Bölüm 135

Öğleden sonra Pan’dan mesaj geldi “Kapıya bakarak ol piç!” diye.. Açlıktan nevrim dönmüş zaten, bir de bu mesaj gelince üstüne kendimi kaybettim.. Hemen Pan’ı arayıp telefonu kulağıma koydum, şak diye meşgule attı.. Ardından yine aradım ve yine meşgule attı.. “Yanıtlasana piç!” yazıp yolladım.. “Amk salağı! Peder yanımda” yazmış.. Telefona bakıp “Hmmm bu sefer Pan haklı” dedim kendi kendime ama Pan’a “O zaman mesaj at amk” yazdım.. “Sik kafalı mısın amk! İki dakka aramadan rahat durursan yazıcaz herhalde.” yazıp yollamış.. Mesaja bakıp yine sinir krizine girdim, 15 dakikadır yazışıyoruz ama hala “asıl mesele”ye girememiştik dalaşmaktan.. “Kes amk! Sigara aldm ben sen alma.” yazdım yolladım.. “Şimdi mi söylüyorsun bunu, 3 karton var çantamda!” diye yanıtladı.. “Oğlum sikicem sabahın köründe aradım yazdım, baksaydın telefonuna!” yazdım ağzım bir karış açık telefona bakarak.. “Akşamdan almıştım ben, sabah çantaya koyamam gizlice diyerek. Hadi siktir git kapıya bakarak ol.” yazmış.. “Yolda mısınız?” dedim.. “Birazdan çıkıcaz.” yazmış.. “Sikicem abi o zaman beni ne sikime şimdiden kapıya yolluyorsun” yazıp gönderdim.. “İşin ne piç! Seni ne diye dolaştırıos yanımızda :D” yazıp yollamış.. Birden sinirlerim yatıştı ve taşşak muhabbetine başladık.. “Abi 3 karton da ben soktum içeri, iki katı fiyatına satarız millete :D” yazdım.. “Oha! Zengin olduk lan :D” yazmış.. “Ben zengin oldum. Unutuyorsun ama sen sadece bir hizmetkârsın…” yazdım.. “Anana sor bakalım neyinmişim ;)” yazıp göndermiş.. “Ohaaa! Babamın eski karısıymışsın.. Şimdi sana da mı anne dicem?” yazdım.. “Ahahhaha amk senin piç! Hadi biz arabaya biniyoz, siktir git kapıya bak.” demiş. “Tamam, bi durum olursa ben sana yazarım, sen rahat ol.” dedim..


Kontrollerin olduğu giriş kapısına gittiğimde Lama dışardan içeri doğru geliyordu.. “Hayırdır? İçeri bir şeyler mi sokturmaya çalışıyorsun?!” diyerek geldi yanıma.. “Yok, ben sadece kantinden bir şeyler almak için para çekmeye geldim..” dedim üzgün üzgün.. “Tamam lan tamam; hadi çek o zaman.. Yoklamaya geç kalma, yakarım.” diyerek uzaklaştı.. İçimden derin bir oh çekip cüzdan taşımadığıma bir kere daha şükrettim.. Cüzdan taşımadığımdan ötürü de o bankamatik kartı hep ön cebimde olurdu, ve ilk kez bu banka kartı karnımı doyurmakla kalmamış götümü de kurtarmıştı.. Bankamatiğin önünde dikilerek kartı soktum ve likit fonlarımdan kalan son iki tanesini de bozdurdum.. Eğer Lama gelip de “Hani para çektin mi?” diye sorarsa çektiğime dair makbuz gösterip gözüne girerdim.. Bankamatiğin tuşlarıyla “bip-tiri-bip-bip” oynayıp durarak Pan’ı beklemeye başladım.. Lama dersliklerin olduğu tarafa gidip akşam için hazırlıklara başladığından etrafta kontrol yapabilecek tek kişi bile yoktu.. Zaten hepi topu 20 kişi girecekti okula bizim sınıftan.. Diğer sınıflardan kalanlarla birlikte toplasan 50 kişi etmiyorduk.. “Muhtemelen hepimizi aynı binaya verecekler” diye içim karardı..


Alt sınıflarla aynı binada olmaya sözüm yok ama üst sınıflarla aynı binada olmak işkenceye dönüşebilirdi.. Malum “hiyerarşik” bir düzenin minnak köleleriydik.. Ve köleler arasında bile “efendilik” kavgası varken “asıl efendiler”in bizi havada karada suda sikmesine çok ses çıkarmamamız gerekiyor.


