Bölüm 38

Üçümüz de aynı koğuştaydık.. Her koğuşta 20 öğrenci kalıyordu, yani 10 ranza demek bu.. Bu 10 ranzanın beşi kapının solundan başlamak üzere yan yana cam kenarına kadar eşit aralıklarla sıralanmıştı, diğer beşli de sağ tarafta soldakilerle aynı hizaya denk gelecek şekilde ayarlanmıştı.. Bebe’yle ET ranza arkadaşıydı ve benim ranzamın hizasındaki ranza onlarınkiydi.. Koğuşta kapıyla pencere arasında, karşılıklı ranzaların oluşturduğu koridorumsu bir boş alan vardı.. işte her gece nöbetçi öğretmenin parfümünü kokladığımız boş alan buydu.. O gece Yek dediğimiz hoca nöbetçiydi.. Ona burada Yek diyorum çünkü gerçekten de yekti, eşi benzeri yoktu.. Keanu Reeves’in Constantine’den fırlamış haliydi.. Giyim tarzı, sigara içişi ve içtiği sigaranın markası, saçlarının rengi ve şekli, hareketleri, tavırları ve bakışları bildiğin tıpatıptı.. Hatta okulda herkes onu Keanu Reeves’e benzetirdi.. Kısaca “Allah’ım sana geliyorum” dedirten bir yakışıklılık.. Yoklama esnasında hepimiz ranzalarımızın önünde beklerdik, nöbetçi öğretmen bir an önce saysın da gitsin diye.. Yek’in nöbetçi olduğu gecelerde hep ranzadan bir adım önde beklerdim, belki sayım yaparken önümden geçtiğinde kolu bacağı çarpar ya da bana bakar diye.. Tabii ki böyle bir şey mümkün değil ama bildiğin dibim düşüyordu adama, beni bir odaya kilitleyip aç açına bir ay sikse, karnım acıktı ne olur sikme artık diyemezdim.. O derece bitiyordum ona..


Ben belki Yek’le göz göze gelirim de bana laf atar umuduyla adamın koğuşa girdiği andan itibaren koyun gibi yüzüne bakıyordum.. Değil yüzüme bakmak, ayakkabılarımdan yukarıya bile bakmadı.. Elindeki yoklama kağıdına bakıyordu bir yandan bizi sayarken.. Yek önümden geçip koğuşu terkederken Yek’in gözlerini arayan gözlerim Bebe’ninkilerle buluştu… Bana mavi mavi bakıp gülümseyerek yatağına uzandı. Yüz bulmasın diye oralı bile olmadım, ET’ye “Kanka ben bi Pan’a uğrayıp gelcem, gece 11den önce etüt odası boşalmaz; sen de bu arada metnine çalışırsın.. Saat 11’de buluşup çizimlerin taslaklarını oluştururuz ardından da prova yapar yatarız.” dedim.. “Bok var içiyorsun şunu.” diye yanıtladı.. “Kaşınma!” der gibi bakarak koğuştan çıktım..


Pan çoktan merdivenlerin başına gelmiş, kafam kadar açtığı gözleriyle beni beklemeye başlamıştı. “Mal mısın oğlum koca gün seni aradım durdum, nerdesin amk yer yarıldı içine girdin sanki!” diyerek kolumdan tuttuğu gibi tuvalete doğru sürüklemeye başladı.. “Dur la bi sakin, anlatıcam” dedim gülerek.. Ardından kütüphanede kitap okuduğumu ve ET’nin yeni tiyatro metniyle oyalandığımı anlattım. “Abi ne buluyorsun o uzaylıda anlamıyorum haa, sen konuşsan o salak anlamaz, o konuşsa sen anlamazsın.” dedi sırıtarak, siniri geçmişti.. Pan hep böyledir, siniri de öfkesi de küskünlüğü de saman alevi gibi, ne zaman bana siktir çekip küsse iki tenefüs sonra “hadisene lan keşlenmicez mi diye” kolumdan çekiştirmeye başlardı..


