Bölüm 102

Amcayı ineceği yerde indirip yola devam ettik.. Çıt çıkmıyordu arabada, radyo’nun sesini açtı PP ikimizi de bu işkenceden kurtararak.. Yazlığa gitmeden önceki son köyde “Ekmek lazımmış, unutmayalım..” dedim usulca, radyonun sesini kısarak kulağımın dibinde “Ne! Ne diyon amk ne!” diye bağırdı.. Derin bir nefes aldım, gözlerine bakarak “EK-MEK! Anlamadığın yeri tekrar sorabilirsin…” dedim.. Sinirden direksiyona kafa atacakmış gibi sürmeye başlayıp radyonun sesini sonuna kadar açtığından, geçtiğimiz yollarda doya doya küfür yedik.. “Allah’ım yok sakin olucam sinir yok” diye telkinlerde bulunuyordum kendime.. Köyde arabayı bakkal’ın yanına çekip el frenine “gaaaaaaarççççç” diye asılarak indi, utançtan yerin dibine giriyordum.. Radyoda çalan şarkının nakaratını o an söylerken içimden “Ouuuuuv papatya, şu sikimin haline baak! Seninle kim yatacak, ışıklar kapanıncaa? Keş’ten çok uzaktaaaaıııaaıaıaıaıa…” diye değiştirerek söylüyordum.. PP arabaya döndüğünde “Vallaaa billaaa gerizekalısın sen! Al bakalım ekmekleri” diyerek gülmeye başladı, “Ne oldu ki?” diye sordum.. “Yooo, yok bir şey.. Kendi kendine gülüyorsun sadece” diyerek kehkehkehkeh gülüşüyle arabayı sürmeye başladı.. Bu sefer haklıydı..


Arabayla yazlığın olduğu siteye girdiğimizde sitedekiler çoktan uyanmış millet balkonunda kahvaltı ediyordu.. “Hey gidi hey! Bi kere bile şunlar gibi ailecek kahvaltı edemedik ya ona yanarım” dedim içimden, PP’nin yanında her şeyi sesli söylemek olmazdı.. Sitenin arkasındaki taşlığa parkettik arabayı ve PP valizimi bagajdan alırken ben de ekmekleri sağ elime, küçük valizimi de sol omzuma asarak “evim”e doğru koşmaya başladım.. Zili çalarken valizi yere koymuştum, kapıyı “evim” açtı ve “Vooooaaaooooav! Sen ne olmuşsun böyle” diyerek sarıldı bana.. Sıkı sıkı sarıldıktan sonra iki adım geriledi ve “En son bıraktığımda boyun benden kısaydı…” diyerek ağlamaya başladı.. “Anne ama yapma böyle, off gel gel…” diyerek sarıldım.. “Başım göğsüne denk geliyooooor…” deyip deyip ağıt yakar gibi ağlıyordu. “Anne kötü bir şey değil ama bu, bak artık daha güçlüyüm hem..” dedim yüzüne bakarak. Yeniden yüzünü göğsüme saklayıp ağlamaya başladı.. “Anne hadi ama yapma bak böyle üzme beni” dedikçe daha çok ağlıyordu.. “Sen, sen böylesine değişirken yanında olamadıııım” diyerek yeniden hıçkırmaya başladı.. İçim parçalanıyordu.. Hani söylemeniz gereken yüzlerce şey olur da hepsi bir anda dilinizin ucunda toplanır ve dudaklarınız hangisinden başlayacağını bilemez şekilde titrer ya, işte öyle titriyordu dudaklarım.. Annem yüzüme baktıkça, dudaklarımın titrediği belli olmasın diye, kocaman gülümsüyordum.. “Seni çooooooook özledim ben” diyerek saçlarından öptüm, erkek şampuanı kokuyordu o saçlar hep.. PP ona özel şampuan almayı akıl edemezdi.. Kıvır kıvır saçlarına yasladım başımı sarılırken, bu huzuru ne kadar çok özlemişim ben.. Saçlarının kokusunu içime içime çekerek “Kıyamam sana ben” dedim, “Büyümüş de bana kıyamıyor; Allah’ım bugünleri de gördüm ya” diyerek yeniden sarıldı.. Biz sarılırken kardeşim sessizce almıştı ekmek poşetini elimden, anneme sarılıp kucakladığım gibi evin içinde koşturmaya başladım.. “Ay ay ay ay! Oğluuuum! ayyyyy! Bırraaaak! Bak fıtık olcaksın! Bak belin açılcak! Aaaaaa! Kime diyorum ben! Ühüüüüüüüü ay büyümüş de beni taşıyooooooor!” diye yeniden ağlamaya başladı annem.. PP arkadan “Eh eh yeter artık, sonra devam edersiniz..” diyerek girdi eve.. “Ayyyy indir hadi beni aşağı bakayım, kirlilerini yıkayım ben de” dedi annem.. “Annecim, dur bi yarın da buradayım” dedim gülerek.. “Ne yani tabi burdasın! Bi de gitmeyi mi düşünüyordun, bak sakın ha! Koparırım kafanı acımam!” diyerek bana döndü.. “Yok ondan değil, yıkarız bir ara acelesi yok.. Hem son hafta yıkarsak, okula döndüğümde hepsi ev kokar..” dedim gülümseyerek. Annem yine ağlamaya başladı “Evinin kokusunu özleyen yavrum beniiiiim” diyerek.. Kardeşimle sarılıyorduk o an, bir anda birbirimizi ittirerek katıla katıla gülmeye başladık… “Eh be anne, onca zamandır okuldan eve geliyorum, bir kere bile beni böyle karşılamadın” dedi kardeşim.. “Geliyon da ananın amından mı geliyon, er hallaaaan günü geliyon; ayvanlığın alemi yok!” dedi annem.. Kardeşim “Anneeeeee! Ya bi kere de terbiyeli konuşsan?” diyerek kıpkırmızı oldu.. Annem “Ayyy bu da utanıyor, sanki leylek çıkınından çıktı, çıktığınız yere saygınız olsun be!” diyerek gülmeye başladı..


Anlaşılan PP ben yokken çok gelmiş annemin üzerine, zavallımın küfür kabiliyeti epey bir gelişmişti.. “Heyyyt beee! Kimin annesi işte!” diyerek yeniden sarıldım anneme.. Bana sarılırken kolumun altından kafasını çıkarmış, arkadaki kardeşime laf yetiştiriyordu “Ay kıyamam yavrularıma ben! Gel sana da sarılcam geeeel!” diyerek.. Baktı kardeşim gelmiyor “Haaah bu da babası kılıklı sade somak sarkıtmak** bilsin! Maşinga biberi gibi şişinme*** de söyle ekmekleri nereye koydun?” diyerek mutfak tezgahına yöneldi.. Kendimi bildim bileli birbirimizi güldürmek için yerel şiveyle konuşuyorduk, İstanbul’dan bi misafir geldiğindeyse hepimiz ağız birliği yapıp önceden çalışmışız gibi “buraların yabancısıyız aslında” şivesine geçiş yapıp “h” harflerini eksiksiz telaffuz ederdik..


**Sade somak sarkıtmak: Durduk yere surat asmak.


*** Maşinga biberi gibi şişinmek: Kuzine sobalarda közlenen biber gibi şişip durmak. Yani “ha patladı ha patlayacak” durumda olmak.

Yorumlar