Bölüm 67

“Nihayet beklenen gün geldi” derler genelde böyle durumlarda ama bizim için durum “Ehh kaç kaç bir yere kadar, başa gelen çekilir”di. Başa geleni çekeceğimiz, başa gelmeyeni de “ehh kaç kaç bir yere kadar” diyerek bekleyeceğimiz o cehenneme gitmek üzere yola çıkıyorduk.. Sabahtan çadırları, gerekli eşyaları ve öteberiyi taşıyan kamyonlar yola çıkmıştı.. Dağıtılması gerekip de üstünden atlanan herhangi bir şey var mı diye taş bahçede kamp kıyafetlerimizi giymiş ve çantalarımızı yüklenmiş şekilde listelerin son kontrollerini bekliyorduk.. Bizi yaklaşık 2 saat süren o kamp yerine yine körüklüler götürecekti.. Hayır yani merak ediyorum; devletten dünyanın bütçesini alan okul, bu parayı otobüslere de yatırmıyorsa hani bizim akşam yemeklerinde masalarımızın üstünde raks eden dansözlerimiz? Kamp yeri Ardahan’da olsa oraya da körüklülerle götürtürlerdi bizi, idarenin kendisi de özel araçlarıyla önden gidiyordu; neymiş efendim “O kamp yerine bizden önce varıp gerekli hazırlıkların yapılıp yapılmadığını kontrol edeceklermiş”.. Abi bizden yarım saat önce varıp da hangi tamamlanmamış hazırlığın üstesinden gelebilirsin ki? Kendini ne sanıyon yani, superman olmadığınız kesin..


Kamp yeri deyip deyip duruyorum nerede olduğunu ve nasıl bir yer olduğunu söylemeden.. İnce Burun-Urla arasında böyle tatil yapmak için son derece nezih, ama eğitim ve spor aktiviteleri için bir o kadar rezil bir yer.. Bizim okulun kamp alanı, etraftaki en siktiriboktan alandı.. Bu şey gibi, hani otel tatillerine gidiyoruz böyle ultra her şey dahil falan.. Akşamdan her şey dahil diye götümüzle içip sabaha karşı yatağımıza “şeytanı çıkarılmamış Emily” pozisyonunda yatıyoruz.. Uyandığımızda “Hacı başım çatlıyo yeaa ben bi havuz kenarına gideyim, iki çıpçıp yüzer bir uyurum” diye göbeğimizi kaşıya kaşıya havuz kenarına iniyoruz.. Anam bi kalabalık bi kalabalık ki, havuza en yakın ve boş olan şezlong; denize, havuza olduğundan daha yakın.. Neyse yeaa bari deniz kenarına ineyim diyorsun, deniz kenarına vardığında plaja bırakılmış havlulardan basacak yer yok.. Orada anlıyorsun ki “güzel olan her yer çoktan kapılmış ve sana da o havlunu plaj tuvaletinin önüne sermek kalmış”. Hah işte bizim okul da havlusunu plaj tuvaletinin önüne sermek zorunda kalmış gibiydi. Sağın solun cennet tatil yerleriyle kuşatılmış, sana sunulansa her yerin beyaz tozla kaplı olduğu bir alan.. Beyaz toz olayı neden aklımda kaldı diye sorarsanız, abi 1200 abaza tepiniyor o zeminde, 7/24 göz gözü görmüyor.. Hadi tepinilmeyen vakitlerde oturuyorsun diyelim, onda da tepinirken o toz zerrelerini o kadar inceltmişsin ki osursan atom bombası patlatılmış gibi toz kalkıyor.. Hele bir de terli terli koşturuluyorsan o yollarda, yüzün bildiğin damalı inek gibi oluyor..


Kamp yerine vardığımızda bizimkilerin tepkisi “Hassiktiiiir, e oğlum hiç bir şey değişmemiş burda” oldu. “Ne bekliyodunuz yarraam, buz gibi limonlu bira servisi mi?” dedim offlayarak.. Off ki ne off, hakikatten de bi bok değişmemişti.. Tamam senede bir ay burdayız ama insan en azından o eğitim yapılacak alanlardaki çalıları, dikenli bitkileri temizler.. ya da çadır kurulacak alandaki otu boku ayıklar.. O da olmadı en azından mıcırı tebeşir tozuna dönmüş yollara iki asfalt atın amk da ağız tadıyla sikilelim şurda.. Hadi asfalt olayı para götürür, kıyamadınız bütçeye, bari biz varmadan önce sulayaydınız yolları be kardeşim.. Hadi siktiğimin otlarını yollarını geçtim, ikinci dünya savaşından kalma çadırları diktirip diktirip önümüze koymanın ne alemi var.. Sene olmuş 2004 biz hala dışının yeşili beyaza, içinin yeşiliyse kahverengiye dönmüş çadırlara sığınıyoruz.. Ya hadi çadırları da siktiret de o duşlar nasıl çalışmaz… Hadi duşun amına koyayım size bişi olmasın karşim de 450 insana bir tuvalet vermek neyin kafası.. Bir tuvalet binası var içinde toplasan 15 kabin, 10 pisuvar ve de 10 lavabo ile 5 ayak yıkama çeşmesi.. Kabinlerden 5’i sürekli arızalı olur, ot tıkar bok tıkar bir şeyler hep bozar onları.. Lavabolardan 8’i sümük, 2’si kıl tüy doludur.. 5 ayak yıkama çeşmesinin de 2sinin kurnası hep yerinden çıkmış tuvalet kuburlarından birine yuvarlanmış olur ve bir hafta İzmir’den kurna bekleriz.. Yok abi yaa bırakın beni valla ben evime döneyim söz bak bu okulu da bu okuldakileri de unutup, soran herkese “eh işte yeaaa her şey çok iyiydi, fazla iyiydi.. biliyonuz ben iyi şeylere gelemem öyle çok, aşırı şımarttılar, o yüzden bıraktım” diyeceğim..

Yorumlar