Bölüm 46

Sabah uyanır uyanmaz yatağımı düzenleyip, giyinmek üzere dolabımın önüne gittim.. Tek sorun şu roll-on’u dersleri işlediğimiz kısımlar bloğuna nasıl götüreceğimdi.. Bu arada akşam bulduğum çözüm “tenefüslerde roll-on’umla oynayıp o eksik hissi tamamlamak”tı.. Gel gelelim evdeki hesap çarşıya uymadı.. Okul kıyafetlerimin cebinde çok pot duruyordu o şişe.. Elimde de götürmek çok saçma olur, ne yani götüme soktuğum şeyi kahvaltı ettiğim masaya mı koyacaktım.. Napsam napsam derken nöbetçi öğrenci bağırarak “Hadiyin beyler, nöbetçi öğretmen kahvaltıya geç kalanlara ceza yazacakmış, koğuşları boşaltıyoruz!” diye kat başında beklemeye başladı.. Roll-on’u da alıp direkt tuvalete kaçtım.. Hemen bir kabine girip iki tükürükledim ve sokuverdim götüme.. “Tıpta çareler tükenmez derler ama onlar daha beni tanımamışlar” gururuyla kahvaltıya doğru yürümeye başladım.. Merdivenlerden inerken her basamakta o roll-on içimde gidip geliyordu, hassiktir dedim içimden “Ben bunu bunca zaman nasıl oldu da düşünemedim” diye zevkten çıldıra çıldıra inmeye başladım o basamakları.. Okulun bahçesine çıktığımda roll-on da kendine bir yer edinmiş olmalı ki sakinleşti.. Ama ben sakinleşsin istemiyordum, hafif tempo seke seke koşmaya başladım yemekhaneye doğru.. Görenler “Oha amk bi sakin la ne bu enerji sabah sabah” diye laf atıyorlardı.. Evet içimde bir şey vardı ama o şey enerji değildi..


Açık büfeden nefes nefese atıştırmalık bir şeyler aldıktan sonra masama geçtim ve yerime oturdum.. Yerime oturmamla “Taak!” diye bir ses geldi benim sandalyeden.. Millet bir anda bana doğru dönünce “Yok yok bu sefer de kıramadım” diyerek geçiştirdim.. ama o ses sandalyeden değil, ben farketmeden yarısı götümden sarkmış roll-on şişesinden gelmişti. Ben birden kendimi bırakarak oturunca, kıç tarafı dışarı çıkmış olan şişe de “Taak!” diye sandalyeyi göçertmişti.. Hayır yani o kumaş pantolon altına iç çamaşırı giymiyorum yaz aylarında, o yüzden roll-on ile sandalye arasındaki çarpmayı yumuşatıcak bir kumaş yığını yoktu içimde.. Gözümden yaş geldi sabah sabah, roll-on o çarpmanın hızıyla öyle derine kaçmıştı ki utanmasam avaz avaz bağırcaktım.. Masadaki gerizekalılar da soruyor “Şşşt Anıl! Oğlum bişi mi oldu lan? Niye ağlıyon, anlatsana?” diye.. “Mevsim nezlesi olmuşum” dedim birden, “haaa desene amk biz de ceza aldın sandık…” diyerek yemeye devam ettiler..


Kahvaltı boyunca oturduğum sandalyede kıpırdamadan içtim kahvemi, sigara içmeye gitmek için bile kalkmaya cesaretim yoktu.. İki adımlık yolda yarıya kadar çıkan roll-on, yemekhaneden kısımlara çıkarken paçalarımdan düşerdi.. Ne yani ne güzel içimde duruyordu sakin sakin.. Neyse yemekhanedeki öğrenci sayısı azalınca bir şey arıyormuş gibi soktum elimi arka cebime. Cebin astarını miğfer dibimin kapısına getirip tek parmağımla itiverdim roll-on’u içeri.. “Bir daha çıkarsan dışarı, kırarım seni tuzbuz ederim!” diye de atarlandım.. Aslında kendime kızıyordum ama sinirimi de kendimden çıkaracak değildim.. Kahvaltıdan sonra penguen adımlarla etüde gittim.. Tam kısımların olduğu koridora gelmiştim ki nöbetçi öğretmen koridorun diğer ucundan bağırdı “Hadisene evladım, acele et, etüt başlıyor, hadi koş bakalım, koşsana lan!!” diye.. O korkuyla ben yine seke seke koşmaya başladım. İçimde roll-on’un kolbastı oynadığını hissedebiliyordum.. Kitaplarımı aldıktan sonra kısıma girdim ve ET’nin yanındaki sandalyeyi çekerek bu sefer yavaaaaaaşça oturdum.. Etüt boyunca götümle sandalyeyi siler gibi ileri-geri, sağa-sola hareketler yapıyordum, maksat içimdeki enerjiyi harekete geçirmek.. Bu arada ondan roll-on diye bahsetmek çok zoruma gidiyor, ona “Enerji” diyeceğim bundan böyle tıpkı tükürüğe “Organik” dediğim gibi..


O gün tüm tenefüslerde sigara içmek yerine içimdeki enerjiyle yürüme provaları yaptım.. Koridorun bir ucundan diğerine volta atıp duruyordum.. ET ve Bebe uzun tenefüste yanıma geldiler, ET “Anıl, bak anlatmak istediğin bir şey varsa ya da bir derdin, bir sorunun.. Yani.. Ne bileyim.. Hani..” diye kemkümlemeye başlayınca Bebe “Dinleriz demek istedi” diyerek tamamladı cümleyi.. ET’nin kemküm etmesi normal, eleman tanıyor beni; “konuşmak istesem konuşurum la zaten size mi sorcam amk” bakışımı nerde görse tanır.. Ama bu Bebe tam bir mal.. Katıksız mal.. Ezik olduğu yetmezmiş gibi bir de bön.. ET’ye bir kaç saniye baktım, “Tamam öyleyse hadi sen yalnız kal biraz” diyerek uzaklaştı yanımdan.. Bebe hala benden yanıt beklliyordu mal mal.. ET geri dönüp Bebe’yi de çekiştirerek aldı yanımdan “Hadi biz biraz tiyatro metnine bakalım” diyerek.. Özel hayata saygı hiç yok abi, bırakın da içimdeki Enerji’yi kontrol etmeyi öğreneyim!


Derslerden sonra apar topar 19 Mayıs çalışmalarına katılmak zorunda kalınca, içimdeki Enerji’yi atıcak fırsatım olmamıştı.. İçimde böylesine bir Enerji’yle saatlerce nasıl ayakta dikileceğimi düşünmek bile istemiyordum.. Hele o bacak açıp zıplamalı hareketleri yaparken kesin o Enerji’m yerle bir olacaktı.. Yerle bir olacaktı derken paçalarımdan yuvarlanıp milletin önüne düşmesinden korkuyordum.. Yaa keşke göte dikilen çıtçıtvari veya fermuarsal bir şeyler olsaydı.. Böyle acil durumlarda çıkışları mühürlemek hayat kurtarabilirdi.. Düşünsene öne eğilme hareketini yaparken içimdeki enerjinin fırlayıp arkamdaki veledin kafasını yardığını.. Allaaaam yarepsim sen her zaman aklımdasın!

Yorumlar