Bölüm 101

Otobüsten allaaan siktir ettiği bir yol ayrımında indim.. Annem “Baban seni almaya gelecek, muavine falanca yol ayrımı diye söyle onlar anlar” demişti telefonda otobüsüm feribottan ayrılırken.. “Uyumadın mı sen annem?” diye sordum.. “Aaaaa uyumaz olur muyum! Dün gece çok erken yattım ondan böyle erken kalktım.. Hadi gelince konuşuruz, iyi yolculuklar!” demişti, belli ki uyumamış.. Annemle aramızda tuhaf bir iletişim yolu var.. Mesela ben “Annecim yazlıkta mısınız?” diye sorduğumda “Heeya geldik öyle işte bi..” diye sıkkın bir şekilde yanıtlardı beni.. “Ooo ne güzel yaa, hava nasıl? Denize giriyor musunuz? Kuzenler geldi mi?” diye sorduğumda “Yaa kimseler gelmedi bu sene haa, bir ıssız ki buralar sorma.. Biz de geldiğimize bin pişman olduk, havalar düzelmedi gitti.. Hele o deniz var ya nasıl dalgalı anlatamam, ya düşünsene pencere açamıyoruz rüzgardan…” diye uzayıp giden detaylı bir açıklama yapardı.. Geçen sene de aynısını yapmıştı, yazlığa geldiğimde bir baktım deniz süt liman, herkes gelmiş, millet kopuyor deniz kenarında içip sıçarken.. “E anne bu ne?” demiştim gelir gelmez.. “Aaa geçen haftaya kadar hep kötüydü, üç gün önce havalar biraz düzelir gibi oldu işte millet de beklemiş havaların düzelmesini sanki.. Hemen geliverdiler, şansına senin gelişinle havalar kaymak gibi oldu! Valla çok şanslısın oğlum” diyerek sırtımı sıvazlamıştı.. Birbirimize birbirimizin mahrum kaldığı güzellikleri anlatmamaya yeminli gibiydik.. O bana “İzmir’de ne güzeldir hava şimdi bu aylarda, keşke gelebilsem” dediğinde ben de “Yaa boşversene anne, ben böyle yağmur görmedim, hayır yani bi de yağmurdan sonra güneş yakıyor hava boğuyor falan.. Okulda bile bina içinden çıkamıyoruz” diyordum.. O yüzden “Aaaaa uyumaz olur muyum!” deyişi içinde “Valla hiç uyumadım akşamdan beri, bu adam içti diye seni karşılamaya geç kalmasın deyip saat başı uyandım”lar barındıran bir “Aaaaa uyumaz olur muyum!”du. İçten içe stres yapmıştım otobüsten indiğim yerde, telefon da çekmiyor doğru düzgün diye tek kolum havada telefonun “tek diş” çektiği yöne doğru parmak uçlarımda yükselmiş şekilde bekliyordum.. Hayır bir de arasalar yanıt vermek için kolumu aşağıya indirip yine kapsama alanı dışına çıkacaktım.. “Annem ben geldim.” yazıp telefonu yeniden havaya tutarak “gönder” butonuna tıkladım.. “Mesaj gönderiliyor…” diyordu telefon ama sanırsın harf harf gönderiyor! Sonunda “iletim raporu” geldi, içimden derin bir ohh çektim.. “Tamam baban 15 dakikaya kalmaz orda olacakmış. Ben de kahvaltı hazırlıyorum. gelirken ekmek almayı unutmasın baban.” diye yanıt geldi.. İçimden “Ohh be, 15 dakika varsa bir sigara yakayım PP gelmeden” diyerek çantamın kenarından pakedimi ve çakmağımı çıkardım.. Tarla kenarındaki otların arkasına çömelmiş saklanarak içiyordum.. Ola ki PP gelirse bir anda sigara içerken görmesin beni diye..


