Bölüm 129

Günlerimi, evden 50m uzaklıktaki denize bile gitmeden, odama kapanıp sigara içerek geçirmeye başladım.. Arada içecek bir şeyler almak için aşağıya indiğimde de balkonda annemle oturup “gelecek”ten konuşuyorduk.. “Bugünler de geçip gidecek, ve yarın olduğunda, sen geriye bakıp hep güleceksin..” diyordu annem sürekli.. “İlerde buradan uzak bir yerlere taşınalım… Bu insanları da bir daha yolda görsek selamlamayalım…” diyordum ben de.. “İnşallah be oğlum, okuyun bir yerlere gelin de… Sonra siz nasıl isterseniz öyle yaparız.. Muhtaç olmayalım yeter bana.”


İnşallah olmayız be annem…


İçimde tahammül etmekte zorlandığım bir sıkıntı vardı.. Sessizlikten hoşlanırım, ama “davetsiz sessizlik” beni çok korkutur.. Davetsiz sessizlik dediğim hani şu “istemediğin halde seni esir alan” sessizlik.. Yoksa “biraz sessizliğe ihtiyacım var” diyerek gömüldüğüm o sessizliklerle bir alıp veremediğim yok benim.. Karanlıktan da hoşlanırım eğer “gizlenmek” istiyorsam ama “davetsiz karanlık” da beni çok korkutur.. Yüzmeyi çok iyi bilirim ve güzel yüzerim ama dibini göremediğim sulara ayağımı bile sokamam.. Kısacası “belirsiz” olan ne varsa yorar beni.. “Davetsiz sessizlik”ten korkarım çünkü ne zaman ne duyacağın ve hangi sesi neye yoracağın belli değildir.. “Davetsiz karanlık”tan ödüm kopar, ne zaman ne çıkacağı belli değildir karşına; yürürken bastığın yerden bile emin olamazsın.. “Dibi görünmeyen sular”da da olan bu, dipte ne var belli değil.. “Sınavların açıklanmasını beklemek” de bu yüzden yoruyordu beni, ne zaman açıklanacağı belli değildi… Canımın sıkıntısı hep bu “belli olmayan”lardandı..


Pan mesaj attığında “duş almakla, almamak” arasında karar vermeye çalışarak yatağımın üzerinde yuvarlanıp duruyordum.. “Baktın mı sınav sonuçlarına?” diye sormuş mesajında. “Hepsi açıklanmış mı?” diye sordum.. “Evet, o yüzden bekletmişler bu kadar.” yazdı.. “Benimkilere de sen baksana?” diye yanıtladım.. Aradan beş dakika kadar geçti geçmedi “Mat girmiş hacı :D” diye yanıt geldi.. “Hay sikeyim ya desene tek ders sınavlarına kaldım. Sen kaldın mı tek ders sınavına?” diye sordum.. “Yok ben kalmamışım, okullar açılana kadar tatil bana :D” diye yanıtladı.. “Oha amma piçsin lan helal olsun” diyerek telefonu yatağımın üzerine attım ve duşa girdim.. İçime öküz oturmuştu o tek ders sınavları için tatili erken bitirip çok az sayıda öğrenciyle ağustosun ortasında okula kapanacağım için.. Ağlamamak için zor tutuyordum kendimi.. O okulda Pan olmadan iki hafta nasıl geçecekti ki?


Uzuuun uzun suyun altında bekleyip kafamı topladıktan sonra belimdeki havluyla yere oturdum.. Balkon kapısından içeri boylu boyunca güneş dolmuştu, o yüzden sırtımı yatağıma vererek uzaklaştım o sarı sıcaktan.. Bir sigara yaktım ardından.. Dumanı her savuruşumda, kapıdan giren sarı sıcağın içi doluyordu.. Kahveye sonradan katılan sütün o kahvenin içinde gezerken oluşturduğu şekillere çok benziyordu bu.. Aklıma okul geldi, defterlerim, kalemlerim, matematik kitapları.. Garip bir şekilde içim buruldu yine, özlemle karışık bir stres sardı.. Bir nefes daha çekip Pan’a “Tek ders sınavı ne zamanmış?” diye mesaj attım.. “14 Ağustos yazıyor sitede.. Dert etme neredeyse 3 hafta var daha.” diye yanıtladı.. Telefonun ekranına yumruk atsam Pan hisseder mi diye düşünmeye başladım.. En yakın arkadaşım, dostum, kankam, kardeşim diyorum; piçteki rahatlığa bak amk! “İnsan bi geçmiş olsun der göt!” diye mesaj attım.. Tek ders sınavına kalmış olmanın üzüntüsü yerini Pan’a karşı duyduğum öfkeye bırakmıştı.. “Geçmiş olsun kardeşim, kusura bakma yaa” diye yanıt geldi.. O öfke yine aniden yatışmıştı, ben de beş dersi geçsem ben de sevincimden ne yapacağımı şaşırırdım böyle diyerek “Helal olsun ama harbiden çok sevindim hepsini geçmene :)” yazıp gönderdim.. Kardeşlik “kötü günleri” paylaşmakla başlıyordu, evet, doğru ama bu kardeşliği ayakta tutmak birbirinin “başarıları”nı kutlayabilmekten geçiyordu..


