Bölüm 26

Sebep soramayacak kadar yorgundum, sadece gözlerine bakmakla yetindim.. “Nereye böyle oğlum, sigara içmeyecek miyiz?” dedi yarı şaşkın bir halde.. Kafa sallamakla yetindim, ne laf sokasım ne de tartışasım vardı.. Kabinin sağ tarafında oldukça yukarda kalan pencere kenarına saklamış gündüzden pakedini, uzanıp çıkardı bir tek, “Birer tek içsek olmaz mı?” dedim.. “Yok, zaten az kaldı bu hafta idareli gitmeliyim” dedi.. Yine başını hafif öne eğerek, rüzgarlı denizlere yelken açmış kaptan edasıyla yaktı sigarayı.. o çakmağı çakışının hemen ardından sol gözünü hafif kısıp yaktığı sigaraya attığı bakış ve dumanı üfledikten sonra yüzüme bakıp gülümsemesi, suçsuz yere idam cezasına çarptırılsam eyvallah dedirtecek cinstendi.. Sabah iradeden, siklememekten, ondan uzaklaşmaktan dem vuran ben yine teslimiyetin dibinde bağdaş kurmuş nefes tutuyordum.. Sigarasından üç nefes çektikten sonra bana uzatmıştı, herhalde devamını içmeyecek diye düşündüm ve aldım sigarayı ellerinden; hafif titriyor gibiydi, ya da an itibarı ile ben bir bakışı aşk sanma modunda olduğumdan elime dokunduğunda heyecanlandığını düşünüyordum.. Sigaradan iki nefes çektim. Acelem yoktu, hareketlerim uykusundan uyandırılan bir çocuk hızındaydı, dalgın ve yavaş. Üçüncü nefesi çektikten sonra Keş’in yüzüne baktım kabinden neden hala çıkmadığını merak ederek.. Derken elimden sigarayı alıp bir nefes çekti, ve dumanını yüzüm harici herhangi bir yere bakmak sevapmışçasına kapıya doğru savurdu..


Şeytan bu sana dürter insanı her ihtiyaç anında, “Hayırdır, iğrenmiyor musun artık” dedim sanki hava bugün çok güzeldi dermiş gibi.. “Biliyorum aptallık ettim, dememem gereken şeyler söyledim” dedi yere bakarak.. O an “Olur mu canım hiç öyle şey asıl ben özür dilerim yeter ki sen üzülme” demekten zor alıkoydum kendimi.. Hani kendinden geçmek derler ya hep, işte o an ben de kendimden geçmiş Keş’e varmıştım.. Kendi dünyamın toprağında büyüyüp şu kısacık hayatı gölgelemektense, hayatın gölgesine uzanıp dinlenmek istiyordum.. Tabii buna dinlenmek denirse.. Benim dinlenmekten anladığım tek şey direnmemek oldu hep..


O gece Keş’in seks sonrası benden uzaklaşmak yerine özür dilemesi kafamı karıştırmıştı.. Daha doğrusu aklım durmuştu.. Ne düşünmem gerektiğini biliyordum ama nasıl düşünebileceğimi bilmiyordum.. “Acaba yarın da aynı şekilde mi davranacak?” ya da güzelim pazar gününe yine yeni bir siktir’le mi başlayacağım; hadi yarın yine bu geceki gibi ılımlı olursa ben ne yapacağım, olmadı siktir çekerse üzülecek miyim vs.. Kısacası yine kafamda milyon hesaplaşma yerden yüksek oynuyordu. Hayır ama daha sabah bir sigara için siktir çeken insan, akşam yemeği sırasında bana git kendini başkasına siktir diyen yavşak, melek oluvermişti.. Ya abi sikiş öncesi melek olmasını anlarım, kalkmışın imanı olmadığı konusunda anlaşmıştık ama ya seks sonrası söyledikleri, o sigarayı paylaşması falan.. Belki ben onunla olamama ihtimaline bağlanmış, o ihtimali sevmiştim.. Üst ranzadaki arkadaşım yine kulağında walkman ile uyuyakalmıştı. ve de hayranı olduğu şarkıcının o şarkısı belli belirsiz duyuluyordu:Sil baştan sevmek gerek bazen, her şeyi unutmak..


Mümkün mü ki..?

Yorumlar