Pan sonunda uzaktan göründü.. Yanında da babasıyla annesi vardı.. Yüz metreden birbirimize sırıtmaya başladık.. Yanıma vardıklarında annesiyle babasının elini öpüp Pan’a bi bakış attım, o da aynı piç bakışla cevap verdi.. “Neyse siz şu çantaları bi koyun da sonra burada bi çay içelim gitmeden” dedi babası.. Pan’la çantaları paylaşarak koğuşlara doğru koşar adım uzaklaştık.. Bahçeden yürüyerek yakayı ele vermektense yemekhaneye girip tünellerden geçtik koğuşlara.. Koğuşa vardığımızda ikimizde “vuhhu huhao hırrrrooaaa”msı seslerle soktuğumuz tüm nevaleyi yatağa serip zıplamaya başladık.. “Gel lan bi sarılam” dedi bana.. “Harbiden haa” diyerek sarıldım kardeşime.. İçimizde buruk bir sevinç, sigaraları saklayıp annesiyle babasının yanına gittik..


Sevinçliydik çünkü bir araya gelmiştik, burukluğumuzsa “bir araya gelmek için bir araya gelmemiş”liğimizden geliyordu.. Yine ortak bir “problem” buluşturmuştu bizi.. ve yine “diğer öğrenciler”in hayatlarına imrenerek dertlenip sigarayı sigaradan yakarak “efkâr dağıttığımızı zannedecektik”.. Öğrenemez insan, öğrenemez o efkârı dağıtamayacağını.. Efkâr dağılmaz hem; efkâr ertelenir, efkâr gizlenir ve yeri gelir o efkâr umursanmayarak yalnız bırakılır.. ama dağılmaz.. Efkâr “iade edilir”; sana onu getirene, getirenlere, getiren şeye..


Efkar “problem”dir; çözüme ulaşmadıkça da “problem” olarak kalır.. Çözüme ulaşınca ne değişir peki? Bir bok değişmez, sen “çözülmüş problem” olarak anmaya başlarken onu, o başkalarının “henüz çözülmemiş problemi” olarak yoluna devam eder.. Belki de bu yüzden efkârı dağıtmayı, sigaranın dumanını dağıtmakla bir tutarak “kendimizi avutmayı” seçiyorduk.. Belki de bu yüzden…


“Ne içersiniz gençler?” diye sordu babası.. Elimle ağzımı kapatarak Pan’a “Bi yetmişlik abi” dedim.. Pan krize girerek gülmeye başladı, bense en ciddi halimle “Kahve güzel olur abim” diyerek masum masum gülümsedim.. Pan bir türlü kendine gelemiyordu, söylediğim şeyin saçmalığından çok “Bi yetmişlik abi” diye fısıldadıktan sonra hiç bozuntuya vermeden “Kahve güzel olur abim” deyişime gülüyordu.. “Pan, annecim, iyi misin?” diye sordu annesi.. Yine gülmeden “İyi olmaya çalışıyor; size söz veriyorum daha iyi olacak” diyerek kafamı yukarı aşağı sallamaya başladım.. Pan yüzünü kapatarak haykırmaya başladı gülerken.. Annesiyle babasını endişeli görünce “Sinirleri bozuldu garibimin, bırakın kendi haline, ben denedim ve faydasını gördüm, cidden düzeliyor.” dedim gülümseyerek.. Annesiyle babası da gülmeye başlamıştı ama bi Pan kadar gülen yoktu masada..


Pan’ın harbiden sinirleri bozulmuştu, sanırım 6 karton sigarayı okula sokmayı başarmış olmanın sevinciydi bu; o sigarayı sokmaya çalışırken yaşadığımız stresten sonra hep böyle kendimizi kaybede kaybede gülüyorduk.. Pan biraz durulur gibi oluyordu ama benimle göz göze gelir gelmez yine basıyordu kahkahayı.. Babasına dönüp “Abi yüzümde bir şey mi var benim?” diye sordum, ama ses tonum öyle ciddiydi ki böyle sanki “Yüzümde bir şey olması gerekiyor, ne olur bakın ve söyleyin onu bana” der gibiydim.. Annesi “Yok oğlum ne olcak, tertemiz bi yüzün var.” dedi.. Pan’a dönüp “Ne gülüyorsun o zaman bakıp bakıp!” dedim.. Pan “hiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiiii” diye çığlığımsı sesler çıkararak gülüyordu..


Biz kahveleri yarılamışken Pan sonunda kendine geldi.. ama ne olur ne olmaz diye yüzüme bile bakmıyordu gülmemek için.. Sıra geldi o en ciddi “nasihat” faslına ve biz ellerimizde karton bardaklar, başımız önde dinlemeye başladık.. Masanın altında ayağımla Pan’ı dürttükçe Pan muhabbetin en ciddi yerinde “ihihi uhuhu” diye gülüp duruyordu.. Babası sonunda “Oğlum bari ben seninle konuşayım, bizimkiden hayır yok” diyerek bana döndü..


Gün sonunda yine hüzünlenmiş, buruk bi sesle ailesine veda etmiştik.. Babası okul kapısından çıkarken “Hadiyin çocuklar, kendinize ve birbirinize dikkat edin.” dedi.. Ben düşünceli düşünceli babasının arkasından bakakalırken; Pan, enseme gömdüğü şamarın keyfini 20 metre ötede kahkahalar atarak çıkarıyordu.. Birden var gücümle koşarak kovalamaya başladım..

Yorumlar