Bölüm 123

Eve geldiğimde yengem hala bizdeydi, “Hayırdır kalmaktan vaz mı geçtin?” diye sordu annem.. “Yengem de gördü, çok terledim; bi duş alıp üstümü değiştirir rahat rahat uyurum” dedim gülümseyerek.. “Seeeeen? Sen duş alıp uyuyacaksın?” dedi annem inanmayarak.. “Anne yengem de yanlış anlıcak ne o öyle hiç duş almıyormuşum gibi yapıyorsun kendini!” dedim.. “Yok duş almasına alıyorsun oğlusu da sen erken uyumazsın ki.. İçmeden bir gün geçireceksin bir de? Hadi bakalım..” diyerek gülmeye başladı.. “Niye kız? İçiyor mu bu da öyle babası gibi!” dedi yengem bir anda.. “Yok ben kendim gibi içiyorum” diyerek öpücük attım ve odama çıktım..


Telefonumda iki cevapsız arama bir de mesaj vardı.. Arayan numarayı tanımıyordum ama mesaj Garp Abi’dendi.. “Nereye gittin apar topar öyle?” yazmış.. “Abi anladık malsın da bu kadar da mal olma” diye geçirdim içimden ve “Haa eve geldim abi yaa, güzeldi bu gece…” yazıp yolladım.. İki kere arayan numaraya da mesaj attım “Kimsin?” diye.. Telefonumu yatağıma fırlatıp doğruca duşa girdim.. Suyu ilkin ılık ayarladım ki vücut ısım birden düşmesin; hayır yani sonra duştan çıkınca yine donum götüme yapışırcasına ter dökmek istemiyordum.. Saçlarımı ikinci kez şampuanlarken köpüğü tüm vücuduma yaydım.. Bronz tene bu köpükler nasıl da güzel yakışıyordu..


Duştan çıkıp köpükten ayak izleri bırakarak aynanın önüne kadar yürüdüm “kendimi” izlemek için.. “Offff harbiden de köpüklü köpüklü nasıl yakışıklıyım var ya” diye iç geçirerek ellerimi vücudumda gezdirmeye başladım.. Kendimi, kendime dokunurken izlemek… Tuhaf geliyor kulağa biliyorum ama kendimle barışıyordum o an; ıslak ve bronz tenin ne kadar güzel parladığını öğreniyordum; kendimi sevmeyi öğreniyordum.. Sol elim göğsümde dolaşırken sağ elim de karnımdaydı.. Yüzüm yanmaya başladı yeniden madenim uyanırken.. Daha öncesinde kendimi bir telefonun ekranından izlemişliğim vardı ama “boy aynası”ndan bakmak çok farklıydı.. Kendime dokundukça madenim uyarılıyordu.. Hafif sağa doğru dönerek madenimin yandan nasıl göründüğüne bakmaya başladım.. Sağ elimle madenimi severken, sol elimle de boynumda ve sağ omzumda geziyordum.. Tamamen aynaya doğru dönerek “kendimi gururlandırmaya” başladım.. Yüzümün aldığı ifadeleri izliyordum, fotoğraf fotoğraf zihnime kazırcasına.. Masumiyet hırsa, hırs tutkuya, tutku da o renge; “kırmızı”ya karışıyordu yüzümde.. Gözlerim hafif kısılmış, sol elim yeni yeni çıkmaya başlayan sakallarımı kaşıyor… Bacaklarım ne ara kaslanıp kıllanmıştı bu kadar.. Kollarım ne ara şekillenmişti..


Kendimi seviyorum.. Bacaklarımı.. Kollarımı.. Madenimi.. MiğferDibi’mi.. Göğsümde gittikçe sıklaşan o kılları.. Tamamlanmakta inatla geciken seyrek sakallarımı.. Karanlık gözlerimi.. Hatta üst dudağıma göre hafiften daha iri olan o alt dudağımı bile seviyorum..


Kendimi seviyorum.. Kendimi, kendimden kıskanırcasına seviyorum.. Usul usul, bir o kadar da gürültülü.. Alt dudağımı beceriksizce ısırarak “seksi” olmaya çabalayışım güldürmüyor bu sefer, o dudaklar bu kez kendi madenimi özlüyor.. Offf.. Neden “insanım” ve niye kendine hayrı dokunamayacak şekilde geldim ki dünyaya? Neden kendi kendimi mutlu edebilecek şekilde yaratılmadım? Yukardakinin bize kastı niye? Neden mecbur edildik birbirimize, neden yetemiyoruz kendimize!…


Uzun uzun, “acele”ye getirmeden, sevdim kendimi.. Dokundum “es” geçtikleri her bir yerime, ve sol elimle sevdim beni çocukluğumdan vurdukları yeri.. Sevdim oradaki çocuğu ve de yolladım kendi cennetine.. Şimdi o çocuk, aynadan bana yansıyordu sağ elindeki madeninden akarken ılık ılık avuçlarına.. Şimdi o çocuk gülümsüyordu aynadan bana bakarak.. “Görüşmek üzere” dedim çocuğa, yine vedalardan kaçıp… O çocuk “erkek” oldu o gece.. Kendini seven ve sikinin kıymetini bilen bir erkek.. ve o çocuk “adam” oldu o gece; kendini “adam gibi, adam akıllı” seve seve..


Avuçlarımdan aynanın önüne damlamıştı erkekliğim, yatağımın önündeki tişörtü alarak sildim yerden.. Bu gri’yi üç kere karartmıştım o gece.. İlkinde “gülmekten” gelen göz yaşı.. İkincisi “telaşımın” teri.. Üçüncüsüyse “erkekliğimin” eseri..


Ah be Gri! Sen hep güzel şeyler için karar böyle; karar ki siyah’ı da suçlamasınlar seni suçladıkları gibi..


Ve ben..


Ben hep “ben” kalayım…


Gülmekten gözleri yaşaran telaşlı bir “erkek”.


Şarkılara küstüren şu hayat, o erkeği kendine özletmesin..


O erkek hep Anıl’la kalsın, ve de hep Anıl’da..

Yorumlar