Bölüm 17

Seks yatak odasında olmalı, onun harici yerlerde yapmak seksi ucuzlaştırır diyenler bok yesinler.. Onlar hiç aşık olmamışlar, hiç deli gibi istememişler, hiç tutkuyu yaşamamışlar..


Tshirtlerimizin ön taraflarını ensemizin arkasına atmıştık, kollarımızdan çıkartmadan. Boyunlarımız birbirimize açıktı.. Biri gelirse giyinmek daha kolay olur diye de boxerlarımız dizlerimizdeydi.. Ellerimiz birbirimizin madeninde altın arıyordu.. Utanmayla karışık tahrik, göz göze gelmemizi engelliyordu. Boynumu öptü, omzunu hafif ısırdım ve göğüslerine doğru, oradan da tatlı bir ıslaklıkla nefesimin sıcaklığında terleyerek aşağılara doğru indim. Kendimi kasmıyordum, yaşanacaksa yaşanacaktı tüm o pişmanlıklar.. Bana sarılışı, kollarımdan tutup beni kendine yaklaştırması, hafif temaslar, madenler ıslanmış, nefes alıp vermeler daha sık ve daha keskin.. Usulca arkamı döndüm, cebinden çıkarttığı kremi eline sıkarken yine o koku kabini kapladı, arkama sürdüğü kremin soğukluğuyla gözlerimi öğretmeninden tokat yemek üzere olan öğrenci gibi kıstım ve ardından gelecek olan acıyı sessiz karşılamak için dişlerimi sıktım.. Öyle bir acıydı ki, Miğfer Dibi’min kapısı paramparça olmuştu.. Gözlerim kapalıydı hala ve “götveren” damgasının öğrenilirse nelere mal olabileceğini düşünmemeye çalışıyordum.. Zerre kadar zevk almıyordum aksine acıdan kıvranıyordum ama yine de hayır diyemiyordum ona.. Başkasıyla olmasındansa en azından ilkini benimle yaşamış biriyle olsun diyordum. Hafif bir yanma hissiyle Keş’in işinin bittiğini anladım. Hemen çıktı içimden, madenindeki kremi peçeteyle temizledi ve üstünü başını topladı.. “Ne bekliyorsun oğlum giyinsene hadi” demesiyle aynı işlemi ben de yaptım, bu sefer diğeri kadar koymamıştı bu seks sonrası mesafeli tavrı. O üstünü başını düzeltirken ben de arkamı peçeteyle sildim ve peçetedeki kanı görmesin diye ters katladım. Doğrulurken canım yandığı için acıyla karışık hafif bir ses çıktı benden, Keş’le göz göze geldik ve “Hadi hadi ilk kez yiyormuş ayaklarını bırak oğlum, şampuanın yakacağını biliyordun geçen sefer, alışıksındır sen almaya” dedi ve kabinden çıkıp gitti..


Eğer bir insan ağlamanın aptallık olduğunu düşünmeye başlamışsa, öncesinde gecelerce yastığını ıslatmıştır. Benim için de artık ağlamak aptallıktı, hele de ibneliğinin farkında olmayan bir ibne için. Kabindeki yalnızlığıma ortak olsun diye koğuştan tek dal sigara aldım kendime ve usul usul içmeye başladım, bir yandan da olması gereken Ben’i düşünmeye başladım. Düşünürken farkına vardığım tek şey “düşünmemem gerektiği”ydi.. Artık böyle yapacaktım, ibneliğin dibine vursam da “duygusal ben”i bu insanlardan uzak tutarak kendime saklayacaktım. Sabah olmak üzereydi.. Dolabımın önünde sessizce bornozumu giydim ve duşlara doğru yatakhaneler koridorundan çıkıp ağır ağır merdivenleri inmeye başladım.. Kahvaltıya neredeyse 2 saat vardı daha, duşta suyun altında hiç bir şey düşünmeden oturabileceğim 2 saat.. Duş kabinleri bomboştu, haftasonu kim bu saatte ayakta olurdu ki benden başka.. Kendimi son kabine kilitleyip bornozumu astım ve suyu sonuna kadar açarak duvara yaslandım.. İçimden uluya uluya köpekler gibi ağlamak gelse de, beynim kalbimi tokatlayarak beni kendime getiriyordu; “Ağlamak yok artık”.. Ağlamak güzeldi aslında, vicdanı rahatlatıp ruhu temizliyordu ama ruhumun temizlenmesini, içimdeki zehrin akmasını istemiyordum. “Duygusal ben” artık içerde bir yerlerde uyuyakalmalı ve “ibne ben” uyanmalıydı..


