Bölüm 58

Keş’in hayatıma kattığı tadın, dişlerimi fırçalar fırçalamaz yediğim o mandalinanın ağzımda bıraktığı tattan farkı yok.. Diğer herkesin yerken ağız şapurdattığı bir şeyin sende acı bir tat bırakması.. Kısaca hayat “Her şey haram olsun sana!” demişti bana, bense “Aferin yaa, sana yakışan da bu!” deyip kollarımı bağlayarak küstüğümle kalmıştım.. O kadar zordu ki.. Duygularım böyle içimden taşıyor, gözlerimden akıyor.. Hiç bir şey söyleyemiyorum.. Dilsizim..


19 Mayıs çalışmalarında numaramı verdiğim Körfez bir yanda.. Keş ise yanıbaşımdaydı. Aynı anda Tekirdağ’dan da dünyalar tatlısı bir kız arkadaşım vardı.. Kız arkadaşımı çok seviyordum.. Her dakika telefon kullanmamız yasak diye birbirimize mektup yazıp duruyorduk.. Onunla mektuplaşırken Keş’le olanlar oldu.. Ardından Keş’le uğraşırken Körfez çıkageldi.. Hayatımın içine daha ne kadar sıçabilirdim ki.. Çocuklukta yaşadığım o şeyler.. Ardından tacizdi onlar deyip geçiştirmem ve kızlara yönelişim.. Ardından tam “eş”im olacak dediğim kişiyle her şey rayına oturmuşken gönlümün yeniden bir erkeği istemesi.. Tam o erkek yola gelmek üzereyken benim gidip yeniden bir kıza vurulmam…


Memleketteki kız arkadaşımı ben dahil herkes çok severdi.. Annem ona Karabiber derdi.. Karabiber; esmer, minyon ve çok tatlı bir kız.. Okumayı en az benim kadar seviyordu üstelik.. O yıllarda favori olayımız oturup hikaye yazmaktı… Karabiber’le yazdıklarımızı birbirimize okuyup eleştiriyor, ardından da yakıyorduk.. O yazdıklarımızın yanması, bizimse pişmemiz gerekiyordu.. Gel zaman git zaman o bir liseyi kazandı gitti, ben başka bir liseyi.. Araya mesafeler girdi, ama dedik deneyelim.. İlk öpüşmelerimiz hep lise zamanında olmuştu.. Karabiber’in bana o zamanlarda yazdığı mektuplar şu an kucağımda.. Araya giren mesafeler yüzünden birbirimize yaza yaza geliştirmiştik kendimizi, yeni kelimeler keşfetmiş ve o kareli defterden koparılmış sayfalarda görmüştük birbirimizi.. Arada bir fotoğraf da gönderiyorduk birbirimize.. O zamanlar “Snapchat-Skype” anlayışı buydu.. Biz her ne kadar “mesafeler” umrumuzda değilmiş gibi davransak da, mesafeler uzaklaştırmıştı bizi bizden.. İlk başlardaki o cıvık mektuplar yerini derin ve anlamlı kelimelerin olduğu yoğun aşk mektuplarına bırakmıştı.. Pratikte sığlaşan ilişkiyi kelimelerle derinleştirerek denge kurmaya çalışıyorduk.. Başlarda duygularımızdan emin olduğumuz için kelimelere ihtiyaç duymazken, sonrasında kelimelerden medet umup duyguları sorgulamaya başlamıştık.. Bir mektubunda Karabiber bana son okuduğu kitaptan bahsetmişti.. “Bir insan, hazzı ilk nasıl tadarsa, öyle devam eder..” demişti kitaptan alıntı yaparak.. O, hazzı ilk kez bir erkekte yaşamıştı; ben de.. Ben erkektim, o ise kız.. O benimle devam edebilirdi ama ben onunla devam edersem “o his”sin eksikliği peşimi hiç bırakmayacak demekti.. Bana güzel bir söz yazdığını sanıyordu, oysaki o tek satırda hayatı sorgulamıştım.. Okulun ikinci yılında Keş’e yeşil ışık yakışım bu yüzdendi.. ve gördüm ki o “tek satır” çok haklıymış.. Ben kendimi o satırın haklılığına inandırmışken Körfez’le tanışmamsa her şeyi altüst etmişti.. Bir kaç gün önce “Arasın Allah’ım nooolur arasın yeaa” diye sızlanan ben, şu an “Umarım numaramı kaybetmiştir” diye dua ediyordum.. İşte bu duygularla karışmış bir şekilde indim yemekhaneye.. Öğlen yemeğinde yine bezelye vardı.. Böreklerin içinde de “karaşimşek”.. Bu ikisinin görüntüsü bile başımı döndürüyordu, ama kurallar gereği sike sike yemek vakti o yemekhanede bulunmalıydım.. Masama oturup tabağıma 2 yemek kaşığı pul biber koydum.. Üzerine limon suyu gezdirip bolca zeytinyağı döktüm.. İşte bugünkü öğlen yemeğim…


