Bölüm 103

Kahvaltıdan sonra kardeşime “Abim yeaaa midye bulabilir miyiz annem yapsın bize?” diye sordum.. “Kaç tane istiyon ki?” dedi.. “Bilmem 100-150 bi şi olsa yeter sanırım” dedim.. “Yuh! Ebeninki!” dedi birden.. Bulaşıkları yıkayan annem lafa bodozlama dalarak “Bak bak, az önce terbiyeli konuş diyen oğluma baaaak!” dedi.. Kardeşim “Ama anne ben küfürlü bi şi demedim ki senin gibi!” diyerek tribe bağladı.. “Ne yani am-sik denmediği sürece terbiyeli mi konuşmuş oluyoruz?” dedi annem.. Kardeşim “Off ama ya offf abi ben çıkıyorum, midyelere bakıcam; sen de biraz terbiye ver şu anama” diyerek kaçtı evden.. Annem “Ahahahahahhahahaha ooooff alemler bunlar, yalnız kalmak artık çok kolay!” diyerek tepsiyle 3 fincan kahve getirdi.. “Anne kardeşim gitti ama” dedim, “Gittiyse napalım, onu da biz içeriz” diyerek oturdu yanıma.. Kahvelerle birlikte sigara yakıyordu ki bana da ikram etti.. “Yok canım annem ben kullanmıyorum” dedim.. “Tamam aferin, babana böyle dersin..” dedi gülerek.. “Off anne ya nerden anlıyorsun her seferinde?” dedim sırıtmaya başlayıp.. “Çok kolay.. Çünkü sen benden çıktın, ben senden değil!” dedi saçlarımı karıştırarak.. Güldüm.. “Tamam o zaman, madem işi resmiyete döktük bi camel vereyim de ciğerlerin bayram etsin” dedim.. “Nasıl bi puştsun belli değil! Biz sana kendine üst baş al diye para yolluyoruz sen bu develi sigaraya yatırıyon parayı!” diyerek kızdı bana.. “Olsun ama ver bakalım sen bi deve yakalım da ciğerlerimiz şenlensin” diyerek yaktı sigarayı.. Annemin karşısında sigara içmeye pek alışkın değildim, ellerim titriyordu o sigarayı içerken.. “Ne bu be annecim, sigaraya para buluyon da bi çakmak mı alamadın kendine de hala aynısını kullanıyon?” diyerek kırmızı çakmağımı aldı eline.. “Anne sen nerden biliyorsun bu çakmağı kullandığımı?” dedim ağzım yarı açık şekilde.. “Geçen sene yatağının altındaydı sürekli bu, ordan biliyorum” dedi. “Annee!” diyerek açtım gözlerimi.. “Merak etme, trafik lambasını görmedim” diyerek gülmeye başladı.. Kulaklarımın ucuna kadar kızarmıştım.. Utançtan yerin dibine girdim girdim çıktım.. “Eeee koca adam oldun artık, minareyi çalan kılıfını da hazırlamalı böyle tabi” diyerek iyice moda girdi annem.. “Hakikatten kardeşimin dediği kadar oldun sen haa!” dedim bozularak.. “Ne var canım aaaaa iki dakka oğlumuzla da şakalaşamıcaz mı çıksçıksçıks” diyerek kahvesinden bir yudum aldı..


Annemin trafik lambası dediği “naneli,çilekli ve muzlu” prezervatiflerimdi.. Valla kimseyle yattığımdan değil, sırf meraktan almıştım.. Hepsine dilimi tek tek değdirdim gerçekten de çilek,nane veya muz tadındalar mı diye.. Kokuları tamamdı da tadlarında hala bir lastiklik vardı.. Tadına baktıktan sonra da “Acaba bana yakışacak mı” diyerek denemiştim.. Bildiğin yemyeşil görünüyordu madenim uzaylı siki gibi, ama yatakta osbir çekerken çok kullanışlıydılar.. Böyle gece geç saatlerde asılırken hem etrafı kirletmiyordum, hem de peçeteyle abartılı bir temizlik yapmama gerek kalmıyordu.. Öncesinde hep kirli çoraplarımı kullanırdım gece yatakta asılacağım zaman.. Off çok iğrencim evet ama cidden çok zevkli oluyordu.. Sırılsıklam ettiğim çorapları da sabah kalkar kalkmaz makinenin içindeki kirliler arasına sıkıştırıverirdim.. 8. Sınıftayken çalışma masasının dolabında mandalina küfü besleyen bi gerizekalıyım ben! Çok da bir şey beklememek lazım o yüzden..


