Bölüm 34

Önüm sınavlar, Sağım 19 mayıs çalışmaları, Solum kitaplar ve Pan; ama Arkam hala boştu. Parmaklardan da gına geldi geleli, amaçsız yere duşlara gitmiyordum.. Haaa derslerde osbir olayı devam tabi.. Oldum olası hayatımda sevişebileceğim biri yoksa kendimi salıyordum, ne yıkanmak, ne saçları taramak, ne dişleri fırçalamak, ne kirlileri yıkamak.. Bildiğin kokar kokar dolanıyordum ortalıklarda.. Ha bire derslerde boşaldığım o zavallı doncuklarım bildiğin ayran kokmaya başlamıştı.. Tabii ki iç çamaşırlarımı sık sık değiştiriyordum, ama dolabımdaki temiz donlar azaldıkça benim “sık sık” tanımım da değişti.. Önceleri sık sık demek “iki günde bir”ken, şimdilerde “haftada bir” olmuştu.. Bazı geceler uyumadan önce son bi kez tuvalete gideyim diye battaniyeyi kenara çektiğimde, o ayran kokusu yüzüme öyle bir çarpıyordu ki, bildiğin başım dönüyordu.. İnsan kendi kokusundan iğrenir mi, iğrenir işte.. Ben bile kendime yüzümü ekşitirken elin oğlu beni ne yapsın?


Dolabımdaki donlar azaldıkça strese girdim “Yoooook bu böyle olmıcak, donlarımı yıkayamıyorsam, kendimi yıkarım arkadaş!” dedim ve ben yine bir zamanlar kendimi parmaklamaya giderken gelinlik niyetine giydiğim o beyaz bornozumu giyerek tuttum banyoların yolunu. Beni gören arkadaşlar “Ahhh bee! Bu okulda kameranın yasak oluşuna en çok böyle zamanlarda üzülüyorum.. Anıl yıkanmaya gidiyor, hani bi kamera olaydı kaydederdik bu anı torunlarımıza ‘Anıl abiniz o yıl duşa girmişti’ diye anlatmak içinahahahhahahahahuheuhhuhrugu” diye taşak geçip merdivenlerde trabzanlara asıla asıla gülüyorlardı.. Sahi o kadar olmuş muydu yaa ben duşa gitmeyeli.. Neyse ki medeniyete varmama bir kaç basamak kalmıştı, off banyonun görünüşünü bile unutmuşum..


Donlarıma kıyamamaktan derslerde osbir olayını bitirdim, tenefüslerde osbir olayına başladım.. Her tenefüste sigara içilmeyen tuvaletlerden birine gidiyor, ve en son kabine kilitliyordum kendimi.. Malum tenefüsler 10 dakika olduğundan acele etmeliydim, boşalmadan zil çalarsa bir ders boyu kıvranmak var işin ucunda.. İşte böyle kendimi kabine kilitlediğim bir tenefüste tanıdım O’nu da..


Şimdi O dedim, tanımak dedim, aklımız ufaktan yeni bir delikanlıya doğru kayıyor; aman kaymasın.. O diye bahsettiğim şey ince, uzun ve de parlak bi “vileda sopası”.. Hani demiştim ya “Çaresizseniz, çare sizsiniz” diye işte bendeki akıl gel sikime takıl, gittim bi vileda sopasına aşık oldum.. Şöööyle bir elimle kavradım, ehh fena değil, ortalama yurdum siki kalınlığında.. Aklımda şimşekler çakıyordu.. Şekil olarak siLindir, kalınlık olarak siKindir, dedim Anıl oğlum sen şu donunu bi indir.. Tuvalet kabinlerini de öylesine dar yapmışlar ki, tuvalette sıçmak için eğilirken kafan kapıya çarpıyor.. E bu kadar dar kabinde boyum kadar vileda sopasıyla sevişmek de matematik istiyordu.. Sağ duvardan sol duvara doğru vileda sopası omuzlarımdan aşağı inemiyordu.. Ön duvardan arkaya doğru denediğimdeyse sıçtımını sopası belimden aşağı inmiyordu.. Hayır bir de parmak uçlarımda yükseliyorum belki götün hizasına denk getiririz diye de cıks babacım olmuyor.. Sopanın moplu tarafını kabinin sağ arka köşesine dayadım, ben de sol ön köşeye geçtim; Eureka!


Vileda sopası deyip geçme, tanı! En azından parmaklardan daha derine inebiliyordu ama yine bir sorun var.. Sopanın soğukluğu.. Hadi soğukluğu geçtim, sopa bükülmez derecede doğrusal, yani 10cm’den dana derine sokarsam önden çıkacakmış gibi hissediyordum.. Olsun hiç yoktan iyidir deyip yeni oyuncağıma aşkla bağlandım ve derslerden sonra bile ziyaret etmeye başladım. taa ki onu bir başkasıyla yakalayana kadar!

Yorumlar