Bölüm 97

Öğlen 11’e doğru uyandım, güneş içime doğmuştu sanki öyle bir aydınlık! Ev mi sandık burayı da bütün gün uyuma planı yaptık anlamıyorum.. Ne pencerelerde perde var ne de erken uyananlarda uyuyana saygı.. Kendime “İnadım inat, çıkmıcam lan yataktan!” diye ültimatom verip sırtımı pencereye doğru dönerek yan yatmaya karar verdim.. Gözüm iki ranza çaprazımda uzanan bebeye takıldı, bildiğin beyaz atleti ve boxer’ı ile gemin geren yayılmış bi dergiye iştah kabartıyordu.. Elinde dergiyi görür görmez uykum piç oldu.. Nefret ediyorum böyle sabahlardan.. Beynim “Yaa bi rahat bırak beni!” diye yalvarıyor, vücudum “Hayır abi bırakın beni ölmek istiyorum!” diye ağlıyor, madenimse “Ah teni mesme resme rister!” diye ulamanın amına koyuyordu..


Yeni uyanan insanlar ilk iş olarak “gözlerini” ovalar.. Olması gereken de bu, ama ben uyanır uyanmaz hiç bir zaman ilk olarak gözlerimi ovalamadım, direkt sağ elimi battaniyenin altına sokup…… Onun hala yerinde olduğundan emin olduktan sonra dünyaya gözlerimi daha bir özgüvenle açıyordum..”Madenim hala yerinde ve daha da önemlisi tıkır tıkır çalışıyor!”.. Dergiyle ilgilenen çocuğa alıcı gözüyle bakmaya başladım.. Pencereden vuran güneş okuduğu dergiden sekip yüzüne vuruyordu.. Sağ kolunun dirseğinden destek alır şekilde uzanmış; sağ bacağını iyice kırıp, dümdüz uzattığı sol bacağının altına almış; sol elini de atletinden içeri sokmuş, karnının üzerinde belli belirsiz gezdiriyordu.. Boxer’ı şu bol olan cinslerdendi ki en nefret ettiğim tür bunlar.. “Düğme” gördükçe midesi altüst olan biriyim, gömleklere zor alışmıştım ama abi yani nedir o donda o düğme! Ne yani az sıyır donunu kardeşim işiceksen! O düğme ne boka yarıyor orda! Sevişirken kolaylık olsun diye tasarladıysalar da ağızlarına sıçayım onların… Sevişecek adam bi zahmet donunu da indirsin! Donunu indirmeyen adama hiç işim yok üşenmeden domalcam haa! Ya bi git beyaz slip don giy ama giyme o düğmeli yavşak donlardan.. Şu an yazarken bile midem kalktı! İçimden “Anıl oğlum bırak düğmeyi görmezden gel” diyordum ama o iğrenç düğme tam da bakmak için yanıp tutuştuğum yerde!


