Bölüm 126

Konuşmaya korktuğum ne varsa “öyle işte”ydi hayatımda…


Nasılsın?


Öyle işte…


Neredeydin?


Öyle işte…


Kiminleydin?


Öyle işte….


Yaşıyor musun?


Öyle işte..


Bu, kendime bile soramadığım soruların cevabıydı.. Bazen soru sormaktan kaçarken bulurdum “Öyle işte”yi; bazense yanıt vermekten kaçarken.. Konuşmaktan kaçtığımda da ona sığınırdım, sustuktan sonra sorulması muhtemel soruları engellemek için kendimi konuşmaya zorladığımda da onu bulurdum.. “Öyle işte” yaşıyordum hayatı..


Nasılsın?


Öyle…


İyi misin?


İşte…


Nasılsın, iyi misin?


Öyle işte…


“Demek öyle işte…” dedi Keş… “Aynen öyle işte..” derken bir nefeslik daha kısalttım sigaramı..


Araya yine sessizlik girmişti.. “Var mı söylemek istediğin bir şey?” dedim.. “Yok ki..” dedi.. “Tamam o zaman hadi kendine iyi davran..” dedim.. “Sen de…” dedi..


Ona, onu, onun beni özlediğinden de çok özlediğimi söylemek istedim.. İstedim istemesine de söylesem ne yazar.. Yüreklerimiz sağırdı.. Kendi kalp atışlarımızın şiddetinden duyamıyorduk birbirimizin ritmini; bu yüzden ne o bana ayak uydurabiliyordu, ne de ben ona.. O hızlı yürürken ben arkada kalıyordum, ben yavaş yürürken o önde.. Anladım ki yola “her” beraber çıkan, “hep” beraber yürümüyormuş.. Yürüdüğümüz yol aynı olsa ne yazar.. O beni çeyrek geçerken ben ona hep çeyrek kalıyordum..


Telefonu kapattıktan sonra oturdum yine küllüğümün yanı başına.. Pencereden ay vuruyordu çıkmazlarıma “Kötü mü ettim acaba, bok vardı dilim tutuldu; söylesem ne olurdu hem amk” diye içim içimi yerken.. Ağzımdaki sigaranın dumanı gözüme kaçıp ağlatmasın diye tek gözüm kapalı şekilde bakıyordum telefona.. “Bir mesaj, bir mesaj lan alt tarafı bir mesaj atacağım.. Ölmem herhalde.. Zaten yeterince ezdirmişim gururumu, son bir kerenin ne zararı olabilirdi ki..”


3 sigara ve 2 büyük bardak suyun sonrasında o telefon hala önümdeydi.. Ekranı rastgele harflerle doldurup, onları tek tek silerek rahatlatıyordum kendimi.. Ani bir kararla mesaj atmaktan vaz geçip “Snake II” açtım.. Aşağıdan bir bira daha alıp yeni bir sigara yaktıktan sonra telefonumu halının üzerine koyarak oyunu en düşük hızda başlattım.. Can sıkıntısı paçalarımdan akıyordu.. Telefon titrediğinde bir an sıçradım yerimden, tuşları yercesine çıktım oyundan ve açtım mesajı.. Keş yazmıştı “Gece erken mi uyursun?” diye.. Heyecandan ekrana bakakaldım.. Bu sefer yazacağım şey aklımdaydı, “Geceler uyumak için değil ki :)” yazıp gönderdim.. “Peki ya ne için? ;)” diye yanıtladı.. “Sigaran var mı? :D” diye yanıtladım.. “Var. Çakmak sende mi? 😀 :D” diye yanıtladı.. Halının üzerinde sol ayağımın üstüne oturmuştum; çenemi de sağ dizime yaslamış halde yerdeki telefona bakıp bakıp sallanarak gülümsüyordum.. “Bende. Nöbetçiye söyle de bakarak olsun :)” yazıp gönderdim ve sallanarak gülmeye devam ettim.. Küllükteki sigaramın dumanı tavana doğru tek çizgi halinde yükseliyordu; gülümserken ne kadar yavaş ve huzurlu bir şekilde sallandığımı siz düşünün.. “Peki, bekle beni :)” yazdı yanıt olarak.. Yerimden kalkıp telefonu şarja koydum ve prizin yanına bir yastık koyarak sırtımı duvara verip yere oturdum..


“Sen istersin de beklemez miyim lan” diyordum içimden.. İlk kez telefonumun başında böylesine bir heyecanla bekliyordum.. Karnım ağrıyordu; ben “yer”i suçladım, kalbim “Keş”i.. ve ben sustum, sormak istemedim kendime karnımın neden ağrıdığını..


Telefonumun tuş kilidini açıp titreşimde olup olmadığını kontrol ettim, evet titreşimdeydi.. Aradan on dakika daha geçti ve ben o telefonun tuş kilidini yeniden açtım ve şarjdayken titrememe ihtimaline karşı sesli moda aldım.. Duvara dayanmış öylece balkon kapısından görünen bir karışlık gökyüzünde yıldız kaysın diye bekliyordum.. Aradan 20 dakika daha geçti, hoşafa dönmüş birayı bir dikişte bitirip parmak uçlarımda aşağı indim ve uyuyanları uyandırmadan bir bira daha alıp odama çıktım.. Odama çıkar çıkmaz birayı yere koyup telefonumu kontrol ettim ve bir daha aşağı indim.. Annemin telefonu alıp kendi telefonuma bir mesaj yolladım.. Yukardan ses gelince derin bir oh çektim ve bu sefer annemin telefonundan kendimi aradım.. Yukarda telefonum çalmaya başlayınca hemen meşgule atıp odama geri döndüm.. Tamam telefonumun çaldığından emindim artık.. Saat 2’ye geliyordu, beklemekten canım çıkmış halde mesaj attım “Nöbetçiyle aranda ne var? :(” diye.. Yarım dakika içinde yanıt geldi “Ahahahahahha oğlum offffff ahahhahahah” diye… Ardından bir mesaj daha “Bizimkilerin uyumasını bekliyorum :/”.. “Tamam, bizimkiler de yeni uyudu sayılır; aramadan önce mesaj at uyanmasınlar” yazıp gönderdim..


Saat 3’e yaklaşırken “Müsait misin?” diye mesaj attı.. “Evet” yazıp gönderdim ve aceleyle telefonumu sessize aldım.. Ekranımın ışığı yanıp sönerken, adı göz kırpıyordu bana.. “Alo” dedim gülen bir sesle.. “Dur seni pederin numaradan arayım, daha uzun konuşuruz..” dedi, “Tamam” diyerek kapattım telefonu.. İki dakika sonrasında babasına ait olduğunu düşündüğüm o numaradan beni arayarak “Alo, benim ben” dedi.. “Senden başka kimse aramaz beni bu saatte, anladım sen olduğunu” dedim.. “Ben de kimseyi aramam ki bu saatte… Nasılsın?” dedi.. Dilimin ucundaki “Öyle işte..”leri birayla karıştırıp sigaramın dumanına katarak geceye harcadım ve “Özledim…” dedim.. “Hiç mi kızgın değilsin ki bana?” diye sordu söz alan pişmanlığı.. “Hiç kızmadım.. yani.. sadece biraz kırılmış olabilirim.. ama.. öyle işte.” dedim..


Yine “öyle işte” , niye “öyle işte”!

Yorumlar