ET’yle olan samimiyetimin sebebini kimse anlamıyordu, ben de anlatmaya gerek duymuyordum.. ET, tiyatro harici rol yapmayan tek dostumdu.. Yeri gelip Pan’la birbirimize rol kesiyorduk ama ET ile konuşurken hiç bunu yapma gereksinimi duymadım ben.. Mesela elim kesilse Pan’ın yanında, yiğitliğe bok sürdürmemek için “Yok lan yok alt tarafı bi çizik işte” derdim, ki Pan’da bana aynısını derdi.. Ama ET’yleyken elim çizilse “Off çok pis acıdı lan” diyebiliyordum, zavallı ET de bi çizik için yara bandı bulup getiriyordu bana. Bu yüzden Pan’ın ondan “salak” diye bahsetmesini yanıtsız bırakamadım. “O salağın çalışmadan geçtiği derslerden sen çalışarak kalıyorsun lan naber?” dedim gülerek, “Ulan sik kafalı biz o salaklıktan mı bahsediyoruz” deyip gülmeye başladı; evet o salaklıktan bahsediyorduk.Pan’la saat 11’e kadar goygoy yaptık, ota boka gülmek bizim işimizdi. Tuvalet kabinleriyle pisuvarlar arasındaki duvara sırtımızı vermiş sigara içerken milletin osurmasıyla taşak geçiyorduk.. Bizim için hayatı “dolu dolu” yaşamak buydu..


Söz verdiğim saatte kendi koğuşuma döndüm, ET yatağında madencilerin kullandığı tarz bir feneri kafasına bağlamış, belli ki yeni oyununa çalışıyordu.. “Allah’ım bu çocuk cidden uzaylı!” diye düşünürken “Baba naber yaa, önüne fenerle değil büyüteçle bak ki hayal kırıklığına uğrayacağına gururun okşansın.” dedim gülümseyerek; ET bu sana, ver malzemeyi sonra bak nasıl hakırıyor.. Koğuştaki bir kaç çıkıntı “Şşşşşt bi sessiz olun abi yaa uyuyozz burda offff” diye bağırdı, tam silkelemeye gidiyordum o diyeni, ET yakaladı kolumdan “Hadi gel çok işimiz var” diyerek.. Saf maf diyordum çocuğa ama her seferinde ne yapacağımı önceden tahmin edip bana engel oluyordu, bir bakıma götümü kolluyordu..


Etüt odasında iki kişi kalmıştı, kapıdan girer girmez en kavgacı ses tonumla “Beyler biz burada muhabbet edicez, size sorun olmaz dimi?” diye sordum.. Bu geç saate kalanlar hep inek tayfadan olduğundan çok uysaldılar.. “Yok yaa siz yapın işinizi, biz de arada konuşuos zaten” dediler.. İçimden “Kimi sikionuz yavşaklar..” diye geçirerek cam kenarında o Gürbüz’le sigara içip İzmir’i izlediğimiz sandalyelere oturduk.. Yat yoklamasına giderken kendi kalemlerimi de ET’ye vermiştim gece çizim yaparken getirsin bana diye.. ET kalemleri “Bir sanaaaaa, bir banaaaaa” diyerek dağıtırken yine gülme krizine girdi, “Gerçek misin oğlum sen” dedim. Ellerimi ensemin arkasında bağlayıp gerinirken bu hala gülüyordu haykırarak, birden bana da bulaştı uzaylının gülme krizi, “Yeter la oğlum, ne adamsın haa espriden tasarruf edip gülüşünle güldürüyorsun insanı” dedim.. “Haa?” deyip yeniden gülmeye başladı, “Tamam, bak şimdi ben susucam ve sen iki dakikaya kendine geliceksin” dedim. Gözleri boncuk boncuk bana bakıyordu kedi gibi, dayanamadım gülümsedim.. ve ET yeniden haykırarak gülmeye başladı..


Bu çocuğun kafasında olup biteni çok merak ediyordum.. Millet “salak” olduğu için böyle davranıyor deyip çocukla dalga geçiyordu.. Emin olduğum bir şey varsa o da salak olmadığıydı.. Belli ki olayları ve dünyayı benim göremediğim açıdan görüyordu, manzaraya daha geniş bir pencereden bakıyordu.. ve etrafımızda olup biteni farklı gördüğünden, bizim görüp farkedemediğimiz komiklikler onun gözüne çarpıyordu.. Bazen yalnız başımıza tiyatro provası yaparken bana öyle şeyler söylüyordu ki, oha lan bu çocuğun içine kütüphane kaçmış diyordum.. Hayatı O’nun gözlerinden görmeyi çok isterdim.. Herkes dalmış giderken, onun gibi durup gülmeyi… “Müziğin sesini duymayanlar dans edenleri deli sanıyor”; ET’ye salak demelerinin sebebi de hep bu yüzdendi..

Yorumlar