Bu sefer yukardan aşağı değil de aşağıdan yukarı doğru süzmeye başladım.. Bacaklarından yavaş yavaş donsal sınıra doğru tırmanıyordu gözlerim.. Boxer’ın bolarmış bacak kesiminden “içindekiler” görünüyordu.. Ben “Offf taşşak mı lan o!” diye baka baka gözlerimi belertmişken Pan girdi koğuşa “Hadi kalk gidiyos!” diye bağırarak.. Pan’ın sesini duyar duymaz kapadım gözlerimi uyuyormuş gibi.. içimden Pan’a saydırıp duruyordum “Ne vardı kardeşine beş dakkacık izin verse şurda işimizi görsek!” diye, el mahkum göt gardiyan açtım gözlerimi “Hıııııı” diyerek.. “Hıııı senin ebendir! Hadi kalk kalk kalk kalk!” diye gülerek silkelemeye başladı beni.. “Offf bi rahat dur amk yeaa başım ağrıyor! Akşam içkiyi fazla kaçırmışız..” dedim huysuz huysuz.. Dergi okuyan çocuk birden “Oha lan nasıl soktunuz içeri?” diyerek kalktı yerinden. Pan’la göz göze geldik ve “Üzümü ye bağını sorma dicem ama kalmadı amk akşam biz öyle abartınca..” dedim çocuğa doğru.. “Off sorma amk rom’u da kolayla mundar ettik yokluktan..” dedi Pan.. “Hay amınıza koyim yeaa insan bi çağırır!” dedi çocuk.. Pan “Tüh nasıl da düşünemedik.” diyerek bana döndü, gülmemek için zor tutuyorduk kendimizi.. Hemen yataktan çıkıp giyindim ve çocuğa “Neyse bilader yeaa, bi dahakine inşallah..” diyerek koğuştan çıktık. Binadan çıkar çıkmaz “Abi biz bu salaklarla aynı okulda okuyoruz lan” dedi Pan.. “He ya, içki soktuğumuza inandı mal!” diyerek güldüm. “Ondan değil yaa, hadi içki soktuğumuza inanması normal de ben hala onu davet etmedik diye tribe bağlamasındayım” dedi.. “Eeee, herkes senin kadar şanslı değil Pan Efendi!” diyerek bilmiş bilmiş kaşlarımı kaldırdım.. “Neden” diyerek bana döndüğündeyse çoktan iki elimle kendimi işaret ederek kafa sallamaya başlamıştım.. “Abi bi gün çok pis bi dayak yicen ama benden ne zaman” diyerek gülmeye başladı, “Ellerime armut toplamayı öğrettiğim gün gel ki sana yazık olmasın” diyerek kaçtım yanından. Peşimden “Ne o? Hani? Hani? He? Hadisene? Hee?” diye bağırarak koşuyordu..


Günler birbirini Pan’ın beni kovaladığından hızlı kovalıyordu; bu yüzden o günleri ne ben yakalayabildim ne de Pan.. Öğrencilerin sınavlara, sınavların da öğrencilere girdiği bir düzine günden sonra sıra Geometri’ye gelmişti.. Matematik sınavında düştüğümüz aynı hataya düşmeyelim diye geometriye oturup ciddi ciddi çalıştık.. Sene içinde kullanılan Geo-1 ve Geo-2 kitabını baştan sona çözmüştük; daha ne kadar çalışabilir ki bir insan.. O yüzden son gece taşakları serdik.. Ertesi gün eve gideceğim için hüzünlü bir geceydi.. Sırık’la bizim yazlıkta buluşma planımız hep vardı, ona bir de Efes’le Tuborg’u ekledik; hem evde 2 kişi batak oynanmaz! Bu tatil planlarını hep Pan yanımızda yokken konuşup halletmiştim.. Okulda 5 gün yalnız kalsa yaşayamazmış gibime geliyordu, öylesine çok beraber vakit geçirmişiz ki ben “Pan olmasa ne yapardım?” diye bile soramıyordum kendime.. Boğazım düğümlenip duruyordu ertesi gün onu yalnız bırakıp gideceğimi düşündükçe.. O evinde, ben evimde olsam; inan ki bu kadar takmazdım.. O okulda birbirimizin ailesiydik biz, kardeşiydik, arkadaşıydık.. Hoş, onu yalnız bırakıyorum dediğim yine Efes’le beraber kalacaklardı.. Yarın Tuborg, Sırık ve ben yolcuyduk.. Tuborg habire yanıma gelip gelip “Pşşşt, okuldan çıkınca içmeye gidelim; otobüslerimiz gece kalkcak ne de olsa” deyip duruyordu.. Allah’ı var bu Tuborg tam bi mal! Fikirsiz midir nedir ya! Efes’ten o kadar farklıydı ki anlatamam, bi kere Efes çok daha düşünceliydi.. Efes’le ben kaş göz yaptıkça Toborg mal mal aynı soruları sorup duruyordu.. “Yok abi yeaaa ne içmesi, hem yol öncesi midem kaldırmaz!” dedim.. Hala dikilmiş karşımda “Sen? Senin miden kaldırmıcak? Seeeen?” deyip duruyordu..

Yorumlar