Bölüm 33

“I-ıh.. Bu böyle yürümez!” diyerek derslerden sonraki pandik seanslarıma son verdim.. Her şeyin azı karar, çoğu zarar. Hem kitaplar ve Pan bana yetsin bir süreliğine.. Isınan havalarla yaklaşan sınavların stresi hepimizi sarmıştı. Tamam sürekli kapalı kapılar ardındayız, bir okula sıkışmış durumdayız; ama bu bizi “Yapacak hiçbir şey yok, iyisi mi ben ders çalışayım bari..” diye motive edeceğine, hayattan soğutuyordu. Yapacak hiçbir şeyin olmaması, bana, yapılabilecek çok şeyin hayalini kurdurtmaktan başka işe yaramıyordu. Bu aylarda ne zaman elime bir kitap alsam, 3-5 sayfa sonrasında kitapla alakası bile olmayan hayallere dalıyordum.. Bildiğin Leyla Leyla dolanıyordum ortada.. Aylak bakkal taşak tartar hesabı arada “hadi bakalım şu derse bi gözatayım” diye defter kitabı çıkarttığımdaysa tek yaptığım o defteri ufak tefek eciş bücüş resimler çizerek mundar etmek.. Sigara içmek bile rahatlatmıyordu.. Sayılı gün çabuk geçer derler hep, nah çabuk geçer.. Yaz tatili yaklaştıkça günler durmuş, geçmez olmuştu.. Bu yüzden ikinci dönemlerden hep nefret ettim, ilk dönem notlarım ne kadar iyiyse, bu ikinci dönemlerde hep o iyi olan notların içine ediyordum.. Bir de 19 Mayıs belası vardı başımızda, vasıfsız öğrencilere siksok hareketleri ezberletmek için iki ay önceden başlayan bezdirici hazırlıklar ve o sikik stadyumda “Samsun, K.Atatürk, 1919” vs şekli oluşturmak için birbirimize dayaya dayaya sıkış pıkış dizelenişlerimiz, boru-bando-trampet takımları ve tören geçişi.. Her şey vatan için, Ne mutlu Türk’üm diyene..


Yine günlerden bir gün biz vasıfsız öğrenciler, derslerden hemen sonra üstlerimizi değiştirip okulun arka tarafındaki çim sahaya 19 Mayıs çalışmalarına gitmiştik. Güneş öyle bir yakıyor ki, enseme yumurta kırsak pişer.. Her neyse bizim gerzek beden eğitimi hocaları anıra anıra “Bir saat içinde okulumuzun üstünden falanca makamın filanca mevkiindeki zat-ı muhterem helikopterle geçecek. O yüzden bugünkü çalışmalarda hata istemiyorum.. Zat-ı muhterem geçerken helikopterle, sesiniz öylesine gür çıkmalı ki “Vay be, aslanlarım..” diye ağlamalı Sayın bilmemne.. Haaa, sesiniz gür çıkmazsa o helikopter geçerken, bu gece uzun olacak demektir..” diye duyuru yaptılar.. Ve çalışmalar başladı.. Başladı başlamasına ama öğretmenler öylesine baskı yapıyorlardı ki, her beş dakikada iki öğrenci tokatlıyorlardı.. “Şak, pat, küt, aah, uhh” seslerinden yapacağımız hareketlere konsantre olamıyorduk.. Tokatlanan öğrenciler de hata yaptıklarından dolayı tokatlanmıyorlardı, o hareketleri 1 saniye gecikerek yaptıkları için.. Neymiş efendim “Mükemmel olcakmış.. Bıçak gibi keskin hareketlerle.. Aynı salisede olmazsa, siktirolup gideymişiz bu okuldan.. Burası ana kucağı değilmiş..”. Sanırsın puştların anasını 300 Spartalı sikmiş, bunlar da doğuştan eğitime alınıp çok çetin mücadelelerden sağ kurtulmuşlar ve karşımıza “Alın size 300ü 1arada Spartalı” diye takdim edilerek çıkarılmışlar.. Abi bu aptal düzenin saçma insanlarından adam olursa, benimkinden de gemi direği olur..


Biz böyle gayet 80ler aerobik grubu gibi “bir-kiii-üç-dört” diye bönüre bönüre hareketlere başladık.. Hava sıcak, dilim götüme yapışmış; hoca ordan hala bağrıyor “Duyamıyorum… Duyamıyorum.. Kız lisesi mi o.. Haydi kızlar.”.. Sinirimden ağlamak üzereyim, zaten siksizlik başıma vurmuş.. Bütün vasıfsızlar yine istifimizi bozmadan bönürmeye devam ettik.. aradan iki dakka geçti geçmedi, hocalardan biri karısını sikiyorlarmış gibi “Helikopter geliyor.. Helikopter geliyor!!!!!” diye haykırdı. O an orda olup bizi izlemenizi isterdim.. 700 embesil hareketleri yaparken, hep bir ağızdan “Her—-Şey—Vatan—için”, “Vatan—Sana—Canım—Feda” diye yırtınmaya başladık.. ama nasıl bağırıyoruz böyle var ya İzmir inliyor. Helikopter okulun üstünden alçak uçuş yaparak uzaklaşmaya başladı ve benim gibi uyanıklar hemen “Playback” moduna geçti.. arkadan 4 öğretmenin sesi sanki bi gece önceden çalışmışlar gibi “Daha helikopter gitmedi hıyar herifler!” diye tısladı, ama yok böyle bir tıslama.. Ayarı alınca yine var gücümüzle bönürmeye başladık, taa ki o helikopter nokta şeklini alıp gözden kayboluncaya kadar.. Aradan 15 dakika geçti geçmedi, okul müdürü elinde telsizle sahaya geldi.. Tabii ki sahadaki en kıdemli öğretmen “Dikkaaaaat!” der demez hepimiz esas duruşa geçip ölü taklidi yapmaya başladık.. “Merhaba arkadaşlar!” dedi müdür, “Sağol!!!!” diye haykırdık hep bir ağızdan.. Eeee gururluyduk, “helikopterlere ses duyurabilmek için girdiğimiz okul”da nihayet başarıya ulaşmıştık. Müdür: “Arkadaşlar! Az önce bir telefon aldım. Falanca mevkiinin filanca makamından Zat-ı muhterem sayın bilmemne, yaptığınız çalışmaları duyunca çok duygulanmış.. Azmin ve gayretin siz kıymetli öğrencileri getirdiği bu noktaya olan inancı pekişmiş ve kendileri sizler varoldukça, bu ülkenin, vatanımızın, milletimizin birlik ve beraberli………..”. Abi bunca yıllık goygoycuyum, ben böyle taşak geçme görmedim. Kendimizi geliştirip bu ülkeye faydalı olabileceğimiz onca “saha” varken, “çim saha”daki başarımız mı inandırmış o zat-ı muhterem’i ülkenin geleceğini kurtarabileceğimize.. Oy benim gül taşaklılarım…

Yorumlar