Bölüm 81

Yine bir “ilk”i paylaşmış olmanın utangaçlığı vardı üzerimizde.. Benim onu rahatlattığım yoldan olmasa da, o da beni rahatlatmıştı. Erkek olduğumu hatırlamıştı.. O, hayatında “ilk” kez bir erkeği rahatlatmıştı; bense, hayatımda “ilk” kez bir erkek tarafından rahatlatılmıştım.. “Sigara?” diye sordum. Cebinden bir paket “camel” çıkardı. “Çakmak” diye sordu. Cebimden “kırmızı basmalı tokai”yi çıkardım. Benim için “marlboro”sundan vazgeçmişti.. Alt dudağımı ısırmış, kaşlarımı da alnımın ortasına doğru büzüştürmüş şekilde elindeki pakete baktım.. “Beğenmedin mi yoksa?” diye sordu.. “Çok sevdim” diyerek gülmeye başladım ve “Birer tek yakalım o zaman” dedim Keş paketi açarken.. “Bir taneyi paylaşalım şimdi, kesmezse bir tane daha paylaşırız” dedi.. Susup, gülümsemekle yetinmem gereken an’dı..


Yıllar önce, biri kalkıp da bana “o kırmızı çakmağı ilerde götünü siken birine çok yakıştıracaksın” dese; ağlaya ağlaya kendimi jiletler “asla” diye dövünerek krize girerdim.. İşte “Asla, asla deme!”leri yaşayarak öğrendiğim evrenin perdelerini böyle araladım.. ki bu evre; hayatımın en bitmek tükenmek bilmez evresi olacaktı..


Sigarayı her zamanki gibi başını yana eğerek yakacaktı ki çakmağı ona vermek yerine ben çaktım.. “Versene oğlum şunu yeaa!” dedi huysuzlanarak.. “Sana bi çakmak lazım” dedim gülerek.. “Heyallaaaam yeaa” deyip uzattığım ateşten sigaramızı yaktı.


“Çakmak ya da çakmamak, işte tüm meselemiz bu!”ndan ibaretti.


Sigaradan çektiği ikinci nefesi yine halkalar atarak yüzüme doğru savurdu.. Attığı halkaları içime çekerek gülümsedim.. Sıra bana geldiğinde, ilk nefesi o dala asılarak ciğerlerime işleyip havaya savurdum.. “Oğlum çok çekme lan yarıya geldi amk!” diye koluma vurdu Keş.. Gülerek ikinci nefesi daha insanca asıldım ve “uzaydan bile görülebilecek kıvamda”ki halkalarımı yüzüne doğru gönderdim.. “Oha lan! oha! yuh! oha!” diyerek halkalara bakakaldı.. “Çek içine istersen, istemezsen yarın sabah gelir çekersin; benimkiler bekler seni” diyerek 3. nefesi çekip Keş’e uzattım sigarayı.. “Oğlum nasıl oldu da kimseden yardım almadan bu halkaları atmayı öğrendin?” diye sordu.. “Şans işte!” diyerek omuzlarımı silktim.. “Hay amk senin az piç değilsin la!” diyerek omzuma bir yumruk attı..


Sikiş sonrası “muhabbet”… Hasret kalmışım..


Sigaralarımızı içtikten sonra çadırlarımıza doğru yürümeye başladık.. Az önceki o samimiyetimizi de tuvaletin arızalı kanadında bırakmış “birbiriyle 5 dakika önce molada tanışmış, aynı otobüsün iki ayrı yolcusu” gibi yürüyorduk.. Bu sessizlik canımı sıkmıştı, koluna bi dirsek attım yürürken.. “Şşşt! Oğlum napıon yaa! Bir gören olcak, rahat dur!” dedi soğuk soğuk..


Bizim o sevişmelerimizden sonra birbirimize sarılarak uyuyabileceğimiz bir ortamımız yoktu.. Sarılmayı geçtim, bizim o sevişmelerden sonra birbirimize değer verdiğimizi anlatabilecek sözlerimiz de yoktu.. O sözler hep “aman kimse duymasın!”lara kurban gitmişti.. Keşke bize kulak verenler, o kulak kabartanlar kadar çok olsaydı!