“Mandalina küfü beslemek mi?”, evet herkes kedi köpek besliyordu evlerinde; o dönem Fen Bilgisi derslerinde küflerden konuşulmuştu.. “Eveeeeeet! Onlar da canlııııııı!” demiştim kendi kendime.. Ardından bi gece ders çalışırken yediğim mandalinanın kabuklarını mutfaktaki çöpe atmaya üşenip çalışma masamın üst dolabına koymuştum.. Sonra unuttum ben onu.. Aradan bir hafta falan geçmişti, bir test kitabına ihtiyacım oldu.. Dolabın kapağını bi açtım sanırsın mandalina parfümü sıkmışım her yere.. Öyle keskin bi mandalina kokusu yayıldı ki, odamdaki osuruk kokusu bir anda yok olmuştu.. “Oyyyyyh kıyamam size ben, nasıl da yeşilli beyazlı pörtlemişler ordaaaan.. Yazık yaaa, her yerde hayat var…” diyerek ben bu mandalina kabuklarını mutfaktaki çöpten alıp yıkadığım Tekirdağ Köftesi paketinin strafor kutucuğuna yatırıp dolabın içine geri koydum.. Ardından iki günde bir ufak mandalina kabuklarıyla beslemeye başladım onları, sürekli kontrol ediyordum “Hala yaşıyorlar mı?” diyerek.. “Sanal Bebeği” ölünce bir hafta ağlayan biriyim ben, mandalina küfüne acımam gayet normal! Aradan iki ay falan geçti, benim iki üç kabuktan oluşan küflerim bildiğin dolabın içini yığmaca şekilde kapladı.. Annem de evde “Offf mandalina mı desem, portakal mı desem bişi kokuyor ev sürekli” diyerek geziyordu.. “Yok bi koku anne, ben niye duymuyorum acaba” deyip duruyordum kadına, halbuki sürekli küfçüklerimle dibdibe yaşadığımdan burnum alışmıştı o kokuya.. Bi Pazar günüydü annem odamdan avaz avaz bağırmaya başladı “Anıııııııııl! Anııııııııııl! Hayvansın be oğlum! Anııııııııııl! Ay bu çocuk tam gerizekalı!” diye.. Koşarak gittim yanına “Anne ne oldu neden bağırıyon?” diyerek.. “Elinin körü oldu! Oğlum sen salak mısın? Hani salaksan söyle boş yere okutmayalım!” diyerek küfleri gösterdi.. Oda bildiğin küf tozundan sislenmişti.. “E be anne niye açıon sen dolabımı! Onlar ışığı sevmez!” diye bağırmıştım.. “Bana bak! Bana baaaaaak! Seni bi otuttururum, kalça çıkığı olursun! Git başımdan! Giiiiiiiiiit! Gözüm görmesin seni!” diye terlik, süpürge, kitap, defter ne bulduysa fırlatmıştı bana.. Küflerimi çöpe attı, çöpü de evden çıkarttı diye annemle iki hafta konuşmamıştım.. Tabii ki de ağlıyordum küfçüklerim evden kovulurken.. En son “Yaa en azından bir kısmı kalsaydı” der gibi olmuştum ama bana öyle bir baktı ki gıkımı çıkaramadım.


Kahvesinden bir yudum daha alıp “Bi şey dicem ama kızmak yok” dedi annem.. “Önce söyle bi bakalım, kızıp kızmayacağım bana kalsın..” dedim gülümseyerek.. “Aaaaa! Valla söylemem o zaman, yok yok hayatta söylemem!” diyerek başını sağa sola “hayır, hayır, hayır” der gibi çevirip duruyordu, bi el de yukarı kalkmış “asla asla asla” der gibi sallanıyordu.. “Off tamam anne kızmıcam” dedim atarlanarak.. “Anneye? Anneye ses yükseltmek? Pekiiiii, pekiii Anıl efendi… Şimdi de böyle olduk dimiiii?” diyerek sulanan gözlerini silmeye başladı.. “Annem benim, canım annem.. Ben sana hiç kıyabilir miyim? Oyh ağlıon mu bakim sen, hanimiş de hanimiş; tamam bak söyle valla kızmıcam..” dedim sarılarak.. “Offf tamam öyleyse az kenara kay da otur ne bu böyle şap şup öpmeler cıvık cıvık hareketler, hiç sevmem!” dedi naz yapar gibi bir sesle.. “Eeee ne diyorduk annesi?” diye sordum.. “Hah! Pşşşşşt! Bana baaaak, kızları patlatıp patlatıp dikme kapıma seni öldürürüm! Ciddi söyle, hiç kullandın mı onları? En son her saydığımda eksiliyordu ama ben yine de bi sana sorayım dedim” diyerek kahvesini alıp televizyona bakmaya başladı.. Şaşkınlıktan dilim tutulmuştu.. “Ama anne ama yani ama” diyerek gittikçe yükselen bir sesle isyana geçiyordum ki “Söz verdin ama şimdi yapma böyle, hani kızmıcaktın?” dedi masum masum.. “Off anne kullanmadım” dedim utanarak.. “E o zaman o eksilenleri naptın? Ciklet yerine çiğnemedin inşallah?” diyerek kulağını çekip üç kere mermere vurdu.. “AnneeeeeeeeEEEEEEEEEEE!” dedim tepeden tırnağa kızarmış halde.. “Üffffff! Sizle de bi şi konuşulmuyor! Alırken iyi, kullanırken iyi, ben sorunca mı utanıyorsun!” dedi.. “Annecim o eksilenleri sadece hakikatten aromaları var mı diye bakmak için açıp çöpe atmıştım” dedim mıymıy bi sesle.. “Haaaa, yani naneliyi 3 kere koklamak zorunda kaldın naneli olduğundan emin olmak için?” deyip yüzüme baktı.. Koltuğun kırlentini alıp yüzümü gömdüm ve “Ne olur yeter anne ne olur bak yalvarıyorum yoksa konuşmam senle!” dedim.. “Ayyyy şuna bak hala çocuk çocuk hareketler, tamam tamam göster yüzünü demicem bi şi söz!” dedi.. “Belli ki senin canın çok sıkılmış ben yokken, anlat bakalım neler oldu?” dedim utangaçlığı üzerimden atamamış bir halde, maksat konuyu değiştirmek..

Yorumlar