Bölüm 10

Benim duş perdesinin önüne gelip perdeyi yarıya kadar açtı ve o açıklığın önüne geçip başkasının beni görmesini engelleyerek “Bilader haa, bir an gerçekten erkek olduğuna inanacaktım” diyerek elini şampuanına doğru uzattı.. Diğer eliyle de hafif bornozunu gevşeterek kalkmış altınını yanlışlıkla açılmış gibi yaparak bana göstermeyi başardı.. Bir trafik kazasına şahit olmuşum gibi gözlerim şimşek hızıyla altın’ı buldu.. “Kap bir parça istersen, canın çekmiştir ;)” dedi.. İstiyordum hem de deli gibi ama sadece onun için sikilecek bir delik olmak değil aynı zamanda onun da benim olmasını… “Konuşmuştuk bunları, canım et isterse mutfağa uğrarım” dedim anlık bir ikilemi sıçrayarak aşıp.. “Hahaha ben de seni denemiştim zaten, harbiden ibne olmanı istemem sonuçta arkadaşımsın” dedi orospuçocuğu, ağızlarımız uzuvlarımızı tadarken nerdeydi peki bu arkadaşlık!! Sadece “denemene gerek yok,durduk yere yanılmanı istemem” dedim.. Gülümsedi yine en tahrik edicisinden ve “hey allaaaaam yeaaa” der gibi başını çevirerek bornozunu düzeltip gitti..


O güne kadar duşta suyun altındayken hiç terlememiştim ama o an alabildiğine terliyordum.. Vücudumun en ince kıvrımları bile akan suyla dolu olmasına rağmen orada o an suyun tenime değdiğini hissedemiyordum.. Bana evcil hayvanıymış gibi muamele etmesine katlanmamın tek sebebi, ola ki disiplin puanı biraz daha düşer de okuldan atılırsa, aramızdakileri itiraf edip beni de yakmasını engellemekti.. Hep bu yüzden bir adım geride kalıyordu cümlelerim, halbuki ünlemlerim çoktan İzmir’den İstanbul’a yol olmuştu.. Gözlerimi açtığımda bir an bayılır gibi olup duvara yaslandım, sıcak suyun altında bir buçuk saatten fazla kalmıştım kendime Keş yüzünden yazık ederken…


Duştan çıktığımda bir tek gözlerim, tırnaklarım, saçlarım ve dişlerim buruşmamıştı.. Ellerim hele insanlıktan çıkmıştı, Yalın gibi ağlamamak için zor tutuyordum kendimi ” Küçücük ellerim, Keş senle başa çıkamam…” Ağır adımlarla yürürken yerdeki her bir granitte farklı bir kare görüyordum Keş’le yaşadıklarıma dair.. Birden dayanılmaz bir uyku hissiyle bir an önce yatakhaneye çıkmak için hızlanayım dedim, onda da terliğimin teki arkada kalarak bana engel oldu.. Umutsuzluğu bu kadar ağır yaşayabileceğim hiç aklıma gelmezdi.. Bildiğin kendi yarattığım çıkmazdan geri dönemiyordum, çıkmazın bir ucu duvar diğer ucu Keş’ti.. Keş’e koşsam gururum yara alıyordu, duvara koşsam günlerim..


Yatakhane merdivenlerini çıkarken günlerimi karartmaktansa, gururumun yaralanma riskine karşı Keş’i aşmaya yeminler ederek tırmandım basamakları… Her basamakta bin küfür ederek abdest aldı ruhum.. Yatakhaneye vardığımda hiç olmadığım kadar özgür ve dengesiz hissediyordum kendimi.. Dengesizliğimle o gün barışmıştım ve duygularımı bastırıp herkes olacağıma, zamanın manzarasına kendi penceremden bakarak “Ben” olmaya karar vermiştim..


Hayat her zaman cilveleşir seninle ama her zaman kıvırmaz eteklerini dizinden beline.. Akışına bırakmışlığın getirdiği koy götüne rahman gelsin modu aslında düşündüğüm kadar korkunç değildi. Ertesi güne bu düşüncelerle başladım.. Kahvaltıda tabağımdan başka hiç bir yere bakmadım ve Keş’le karşılaşmamak için kendime sigara içebileceğim yeni arkadaşlar buldum, bu arkadaşları özellikle alt kattaki sınıflardan seçmiştim ki Keş’le, Gürbüz gibi samimi olmasınlar.. Yeni arkadaş gurubumu yadırgıyordum, kim nasıldır, neye niçin ne gibi tepkiler verir vs bilmediğim için de ağzımı bıçak açmıyordu.. Disiplinsizliklerim biraz nam salmış olduğundan dolayı belli bir otoritem ve popülerliğim vardı.. Keş’in disiplin puanı 100’den 63’e düşmüştü, benimkiyse 67’ydi.. Keş en düşük puanlı, ben de ondan sonra gelen ikinci adamdım.. O yüzden Keş’le beni yanyana gören “aha en belalılar bunlar, adamlar ceza almaktan İzmir’in neye benzediğini unuttular” diyerek saygıyla karışık selam veriyorlardı.. Yeni arkadaş gurubumdan biriyle diğerleriyle olduğumdan daha samimi oldum, adı Pan’dı.. Pan yaklaşık 1m75cm boyunda kumral ve alayına İzmirli bir çocuktu.. Sempatik hareketleri, espri anlayışı, sistem eleştirileri ve dersleri siklemezliği bizi anında birbirimize bağlamıştı.. Pan’la takılırken Keş’in değil adı, sevdiği sigara markası bile muhabbete dahil olmuyordu, Keş marlboro takıntılıydı, ben camel box ve Pan da camel box’a tapıyordu.. Pan öylesine sıcakkanlıydı ki daha samimi olalı bir kaç saat geçmesine rağmen birbirimize anlattıklarımız aylarca dost olmayı gerektirecek türdendi..


Pan tam da benim kafadandı. En çok sevindiğim olaysa cinsel açıdan zerre kadar bir şey hissetmediğim “ilk en yakın arkadaşımdı”… Onunlayken tek amacım muhabbet etmek, gülmek, dinlemek ve anlatmaktı ve bir de camel box.. Bu ani arkadaş değiştirişim ilk Gürbüz’ün dikkatini çekti çünkü hep o çağırıyordu beni “Anıl’ım gel hadi bi keşlenelim” diyerek.. Keşlenelim derken sigara içmeyi kastediyordu “Hadi gel sen, ben, Keş gurup yapalım”ı kastetmiyordu.. Kahvaltıdan beri yanıma en az beş kez uğramıştı ama ben çeşitli bahanelerle reddediyordum “Yok şu an canım içmek istemiyor”, “Bu ders çok kıl bir hoca giricek, kokudan idareye yollar beni” vs pembe yalanın binbir tonunu sergileyerek.. Ne de olsa akşam yatmadan önce bir yolunu bulur açıklardım onlara artık beraber sigara içmeyeceğimizi..

Yorumlar