Romantizm mi? Güldürmeyin oğlum beni.. Herkesin o götveren’i taşlamak için sıraya girdiği “erkek adam”cı bir dünyada ne romantizmi? Bi elini dudaklarıma götürdüğünde duygulanıyordum; bi de cebinden benim sevdiğim marka sigarayı çıkarttığında..


Ne kadar özendiğimi tahmin bile edemezsiniz o janjanlı romantizm anlayışınıza.. Eleman elinde çiçeklerle gelip kapısına dayanıyor.. Ailesi açıyor kapıyı öbür çocuğun.. Ailesi kapıda elinde çiçekle duran bir erkek görünce evin “abla”sına bakıyorlar.. Arkadan evin “tek oğlu” koşarak geliyor ve elinde çiçeklerle bekleyen oğlanı kucaklıyor.. Aile kendi evladına siktir çekiyor (ve burda inanılmaz bir göz yaşı ve dram yaşanıyor).. Elinde çiçekle gelen oğlan, evin tek oğlu’nu alıp arabasına binerek uzaklaşıyor(her derdin bir dermanı vardır finali)…


Cidden böyle her türlü riski gözü kapalı alabileceğim bir aşkı yaşamak için ömrümden bile vazgeçebilirdim.. “Ağzıma verilen”i romantizm, “götüme sokulan”ı aşk sandığım bu saçma dünyaya geldiğime lanet ediyordum.. Ulan niye heteroseksüel değilim ki! Ben çok mu meraklıydım o boklu tuvalet köşelerinde “sevişmeye”! Ben çok mu hasrettim ki kendimi o namus anlayışlarına hedef göstertmeye… Okuduğum kitaplardaki, izlediğim filmlerdeki o romantizme o kadar çok özeniyordum ki..


Terbiyeli yetiştirildim esasen.. Beni terbiyesiz yapan ne mi? Sesli düşünüyorum…


Hırsızlığın, orospuluktan daha yüz kızartıcı bir suç olduğunu öğrettiler bana.. Güzel öğretmişlerdi. O orospular “tekme tokat” mahallelerden kovulurken, bu hırsızlar “aman bak kulağını çekin bi daha yapmasın” denilerek affedilmişti. Ben o gün vazgeçtim onları dinlemekten ve öğretileni öğrenmekten.. Onlar kim mi? Ben hariç herkes.. Peki ya ben kimim?


Okudukça; insanları ayıranın uçurumlar değil, seviye farklılıkları olduğunu anladım.. Seviyeyi belirleyen neydi ki?


“Kadınlar sadisttir. Onlara yüklediğimiz acılarla bizlere eziyet ederler.”diyordu bi manyak.. Ulan amcık ağızlı, kadınlara o acıları yüklemek; seni sadist, kadınlarıysa mazoşist yapar! Kadınlar sadece “Öyle göte böyle yarrak”isttiler. Filozoflar bile böylesine yavşakken, ben kimde bulayım bu sonuçlarımın nedenlerini?


Birden dönüp farklı yöne doğru yürümeye başladım.. Lan 1-2 saat önce idarenin çadırları önünde sikini elime veren mal, şimdi kalkmış ben bi dirsek atınca “bir gören olcak” diyerek durduruyordu! Durdurduğu şey bendim ama duran tek şey kafamdı, yemin ederim ki o an kafam durdu.. Ne üzülebiliyordum ne de sinirlenebiliyor.. Bari götümdeki sızının geçmesini bekleseydi siktir çekmek için.. “Neyse…Sabah ola hayrola..” diyerek kendi çadırıma doğru yürümeye başladım.. Sağda solda gülüp eğlenen arkadaş grupları sinirimi bozuyordu.. Kulaklarımı dış dünyanın neşesine, gözlerimi de o dünyanın güzelliklerine kapayarak kampetime uzandım.. Sikiştik bitti işte.. Üzülmeye gerek yok!


Bu satıra kadar gecelerce dertleştim kendimle.. İnanın kendim bile farkına varamadım o yanıp tutuştuğum Keş’le hiç öpüşmediğimin.. Dudakları dudaklarıma değmemişti henüz.. Ağzıma boşalan, içime boşalan, ruhumu bedenimden fazla siken o “erkek”; bir kere bile öpmeye değer bulmamıştı beni.. İki erkeği öpüşürken hayal etmek bana bile çok güç geliyordu.. Gerçekten de o kadar güç müydü ki? Neden öpmedi beni hiç?

Yorumlar