Bölüm 12

Elimden alınan gururumun yerine “sana bu bile fazla” dercesine verilen o yarım sigara, benim hayatımdı.. Sönmeye yakın ama hala yanan bir yarımlıktı bana kalan.. Ben hariç herkes uyuyarak rüyalar görürken, ben uyanıkken kabuslara tutunmuştum o saatte.. Düşünmeye gücüm yoktu, bacaklarım titriyordu.. Böyle olmamalıydı.. Erkekliğimden ben bunun için mi vaz geçmiştim? Ömür boyu beni utandırabilecekleri bir yükü bunun için mi omuzlamayı seçmiştim? Beni sigarasına bile ortak etmeye iğrenen birinden mi ilgi dilenmiştim? Artık kendime üzülemiyordum, sadece acıyordum.. ve kendimi Keş’e sunduğum için, kendimden, Keş’in benden iğrendiğinin bin katı iğreniyordum.. Düşmanımın bile yeri geldiğinde hakettiği insafı ben haketmiyordum, çünkü düşmanım yapmıyordu bana, benim kendime yaptığım kadarını..


Kasaba minnet edeceğine, kes sikini ye amk! Birinin sana göstereceği ilgi, sen bacaklarını aç diyedir ve açana kadardır.. O tuvalet kabininden darağcına gider gibi çıktım.. Başım önümde ve bacaklarım titreyerek.. Keş kendini tatmin etmenin rahatlığıyla çoktan uyumuş olmalıydı.. Kendi yatakhaneme girdim ve yatağıma oturdum.. Otururken hissettiğim yanma bana olanları hatırlattığı için yan yatarak uzandım ama gözlerimi kapatamıyordum, Don Kişot’luk yapmaya bile yetecek akıl kalmamıştı, hoş, sike sürülecek aklım yoktu ya neyse.. Derken aziz Sanço Panza’m, Pan’ın sesini duydum “Şşşt bizim vukuat Anıl bu yatakhanede miydi??”, isteksizliğin dibine dalıp çıkarttığım bir avuç kum gibi bulanık bir sesle “Gel, gel burdayım Pan” dedim.. Anında yanımda bitti gözlerini iri iri açarak “Hani gelcektin oğlum ya ohoooo hadi kalk muhabbet edelim az!!” , bunu bir istek değil de emrivakiymiş gibi söylediğinden sike sike kalktım o yataktan, sanki Pan’ı Allah göndermişti.. O geceyi yan yatarak uzandığım o yatakta tüketemeyeceğim kadar uzun yaşamıştım..


Pan’la onun katına sessiz sessiz inmeye başladık.. Merdivenlerden inerken dizlerimin bağı çözülmüştü, inanılmaz derecede titriyordu ayaklarım ve istemesem de terliklerim basamaklara bastıkça tap-tap sesler çıkarıyordu.. İşte Pan’ı bu yüzden de çok seviyordum: yersiz sorular sorarak adamı germiyordu, ben “Ne o lan belediye bandosu gibi ses çıkarıyorsun, neyin var?” diye sormasını beklerken, O önden güvercin adımlarla ilerleyerek “Hadi, hadi yakalanmadan girelim bizim kata” deyip beni büyük bir stresten kurtardı.. Onların kata girdiğimizde farklı bir şehire gelmişçesine rahatladım.. Pan’ın esprilerine yarım ağızla gülerek onların kattaki etüd odasına girdik.. İlk kattaki etüd odası ikinci kattakiye göre çok daha küçüktü çünkü ilk katta altı tane yatakhane vardı, İkinci katta ise beş yatakhane olduğu için altıncı yatakhanenin olması gereken yer etüd odasıydı.. Panların etüd odası küçüktü ve camları da bodrum katlarınınki gibi tavana yakın zemine uzaktı.. Gürbüz’le izlediğimiz İzmir’in göğünü bile görmek zordu bu etüd odasında ama Pan’ın bana verdiği huzur İzmir’i aratmıyordu.. Pan cidden çok tuhaf biriydi, üzgün olduğumda bile O’nun yanında tam manasıyla kederlenemiyordum.. Etüd odasında karşılıklı iki sıraya oturarak sırtlarımızı duvara verdik ve ayaklarımızı sıra üzerine uzatarak çaprazladık.. Oturmak o gecenin işkencesiydi bana, hele ki tahta gibi sert bir zemine ama Pan’ın, yaşadıklarımdan bağımsız sohbeti, o anlık da olsa yaşanmışlığımın farkındalığını siliyordu zihnimden ki bu litrelerce alkolün bile unutturmayacağı türden olsa bile.. Pan benim alkolümdü ve onunla geceler boyu içip sohbet etsem sıkılmayacağımı hissediyordum ama o alkol kullanamazdı çünkü sara’ydı ve kullandığı ilaçlar doz itibariyle hem bağımlılık yapan hem de alkolle zehirleyen cinstendi, bu yüzden alkole aşkla bağlı olan ben Pan’ın yanında hiç lafını açmadım ve onunlayken hiç içmedim..


O gece Pan’a aşkla bağlanmıştım ama bu bi’ anne bi’ kardeş aşkı gibi bir şeydi.. Beni en derin bunalımımda üşenmeden dipten çekmişti, nefesimi tutmuşum gibi acıdan ve pişmanlıktan yanan ciğerlerim O’nun sayesinde o gece gülmekten nefes alamadığım için yanıyordu.. Hareketleri o kadar içten, mimikleri o kadar doğaldı ki bir kaşını kaldırması bile bin kahkahanın patlaması gibiydi.. Konuşurken yüzüne bakmaktan keyif aldığım ve uğruna hayati sınavları bile hiç’e sayabileceğim bir elin beş parmağını geçmeyen insanlardan biri oldu Pan; dostluğunun bu kadar değerli olduğunu O’na söylememe gerek yoktu, o geceden sonra yapışık ikizler gibi geçirdiğimiz ve Keş’i tamamen unuttuğumuz o bir haftada birbirimizi gözlerimizden anlayabilecek kadar pekiştirmiştik kardeşliğimizi.. Yanımızda biri varken biz birbirimize saniyelik bakışlar atarak 10 sms’lik fikir alışverişleri yapabiliyorduk.. Bu arada Keş sigaradan yakalanmıştı ve 63 olan disiplin puanı 6 daha eksilerek 57’e düşmüştü.. “Ha gayret amk atılmasına son 7 puan kaldı” diyerek seviniyordum içten içe halbuki atılması ailesinin ocağına incir ağacı dikilmesi demekti, okul öğrencisine yaptığı her türlü masrafı geri alıyordu öğrenci atıldığı ya da ayrıldığı vakit.. Sigaradan yakalanmak demek eksi altı puan demekti ve de yanında 3 haftasonu izinsizlik.. O haftasonu Pan’la ben cezalı değildik, Pan’ın ailesi İzmir’de oturduğu için Pan cuma akşam üzeri dersler bitince kirli çamaşırları çantasında evine gitti “Yarın çıkar çıkmaz bize gel üstümüzü değiştirip Alsancak’a kaçarız” diye tembihleyerek.. Her hareketi planlamak ve o plana sadık yaşamak gibi bir huyumuz vardı, ve neyi planlıyorsak onu yapıyorduk, ne bir fazlasını ne de bir eksiğini..

Yorumlar