Bölüm 76

Geçen sene hani o beni tuvalette sigara içerken gördüğün geceyi hatırlıyor musun?” dedi tek gözü kısılmış halde bana bakarak.. “Unutturmadın ki” diyerek gülümsedim.. “Ya oğlum bırak onu şimdi.” dedi.. Sessizce bekliyordum olayın varacağı yeri.. “Sana büyük bi haksızlık yaptım.. Haksızlık da değil aslında, ben sana yanlış yaptım..” dedi.. İçimden “Acaba dövmediğine pişman oldu da şimdi mi girişmeye karar verdi?” diye tırsmaya başlamıştım.. “Sana aylarca ispiyoncu dedim.. Onca zamandır üstüne geldim.. Kalkıp bana bir kere bile dalmadın.. Yani, ne bileyim.. Biri bana haksız yere bunları dese ben yerimde duramazdım.. Oğlum yani.. ya.. Biliyon işte.. Arada böyle oluyor.. Geçen günler kimin ispiyonladığı çıktı ortaya.. O yüzden.. Yani valla.. Özür dilerim amk..” diyerek başını öne eğdi. İşte aylar sonra bana “Hayatımda ilk kez özür diledim” ayağı yaparken, dilediği bu özrü unutacaktı Keş..


“Haa bu muydu ya dert ettiğin şey.. neyse önemli değil.” diyerek göz kırpıp gülümsedim.. “Bu arada.. hani.. Gelip söylemeyebilirdin de bunu bana.. O yüzden.. ne bileyim.. Sağol yeaa” diyerek kalktım yerimden.. “Pşşt bekle bi az” dedi arkamdan.. Kat koridorunun başında durup bekledim.. Yanıma gelip “Kendi kendine kimseden yardım almadan okula sigara sokmayı nasıl başarıyorsun?” diye sordu.. “Şans işte..” diyerek omuz silktim.. “Az piç değilsin” diyerek gülmeye başladı ve ilk kez kolunu orda omzuma attı.. “Gel bari bi sigara içek bunun üstüne” dedi.. “Sende ne var?” diye sordum.. Gururla “kırmızı marlboro” dedi.. “Sevmem” dedim gülerek.. “Sende ne var ki yarraaam” dedi, sigarasına laf da söyletmezdi.. “camel” dedim gururla.. Ağzıyla osuruk sesi çıkardı “sikmişim camel’ı” der gibi.. O ilk gecede yeni barışmış olmanın şerefine ben onun marlboro’sunu o benim camel’ımı içti.. İkimiz de beğenmiştik sanırım birbirimizin markasını.. çünkü “Eh bu da fena değilmiş” deyip duruyorduk.. Ben “Oooo bu marlboro bir harika dostum” desem camel’ıma ihanet etmiş olacaktım; o “ya bu camel çok iyiymiş” dese marlboro’suna satış koymuş olacaktı.. Gurmeydik demiştim ya, bir de sadıktık biz markalarımıza.. Çocukluk işte..


Gel zaman git zaman biz arkadaşlığımızı pekiştirince, kendi koğuşumdaki o disiplin abideleri benden uzaklaşmaya başladı.. Çünkü ben de o işe yaramaz adamlardan biriydim artık.. Keş, arkadaşlığımızın ilk haftasında “Oğlum lan dikkat ediyorum da kaç aydır aynı çakmağı kullanıyorsun; ne bitmez çakmakmış amk!” dedi.. Elimdeki kırmızı basmalı tokaideydi gözü.. “Yok yeaa bu üçüncü, bitmez olur mu?!” dedim gülerek.. “Nasıl yani, hep aynı çakmaktan mı alıyorsun?” diye sordu.. “Evet..” dedim sadece.. “Neden ki?” diye sordu.. “Öyle işte.. Kırmızı basmalı tokai kullanmazsam başıma büyük bir iş gelecekmiş gibi hissediyorum.. Biliyorum la saçma ama.. Öyle bir alışkanlık işte” diye kemkümledim.. “İyiymiş yaa” diyerek o günden sonra o da benim gibi kırmızı basmalı tokai kullanmaya başladı.. O kadar ters düştük, tartıştık, küstük vs ama yine de o günden beri kırmızı basmalı tokaiyi kullanmayı bırakmadık..


Kırmızı basmalı tokai’ye aşık falan değildim.. Kırmızı basmalı tokai, intikamdı benim için.. Henüz “hanimiş de hanimiş, kaça gidiyon sen bakim” yaşındayken ben, mahallenin abileri sigara içerlerdi.. Hani şu beni sikip sikip korkutan piçler.. Onların sigara içtiğini kimseye söylemeyim diye bana da zorla içirirlerdi, bak içmezsen şunu bunu yaparız vs diye.. Onların paketlerini gizledikleri yerde tek bir çakmakları vardı.. İkisi de o çakmağı doldurur doldurur kullanırdı.. İşte bana henüz ben “sikiş”in ne anlama geldiğini bilmezken “orgazm” sigarası yakan çakmaktı “kırmızı basmalı tokai”.. Liseye kadar ne zaman bakkallarda o çakmağı görsem beynim uyuşurdu stresten, sanki biraz sonra başıma kötü bir şey gelicek gibi hissederdim.. Hazırlık sınıfının yazında sigara alırken yine aynı hisle sarsılmıştım.. “Bu böyle gitmez!” diye düşünerek “Abi bana ordan bi kırmızı basmalı tokai de versene” demiştim bakkala.. O gün kendime o renk ve model çakmak harici hiç bir çakmak kullanmamaya dair söz verdim, taa ki o çakmağın bendeki anlamını değiştirene kadar yanımdan ayırmayacaktım.. ve tuhaf bir şekilde hayatım boyunca kendi rızamla altına yatmak istediğim ilk kişi de benimle birlikte kırmızı basmalı tokai taşımaya başlamıştı.. ve şu an birinci sınıfı bitirmiş, yaz kampının da neredeyse sonuna gelmiştik.. Keş orda işerken, elimde tuttuğum bu kırmızı çakmak ne mutlu ki bana Keş’ten başkasını hatırlatmıyor.. Eskileri unutmuş, tamamen silmiş değilim.. Sadece o eskiler benim için sağda solda gördüğüm bir objenin bile beynime doldurmaya yeteceği kabuslar olmaktan çıkmıştı.. Şu an elimde tuttuğum bu kırmızı çakmak, o okulda bizim aramızda olan bitenin tek şahidiydi.. Siz insanlar nasıl diyordunuz? “Sözlenmek”.. Bize öyle yüzükler takıp, süslü sözler verdikten sonra alkışlanarak takdir edilmeyi çok görüyordu bu dünya.. Onun yerine kendimizi uğurlu geldiğine inandırdığımız kırmızı çakmaklarımız vardı. Bir de başka kimseyle paylaşamayacağımız suskunluklarımız…

Yorumlar