Bölüm 15

Yoklama sonrası yatağıma uzanıp kendimi olabildiğince sakinleştirmeye çalışarak gözlerimi kapadım.. Gözlerimi kapadım kapamasına ama gözlerim açıkken görebileceğimin fazlasını görüyordum.. Yaşadıklarım, yaşıyor olduklarım ve yaşayacaklarım aynı potada eriyordu.. Zamanın manzarasından bakarken kendime o dokunuşla dağıldım yine onlara, yüzlere, binlere.. Ben “Allah’ım kurtar beni bu çıkmazdan” modundayken, Keş “Allah’ım son bi’ kez sikişmeden alma şu canımı” modundaydı.. Aldığı nefesten anlıyordum ibnenin derdini..


Bu sefer numara yapma gereği duymadan açtım gözlerimi “Ne var?” dedim direkt, bu ani tepki şaşırtmış olmalı ki “Ne olcak oğlum, yok bi’şi” dedi birden. “İyi o zaman uyuyorum ben iyi geceler” diyerek gözlerimi kapadım yeniden.. “Bi’ sigara içseydik bari” dedi kıvranarak, “İlk yarısını ben içeceksem olur, amcık ağızlılarla aynï sigarayı içemiyorum, biliyorsun beni am tutuyor” dedim kırpılmış bir gülümsemeyle.. “Siktir git amk” diyerek uzaklaştı şerefsiz.. İçimde “Oh olsun” lar uzun eşek oynuyordu, gülümseme yüzüme yapışmış kalmıştı.. Yatakta olmama rağmen üç saat boyunca uyuyamadım, kımıldamadım da, sadece hayal kurdum, düşündüm ve “Ne olucam ben?” sorusuna yanıt aradım.. Derken saat 2’ye yaklaşırken uyuyakaldım.. Saat 4 sularında yine o dokunuşla gözlerimi açarken sinirden beyin kıvrımlarım çizgi çizgi olmuştu.. Sabaha karşı 4-5 arası gece nöbeti Keş’indi ve neredeyse pantolonunu yırtacak kadar kabarmış olan hesabıyla karşımdaydı.. Tek kelime etmeden usulca elimi tutup vezneye koydu “Lütfen” deyişi kırk yıllık bakireye patlıcan soktururdu, içimdeki öncü pişmanlıklar artçı keşkelerime gebe, yüzyıl depremine uyanmış oldum.


İçimde milyonların önünde konuşma yapmak üzereymişim gibi bir heyecan vardı, ne narkoz ne morfin o heyecanın uyuşturduğu kadar uyuşturamazdı beynimi.. Elim vezne’de gözlerim gözlerinde, gözleri gözlerimde… Tarihteki en uzun tank savaşı 2 dakika 8 saniye sürmüş, benim bu savaşım da yaklaşık o kadar sürdü ve tarihime en yoğun beyin sikişi olarak geçti.. İyi-kötü, yanlış-doğru, kayıp-kazanç vs diye çizgi çizgi böldüğümüz hayat o gece sinir katsayımla kareli deftere dönüşmüşken, o an gayet “harita metod çizgisiz mopak” modundaydı.. Çizgiler silindikçe ben kaderimi düz mü yamuk mu yazdığımı ayırt edemiyordum. Koşulsuzluğun tüketmişliğine esir, Keş önde ben arkada, cebimizde bir çakmak bir de kağıdı gururum kadar ezilmiş bir dal sigara…


An gelir ve yaşanacakların gölgesinde yaşanmışlıklar silinir, işte o an’daydık.. Öncemiz yoktu, sonramız pustaydı.. Tuvalete doğru yarı uykulu sendeleyerek peşinden gittim.. Kabine doğru ilerlerken Keş birden durdu, “Bekle burda sen nöbet sırası Fellah’ta söyleyim de kat başında merdivenlerde gözcülük yapsın, teftişe gelen olursa bu saatte basılmayalım.” dedi. Anne-baba sözü bile dinlemeyen ben ayaklarım yerle bütünleşmiş gibi kalakaldım olduğum yerde, hem O’ndan önce de kabine girmek istemiyordum çok istekliymişim havası yaratmamak için. Keş’i beklerken sıra sıra dizilmiş lavaboların aralarındaki kalebodurları sayıyordum, bir mantığı yok tabi çünkü mantığı beş dakika önce kalktığım yatakta unutmuştum.. Kalebodurları sayarak kendimi avuturken aynada yüzümü gördüm.. Uykudan yeni uyanmış olmama rağmen gayet hoştum işte lan, dudaklarım, burnum, yanaklarım, alnım, kaşlarım, kirpiklerim çok tatlı görünüyordu.. Yine de bir eksiklik var abi neden tamamlanmış hissedemiyorum diye düşünürken aynada gözlerimi gördüm, sorun buydu, kendi gözlerime bir kaç saniyeden fazla bakamıyordum.. Her şey iyiydi, hoştu, güzeldi ama o gözler duyguların tören geçişi’ydi ve sonrasında boş pet şişelerin başı çektiği öbek öbek çöplerle sikilip atılmış, törenden çok savaş sonrasını anımsatan terkedilmişliğe gebeydi.. Beni bu şekilde yalnız bırakması hiç iyi olmamıştı.. Soğuk kış günlerinde açık unutulan sokak kapısını duvara yapıştırarak içeri hücum eden dondurucu hava gibi titretiyordu beni içinden çıkamadığım pişmanlıklar.. Mantık tekme tokat içeri girerken, Keş apar topar uzaklaşıyordu aklımdan.. Solumda kabin, sağımda çıkış kapısı; ne işim vardı benim burda gecenin bi’ yarısı.. Off..

Yorumlar 1

  • AĞIR Spoiler alert;


    Fellah'ın o hikayeyi okunmasından sonra sen oradan ayrıldığında acaba onlar ne konuştular? Fellah ve diğerleri buna inanmamış olabilirdi. Seni o kabinlere sürüklemesinin tek sebebinin felekten bir gece olduğuna inanamıyorum nedense. Hikayenin bu kısmından sonra adı tarihe karışmıştı Fellah'ın ama hikayenin sonlarına doğru aramıza yeniden katılması beni hiçte şaşırtmaz. Bence Fellah Bebe'den bile önce biliyordu her şeyi.