sikime yaşıyorum ki?”..


Parayı annemle evde yalnız kalınca koydum masaya.. Dudakları titriyordu “Bu kadarı biriktirirken sen ne yedin ne içtin orda?” derken.. “Ohooooooo, her hafta onlarca brownie yedim ben” dedim gülerek.. Nasıl denir ki “Sırf tatil yapabileyim diye çok canım istemedikçe cezalı olmadığım zamanlarda bile okulda kaldım, bayramda da hatırlıyorsan eskilerimi giydim, almak istediğim kitapların çoğunu kütüphaneye gidip okudum ve sadece çok çok beğenip de kendime saklamak istediklerimi dışarda satın aldım.”diye. Yapılanlar söylenmez ki her zaman…

Yorumlar