Bölüm 160

Gecelerim, gündüzlerimi; gündüzlerim, gecelerimi tanımaz benim..


Yoklama sonrasında bu sefer ben onun koğuşuna gidip “Hadi gel bi sigara içelim” diye dokundum omzuna.. Günahları gömmüş, ayıplara sövmüş, yasakları çiğneyip “aman yaa”lar tükürmüş bir Anıl olmuştum.. Bir Anıl ölmüş, bir Anıl doğmuştum.. “Tamam, hadi” diyerek gülümsedi.. Koğuştan çıkarken ikimiz de sigara içmeye gitmediğimizi biliyorduk.. Dolabımın önünde durup iki tek sigara alırken arkamdan kolunu omzuma atarak kendini bana yaklaştırıp “İki az, üç tam” diye fısıldadı.. “Gece uzun.. Üç az, çok tam” diyerek güldüm.. ve dediği gibi üç tek alıp tuvaletlere girdik..


En son kabinin üstündeki florasanı söndürüp içeri geçtiğimizde; karşılıklı duvarlara yaslanmış halde yere bakıyorduk.. “İstiyorum seni” demek neden hep bu kadar zor ki? Eşofmanını ve iç çamaşırını indirip; tişörtünün ön tarafını ensesinin arkasına attım.. Madenini ilk kez sertleşmemişken görüyordum.. İlk kez vücuduna dokundukça madeninde biriken arzuyu izliyordum.. Ellerim boynundayken o da aynı şekilde tişörtümü başımın arkasına attı.. Vücudumda gezen soğuk elleri.. Bu soğuk neden bu kadar güzel?


Eğilip taharet musluğunu açtım; maşrapaya çarpan su sesi bizi kulaklardan uzak tutsun diye.. Etraf kalabalıktı, henüz yoklama sonrası diye kabinler önünde sigara içen öğrenciler, traş olanlar, muhabbet edenler… İki metrekarelik özgürlüğe hapsolmuş iki erkek..


Belimdeki elleri arkama geçti.. Bir Anıl’ın ölüp, bir Anıl’ın doğduğu yerimi sevdi.. Kimsenin sevmediği şekilde sevdi.. Yavaşça; milim milim indirdi eşofmanımı.. Eşofmanım dizlerime inerken, madeni madenime doğru kalkıyordu.. Ellerimle omuzlarından destek alarak parmak uçlarımda yükseldim.. Sol eli belimdeyken sağ eliyle madenlerimize dokunuyordu.. Ardından ikisini birbirine yaslayarak beni kendine çekti ve eliyle “biz”i gururlandırmaya başladı.. Kendimi ona emanet etmiş, çıt çıkarmıyordum.. Bıraktım her şeyi; bıraktım ki onun aklındakiyi izleyebileyim.. O nasıl istiyorsa…


Karışırken tenime teninin kokusu, madenlerimizden gelen zevk suyu…


Madeniyle madenimin üzerinde gezmeye başladı.. Kılıç kınından çıkmadıkça it sürüsü dağılmaz.. İki kılıçla dikilmiştik hayatın karşısına; kınını yakmış iki kılıç.. Ellerimle belinden tutup kendime doğru çekmeye başladım.. Sağ eliyle “biz”i gururlandırırken sol omzumda biriktirdiği dudakları aralandı.. Ellerimle kalçalarına inip onu kendime yaklaştırdıkça kesik kesik nefeslerle omzumu dişlemeye başladı.. Şiddeti hafif canımı yakıyordu ve canım “yandıkça”, ben “ısınıyordum”.. Sağ elimle ensesinden tutup yüzüne baktım.. “Konuşursak an’ı mahvedecek gibiydik”.. Dudaklarımı boynundan göğsüne ve yavaşça karnına; ve oradan da beni ben yapan yere……


Madeninin aşağılarını dudaklarımla keşfedip yeniden yüzüne baktım.. Yüzüyle yüzüm arasındayken madeni; yine göz göze geldik.. Başımı iki elinin arasına alarak gülümsedi.. Bu “eğleniyorum”; “hoşuma gidiyor” diyen bir gülümseme değildi.. Bana “yanındayım” diyordu gamzeleri.. İlk kez boğazıma değen madeni kusma refleksi uyandırmıyordu..


Tamamını istedim; tamamımla, tamamını istiyordum onun..


Yavaşça ayağa kalkıp arkamı döndüm “hazırım” der gibi.. Arkadan sarılıp elleriyle omuzlarımdan çekerek “doğrulmamı” istedi.. Bir erkeğin önünde ilk kez dimdik ayaktaydım.. Beni yavaşça duvara doğru ittirdi.. Yüzümün yarısı, vücudumun tamamı duvarla bir olmuştu.. Arkadan iki elimi tutup yukarı kaldırdı.. Tek eliyle ellerimden tutarken, diğer eli de madenine kılavuzluk ediyordu.. Dudakları ensemde, elleri ellerimde, kendi madenimse bacaklarımın arasından yere doksan derece.. Önüm üşüyor, arkam yanıyor..