Hiç bir şey düşünmeden vücudumdan süzülen suyun köşedeki gider’den köpükleri yutarak kayboluşunu izleyerek rahatlıyordum nedense.. Bir de arada buruş buruş olmuş ellerime bakıp gülümsüyordum.. Çocukken de hep çok komik gelirdi ellerimin banyodaki o hali bana, “haha demek ilerde böyle olcam haa” diyerek gülerdim ve kendimi tonton bi’ amca olarak düşünüp bayramlarda çocuklara el öptürerek harçlık verdiğimi hayal ederdim. Yine aynı şeyleri hayal etmeye başladım. Bunca hengamenin arasında bu hayaller vaha gibiydi, sakin ve huzur dolu.. Duş almaya gelen bir iki kisinin koridorda yankılanan ayak sürüme sesleri bile ninni gibiydi, neden yaşanmışlıkları dert ediyordum ki hayat her şeye rağmen güzeldi.. Duşlar uyanan öğrencilerin gelişiyle kalabalıklaştıkça hayal kurmak için konsantre olamamaya başladım, son bir kez daha şampuanlanıp keselendim ve Pan’larda tıkınabileceğim kahvaltının hayaliyle çarşı izni için hazırlanmak üzere duştan çıktım.. Yine yavaş yavaş çıkıyordum merdivenleri, kendimi bildim bileli “yumurta kapıya dayanınca” modundayım; bir tuzluğu doldurmak için bana bir gün versinler o tuzluğu bir günde ancak doldurabilirim, 10 saniye versinler 10 saniyede doldururum.. Sahip olduğum süreyi, yapmam gereken şeyi yapmakla doldurmakta üstüme yoktur. O yüzden izin yoklamasına yarım saatten fazla var diye merdivenleri yarım saatte çıkabilecek şekilde ayarlamıştım kendimi, ne var lan hayata üşeniyorum işte.. Merdivenleri 2 basamakta bir dinlenerek çıkarken, uyanan öğrenciler selam veriyordu, ben de “eyvallah, eyvallah abi sağolasın, eyvallaaaaaah” diyerek yoluma devam ediyordum. Eyvallah..


Henüz sonbahar olduğundan, yazdan kalan 250gr güneş yakıyordu hala.. O yüzden hayvanlığın alemi yok deyip bahara uygun şeyler giymeye karar verdim.. Aylar sonra ilk kez bir aile evine girecektim, acayip heyecanlıydım. Aylar sonra ilk kez halıya basacaktım, doğru ya halıya basacaktım! Normalde gün boyu ayakkabılarımızı çıkartmadığımızdan, giydiğim çorap yırtıkmış, kirliymiş, iki teki birbirinden farklıymış hiç dikkat etmezdim. Hayata üşendiğim gibi kirlenen çoraplarımı yıkamaya da üşendiğimden, dinlendirip dinlendirip yeniden giyerdim. Peynirli çitos ve fıstıklı çitos bana neden hala o günleri hatırlatıyor diye açıklamama gerek yok o yüzden.. Halıya basacağım ve ayakkabılarımı çıkaracağım için Pan’lara giderken temiz olan çoraplarımdan birini giymeliydim (şu an temiz olan çorapLAR dediğime bakmayın, sadece bir tane temiz çorabım vardi-temiz dediğim de az kullanılmış çok dinlendirilmiş işte).. Dolaptaki bazı çoraplar taş kesmişti, kendilerine özgü geometrileri görenleri hayrete düşürüyordu, bi’ de teftiş için dolabımı açan bazı öğretmenlerin, az dinlendirilmiş çoraplarım yüzünden üçüncü bir gözleri çıkmıştı..

Yorumlar