Bölüm 28

Keş’te bulamadığım ne varsa işte bu kitapların arasında buldum. Pan’dan ayrı kaldığım her dakikada kendime belirlediğim sınıflarda ve etüt odalarında kitap okumaya başladım, cep telefonu da okul içinde yasak olduğundan dolayı Keş’in beni bulması da imkansızlaştı.. Bildiğin görünmez olmuştum, yoklama saatleri haricinde kendi yatakhane arkadaşlarıma ve de sınıf arkadaşlarıma bile katılmıyordum. “Nerdeydin oğlum lan?” soruları yavaş yavaş yerini “Yine hangi kitaba daldın?”lara bırakmıştı. Hani zaman zaman gündüz vakti gözlerimiz açıkken baktığımız yeri görmek yerine kafamızdan geçenlere odaklanırız ya, işte öyleydim ben de.. Kitap okurken dış dünyadan soyutlanıyordum, kitap okumuyorken de okuduğum kitabın hayaliyle gündüz rüyalarına dalıyordum.. Pan’la olan dostluğumuz dostluktan öteye geçmişti, kardeş gibiydik, yatakhane ve sınıflarımız farklı katlarda olmasına rağmen sınıf arkadaşı olanlardan daha fazla vakit geçiriyorduk.. Ailesi ailem gibi olmuştu hatta babasından bile aynı anda azar işitiyorduk. Ailesinden uzakta yaşayanlar çok iyi bilir, en ufak şeyler bile insanı duygusallaştırmaya yetebiliyor. Ailemden uzakta geçireceğim ikinci doğum günümdü.. Zaten yılbaşı gecelerimde de yatağıma tek başıma uzanıp onlarlaymışım gibi hayal kurmakla yetiniyordum. Pan o haftasonu “Çık oğlum dışarı, napcan okula tıkılıp da hem gel bizde az otururuz sonra bizim berbere uğrar iki goygoy yaparız” demişti. İçimden gelmeye gelmeye İzmir’in o ayaz gününde izne çıkmıştım, öyle bir soğuk vardı ki parmak uçlarımı hissedemiyordum.. İçimden Pan’ın ebesine kasideler okuyordum.. Onların apartman önüne geldiğimde cebimden son model 3310 telefonumu çıkarıp soğuktan uyuşan parmaklarımla “Geldim kapıyı aç am!” diye mesaj attım, geçen seferlerden akıllanan Pan saniyesinde otomatiğe basmıştı.. Artık buraya geldikçe asansörü kullanıyordum, bu asansörler kendimi bildim bileli ben de “Ya şimdi halatlar koparsa, n’olur, nasıl kurtulurum? Çarpma anından bir saniye öncesinde zıplarsam kabinde, kurtulma şansım olur mu?” stresi yaratıyor.. 6. kata geldiğimde Pan yine o yayvan gülüşüyle beni bekliyordu, önceki gelişlerimde çoraplarımın çitos koktuğu konusunda anlaştığımızdan,tabanı kösele damat terliklerini koymuştu girişe. Bunlar bana mı diye sormama da gerek yoktu, her geldiğimde o terlikleri giyiyordum çünkü bir tek onlar kokuyu yaymadan hapsedebiliyordu..


İçeri girdiğimde direkt oturma odasına geçtik, televizyonda sabah programları, cam kenarındaki koltuklarda kediler vardı.. Bu ev anne kokuyordu.. Cam kenarındaki tekli koltukta uyuklayan kediyi kovalayıp, onun yerine o koltukta ben uyuklamaya başladım; Pan sabahları kahvesiz ayılamadığımı bildiğinden “Dur lan ben bize bi kahve” yapayım diyerek mutfağa gitti. Ben koltukta aheste aheste mayışırken Pan’ın babası odaya giriverdi, birden iyi aile çocuğu çizgime geri dönerek o gömüldüğüm koltukta “dikkat dikkat, birazdan mevlüt başlayacak” pozisyonuna geçtim, ellerim dizlerimde ayaklarım birleşik oturarak. Oldum olası babalara karşı biraz soğuktum ama Pan’ın babasından ayrı bir korkuyordum, eski milli boksörlerden oluşunun bununla hiç hiç alakası yoktu(!)..


Ödümü koparan aslında o “Eeeee anlat bakalım dersler nasıl?” sorusuydu, tamam bir nevi kafa basıyordu derslere, ama Pan öyle değildi.. Pan’a üçgen göstersen yamuk formülüyle soruya girişir sonra neden yanıtı bulamadım diye kara kara düşünürdü.. Matematikte de en az geometri kadar başarılıydı, hoş, sözel derslerde de göz kamaştırmıyordu ama özünde çok iyi bir insandı.. En önemlisi sistemi yorumlayabiliyordu, dersleri yorumlayamaması belki de hep bu yüzdendi. Hayata dair endişeleri, kaygıları benim götverme sevdam kadar basit değildi, mücadele ettipği bir kronik rahatsızlık vardı en önemlisi, bağımlılık yaratan ilaçları, periyodik doktor muayeneleri, ve ani gelen nöbetleri.. Tüm bunlar gerçekleşirken uyması gereken disiplin kuralları ve boğuşması gereken dersler de cabasıydı. O yüzden babasının “Eeeee anlat bakalım dersler nasıl?” sorusuna “İyi hepsi” demek Pan’a yapabileceğim en büyük ihanetti bana göre çünkü Pan’ın benimle mukayese edilmesine çanak tutmuş olcaktım.. Onun yerine “Eh işte abi, umarım son sınavlarda kurtarabilirim” dedim, mutfaktan Pan’ın kahkahası odayı dolduruyordu. Yine o yayık gülüşüyle “Baba bakma sen buna yaaa, onun dersler bomba gibi, son sınavlardan zayıf alsa da geçer” dedi, beni ailesinin yanında göt etmeye bayılıyordu. Bir de kendi zayıflıklarıyla dalga geçebilecek kadar güçlüydü Pan.. Tam da bu yüzden hep ihtiyacım olan kişiydi, ben kendime ağlarken O ağlanacak haline gülüp ağlanıcak halimi güldürebiliyordu. Bana güçlü olmayı öğretiyordu.

Yorumlar