Üşümenin bu kadar zevkli olabileceği hiç aklıma gelmezdi.. Alnını enseme yaslayıp, kendini bana karışırken izleyerek kattı erkekliğini erkekliğime.. Arkamdan sağ kulağımı yakan nefesi ve sırtımı sahiplenen göğsüyle gidip gelmeye başladı.. Ellerim ellerine, biz birbirimize emanet.. Son kez ve tamamen karıştığımızda kısık gözlerle izledim nefesimin, duvarın kalebodurlarında bıraktığı buğuyu.. Beni duvardan bir adım geriye çekip tamamen yüklenerek, madenimi gururlandırmaya başladı.. “İçimdeki erkekliği” erkekliğimi eksilteceğine; ikiye katlamıştı.. Nefes alışlarımız anlaşıyor, nefes verişlerimiz karışıyordu.. Birden kasılarak gelmeye başladım.. Omzumun üzerinden, duvardan çizgi çizgi akanımı izliyordu.. Hafiften omzumu dişleyerek gülümsedi.. Geriye doğru dönüp gülümseyerek burnuna dilimle dokundum.. Derin bir nefes verdik.. “Başardık galiba” diyen derin bir nefes..


O şekilde hala “bir”ken; “bir” sigarayı paylaştık.. O “bir” çekti, ben “bir”.. Onun elinden içtiğim ilk sigaramdı.. Bana kimse “ibneliğin” bu kadar zevkli bir şey olduğunu göstermemişti; bilseydim kendime bu kadar eziyet eder miydim… Bilseydim…


Paylaştığımız sigaranın ardından, birer tek yaktık bu sefer.. Yine karşılıklı duvarlara yaslanmış yere bakarak aptal aptal sırıtıyorduk.. Benim solumda su dolu maşrapa; onun solunda çizgi çizgi akanım.. Kaşlarımı kaldırıp ağız burun bükerek yüzüne baktım.. Göz kırpıp aynı şekilde ağız burun bükerek yanıt verdi.. İnsanlar konuşa konuşa değil, sevişe sevişe anlaşır arkadaş! “Söz”ün çözemediği düğümler vardır; bunları da ter’e karışan ter, ten’e katılan ten çözer… ve dünya, o duruyor sandığımız dünya; böyle böyle döner..


Öyle böyle değil; böyle böyle…


Etüt odasına girip ışıkları söndürerek o gece için rezervasyon yaptırdığımız şahane manzaralı masamıza geçtik.. Gecenin sesleri daha bir canlı, kolanın tadı daha bir şekerli, İzmir’im daha bir turuncuydu o gece.. ve biz; çok daha “biz”dik.. Sessizliği bozmak için “Amına korum yaa üçer beşer atma şunları ağzına!” diyerek vurdum omzuna.. “Ne var oğlum yaa, acıktım işte” diyerek gülüp bir avuç daha cips aldı paketten.. Ağzımdaki kolayı püskürterek elindeki paketi alıp “Ben veririm sana” diyerek kucağıma koydum.. “Verirsin tamam” deyip piç piç güldü.. Birden ikimiz de yarılarak gülmeye başladık.. “Ama güzeldi şimdi deme öyle..” dedim.. “Tamam yaa, bi şi mi dedik..


Güzel değildi hem..” diyerek yüzüme baktı.. Öyle bir dumur oldum ki suratına yumruk atsam yeriydi.. Birden dil çıkararak “Harikaydı” dedi.. “Hah şöyleeee” diyerek ensesine şamarı gömdüm.. “Oğlum bak benden kılıbığını bulamazsın..” dedi.. “Ne alaka la?” diye sorunca; “Baksana, hem eve ekmek getiriyorum” diyerek cipsleri gösterdi, “Hem de dayak yiyorum” diyerek beni gösterdi.. Masayı yumruklayarak gülüyorduk.. “Tamam tamam, sen evine ekmek getirmeye devam et; ben de daha az dövmeye çalışayım” dedim..


Dışarıya bakarak cips yerken ara ara gülüp duruluyorduk.. Bahçedeki çim sulama fıskiyelerinden gelen çıpıçıpı sesler bile tetikleyebiliyordu gülmelerimizi.. Kör saati olmayan nadir gecelerimden biriydi.. İki yudum kola, bir uzun geğirme yarışı… İki avuç cips, bir tek sigara.. İki erkek; yarısı Anıl, yarısı Keş.. Ben, kendime aylarca sorup durduğum “Neden hala onunlayım ki?”nin cevabını “böyle böyle” buldum..


Neden hala onunlayım ki?


Çünkü öyle.. İşte “böyle böyle” öyle.

Yorumlar