İçimden “Hayırlısı yaa, hallederim bi şekilde ben o tek dersi.. Hem geçen sefer doğru düzgün çalışamamıştım…” diyerek kendimi teselli etmeye başladım.. Pan’dan yanıt geldi “Mal adam, ben sana tek ders sınavına kalmadım dedim.. Hepsini geçtim demedim ki :D” diye.. Sırtımdan aşağı kaynar sular indi.. Hemen arayıp “Senin amına koyayım abi yaa! Siktir git amk! Lan nasıl yaa, nasıl oğlum harbi mi diyorsun?! Bak keklemiyon dimi beni?” diye saydırmaya başladım.. “Yok abi yaa ne keklicem..” deyişi itirazsız inanmamı sağlamıştı.. “Hangileri o zaman?” dedim sesimi titretmemeye çalışarak.. “FKM yaa..” dedi.. Canı çok sıkkındı kardeşimin.. “(M)other(F)uc(K)er haa..” dedim.. “Sorma hiç.. Bizimkiler sabahtan beri yüzüme bakmıyorlar..” dedi.. Bir anda gözlerimden yanaklarıma sıcak sıcak aktı üzüntüm.. Sesim ağlamıyordu, sadece gözyaşları dökülüyordu kendi kendine.. “Şimdi seneye sen…” deyip burnumu çektim.. Telefonun diğer ucunda o da burnunu çekiyordu.. “Öyle yaa” dedi…


Sessiz sessiz burunlarımızı çekerek sigara içmeye devam ettik.. Sesim kısılmıştı boğazımda düğümlenen o hıçkırık yüzünden.. “Nerdesin şimdi?” diye sordum.. “Dışarı çıktım öyle.. Rahat rahat sigara içebilmek için.. Hem evdekiler çok üzgün, duramadım..” deyip sustu.. “Geleyim mi?” dedim hiç düşünmeden.. “Çok iyi olurdu ama evde durumlar karışık oğlum” dedi.. “Geleyim işte beni tanıdıkça senin değerini daha iyi anlarlar” dedim.. Karşılıklı “hay amk” der gibi gülmeye başladık.. “O bu değil de.. Şu an içebilmeyi her şeyden çok isterdim..” dedi.. Nutkum tutulmuştu.. “Ben de içebilmeni çok isterdim” diyemedim.. “Ben senin yerine içer, boş şişeleri de o hocaların evlerine yollarım oturup rahatlamaları için” dedim.. Yine gülmeye başladık..


Sessizlik düştü, ve biz kalktık..


“Şşşşt” dedim.. “Ne amk” dedi üzgün üzgün.. “Af çıkar belki lan, yaz okulu açılır belki” dedim.. “Kaç senedir açılmadı amk şimdi nah açılır” dedi.. “O zaman ben de kalırım matematikten, belki aynı kısıma verirler bizi alt sınıflarda” dedim.. “Salak salak konuşma da sinirimi bozma amk.. Sen kalma, benden önce mezun ol ki bana yer ayarla..” dedi.. Aramızda bir kat varken bile “keşke aynı katta” olsaydık diye dert yanıyorduk; şimdiyse “keşke aynı binada” olsak diyordum içten içe.. “Lan?” dedim çaresizce.. “Hmm?” dedi.. “Bana bak; yaz okulu açılırsa sigara işini nasıl halledicez?” diyerek güldüm.. Birden kahkaha atmaya başladı “Amk oğlum ya bi bırak da adam akıllı üzülelim şurda!” diyerek.. “Aşkım ben geleceğimizi düşünüyorum” dedim.. İkimiz de yarılarak gülmeye başladık.. “Sokayım geleceğine amk” diyordu efkarlı efkarlı ama ardından yine krize girerek gülmeye başlıyorduk.. “O bu değil de, yaz okulu çok kıyak oluyormuş” dedim.. Bağıra bağıra, avazımız çıktığınca gülmeye başladık.. “Offf abi neyse dur kapat şimdi de ben azcık üzgün halime geri döneyim, eve gülerek gidersem siker bizimkiler belamı” dedi.. “Tamam kardeşim dikkat et kendine” dedim.. “Peki, sen de!” dedi..


Telefonu kapattığımda yine boğazım düğümlenmeye başladı.. Sessiz sessiz, gözlerimi duvara dikmiş şekilde kalakaldım.. Oradaki duvar, duvar değildi ben bakarken; Pan’la olan hatıralarım akıyordu odamın tavanından.. Beraber yaptığımız tüm o gece muhabbetleri…Ah be kardeşim..Beni nasıl yarı yolda bırakırsın böyle…


“Yarın; yarın daha güzel olacak!” demiştin anne..


Yarın oldu olmasına da.. Güzellikler de masallardaki güzeller gibi uyuya mı kaldı?


Yine mi ekildik be anne. Yine mi……………


Bu ne hayattır.. Aheste aheste alıyor gönlümde güzel ne varsa…


Aheste aheste alıyor be anne..

Yorumlar