Gün boyu “Bir an önce dersler bitse de yatsam” diye bekledim.. Keyifsizlikten polis görse 6 ay içeri atar, o kadar nemruttum.. Derslerden sonra idare cep telefonlarımızı kilitli tuttukları odadaki, anahtarları bizde olan kilitli dolapçıklarımızdan almamıza ve akşam yemeğine kadar kullanmamıza müsade ediyordu.. Yine belki annem arar diyerek telefonumu aldım yanıma.. Bu kilitli dolapçıkların her birinin içinde priz vardı.. Bu sayede telefonlarımızı şarj ederek zaman kaybetmiyorduk. Hem telefonumun sürekli açık kalması işime yarıyordu, kim aramış kim sormuş görmek kolay oluyor diye.. Telefonu aldığım gibi uyumak için koğuşuma gittim.. 3310 kullanıyorum ya bildiğin pantolonumu düşürüyordu.. Yatağa uzanır uzanmaz cebimde ağırlık yapıyor diye çıkarıp elime aldım.. “2 okunmamış mesaj”.. Allah allah birine bir şey mi oldu acaba diye açtım hemen “Gelenler Kutusu”nu.. “Kusura bakma ancak kontör yükleyebildim, Körfez ben.”, diğer mesaj “Bu cumartesi Kordon’da buluşabiliriz. 12:00 civarı müsait olurum.”.. Mesajları okur okumaz içimi tatlı bir heyecan kapladı.. “Tamam, geri dönmene çok sevindim.. Ömer Ağa’nın önünde buluşalım, sonrasında konuşuruz nereye gidebileceğimizi.” diye yanıtladım.. İki gün sonra Körfez’i görecektim.. Yataktan fırladığım gibi Gürbüz’ün yanına gittim, Keş’le uzanmışlar yataklarına tüttürüyorlardı.. “Abi Körfez mesaj attı, cumartesi görüşcez.. Hiç bana göre bi tshirtün falan var mı ya, bendekilerin hepsi bok gibi” diyerek oturdum yanına.. Tshirt istemek değildi amacım, sırf Keş’e kapak olsun diye bunu bahane etmiştim.. Zaten Gürbüz’ün tshirtler benim üzerimde gecelik gibi dururdu.. Keş uzandığı yerden kalkıp “Gürbüz’ün tshirtler sana olmaz ki, bak bendeki bu beyaz sana çok yakışır; altına da bir şey uydurursun artık” diyerek dolabından çıkarttığı tshirtü bana uzattı.. O kadar utanmıştım ki bi gece önce ona söylediklerimden, teşekkür edip şirinlik yaparak tshirtü kabul etmek zorunda kaldım.. “Cumartesi akşamı bana geri verirsin, pazar bizimkiler ziyarete gelcek orda yıkaması için anneme veririm, yakmamaya çalış bana yeter, leke meke olursa takma” diyerek sırtımı sıvazladı.. Körfez’le buluşmaya giderken Keş’ten yardım almak çok tuhafıma gitti.. “Kız arkadaşımla buluşmaya giderken erkek arkadaşımın kıyafetlerini giymek” gibi bir şeydi bu.. Tabii henüz Körfez’in benim kız arkadaşım olmadığı gibi Keş de erkek arkadaşım değildi..

Yorumlar