Ateşi iki parmak uzamıştı sigaranın somura somura aceleyle içtiğim için.. Hemen pakedi ve çakmağı çantaya saklayıp bi sakız attım ağzıma.. Aç karnına da bu yoğun mentollü sakızlar midemi sırtıma yapıştırıyordu.. Boğazımdan mentol tadı yana yana inerken PP yolun karşısından “U” dönüşü yaparak yanaştı arkadaşından ödünç aldığı taligayla.. “Hoş geldin!” dedi, “Hoş bulduk babacım” dedim.. Büyük olan valiz arabanın arka bagajına ancak sığabilmişti araba gazlı olduğundan.. “Nasıl beğendin mi?” diye sordu.. “Evet çok güzelmiş, aygaz mı?” dedim.. “Amına kodumunu enceği! Tüpü mü diyorum, araba, arabaaaa!” diyerek enseme şamarı gömdü.. İçimden “Allah’ım bana sabır ver” deyip, “Haa güzel arabaymış, Allah sahibine bağışlasın…” diyerek ön koltuğa oturdum. “Bağışlar bağışlar!” diyerek kehkehkehkeh diye gülmeye başladı.. Aradan beş dakika geçti geçmedi “Beğendin yani.. Ehhh ucuza buldum kaçırmayım dedim” diyerek bana yan bi bakış attı.. “İyi bakalım ambulansa takla attırdığın gibi bunla da trafik lambalarını biçe biçe takla atmazsın umarım, hayırlı olsun.” dedim.. “Ühhh! amına koyayım senin! İnsan bi sevinir! Siz insan mısınız zaten!” diyerek gazı kökleye kökleye hızlanmaya başladı.. “Babacım, kendine acımıyorsun ama ben kendime acıyorum.. Ya yavaş git ya da beni indir..” dedim sakin sakin.. “Kandilini siktimini pezenvengi!” diyerek yavaşlattı arabayı.. Tek kelime etmiyordum, sabah sabah ağzımın orta yerinde patlayan bir tokat isteyeceğim son şeydi.. Köylerden birinde yol kenarında bekleyen bir amca’ya yavaşlayarak “Abi nereye?” diye sordu.. Amca bizimle aynı istikamette olan başka bir köye gidiyormuş.. “Atla bırakalım” diyerek amcayı arabaya aldı.. Amca, elindeki çuvalla arka koltuğa yerleşip “Allah sizden razı olsun” diyerek kapadı kapıyı.. “Eyvallah Abi, ne demek..” diyerek arabayı sürmeye başladı PP.


40 dakikalık bir yoldu ama bitmek tükenmek bilmiyordu.. Ön koltukta sessiz sessiz oturmuş ayçiçeği tarlalarını izliyordum.. Bu ayçiçeklerine “günebakan” da deniyor, Sabahları hepsinin çiçek kısmı güneşe doğru oluyor ve gün boyunca da güneş nereye onlar oraya fır dönüp duruyorlar.. En son güneş batarken hepsi batıya doğru bakakalıp boyunlarını büküyordu.. Peki ya sabah tekrar doğuya dönmek için gece boyu da Ay’ı mı takip ediyordu bu çiçekler? Eğer öyleyse neden kimse “ayabakan” demiyordu ki bunlara.. Meraktan kafayı yemek üzereydim, nasıl yani neye göre dönüyor bu çiçekler, onların bu hareketi güneşe de bağlı değilse? Ay’a da bağlı değildi belki? Belki de “güneş”i mi, “ay”ı mı takip ettiklerinden emin olamayıp şu üç ismi takmışlardı “günebakan(güneşin hatrına), ayçiçeği(ayın hatrına) ve de gündöndü(gün boyu dönen anlamında)”.. PP’nin sesiyle silkelendim ve dikkatimi an’a verdim.. “Bak ne soruyor?” diyordu bana doğru.. Arkadaki amca sorusunu tekrarladı “Diyordum ki bu kimin oğlu?” diye.. “Kimin oğluymuşum peki?” diyerek güldüm.. “Bilmem, benim oğlum olamaz ama” dedi PP kahkaha atarak.. “Doğru ya, ben bu Abi’nin en yakın arkadaşının oğluyum.. Bu Abi’nin bir oğlu var, o oğluyla ben ‘Ana bir baba ayrı’ kardeş oluyoruz.. Bu kardeşliğin hatrına da almaya geldi beni işte..” dedim.. PP bir anda dikkatini kaybedip slalom çizdi arabayla ama iyi toparladı.. Arkadaki amcanın kafası karışmıştı ama PP’nin küfürlerinden radyoyu bile duyamıyorduk.. “16 yıldır ağzımıza sıçıp durdun bunu bahane ederek, şimdi başkasının yanında söyleyince mi bozuluyorsun BABACIIIM” diyerek güldüm.. “Seni amına kodumunu enceeeeğğğğ! Senin dinini imanını kitabını kandilini sikeyim! Gırtlağına soktumunu sik kafalısı! Amına kodumunu komünisti!’ Hakkat benden olamazsın lan sen!! Soktumunu hastanesinde karıştın! Kimin piçisin anlamadım! Benden böyle evlat çıkmaz! Allah belanızı versin! Yeter amk yeter lan! Biz de insanız sokarım yapacağnız işe siktimini salakları!” diye uzayıp giden sabah programımızda PP kullandığı o ler’li lar’lı küfürlerin hepsinde annemi de katıyordu olaya; dedim ya size “Bizi hiç ayırmazdı, saldırdı mı ikimize de kardeş payı yapardı” diye, işte yine aynı terane başlamış oldu.. Lan madem kendi oğlun olarak görüyorsun desene amcaya açık açık “Benim oğlum yeaaa, İzmirden geliyor falanca okulda okuyor, böyle arada tatillerde geldiğinde yüzümüz gülüyor” vs diye ama nerdeeeeee….

Yorumlar