Bölüm 154

Akşam yemeğinden sonra yine olağan şekilde yoklama alındı.. Kısım arkadaşlarımdan ET ile hasret gideriyorduk.. Doğrusu hasret gidermek de değil, yine karikatürler arasında kaybolup birbirimizi güldürüyorduk.. Yoklama alınana kadar Kargaburun’a pis pis baktım.. Bu yüzden yoklamadan hemen sonra kısımdan çıkıp gitti.. Bebe, ben ve ET; o gittikten sonra rahat rahat dedikodu yapmaya başladık.. “Neydi bu piçin derdi geçen akşam?” diye sordum.. “Bilmem, kaşınıyor sanırım…” dedi Bebe.. ET yine her zamanki düşünceli haliyle “Abi boş ver yaaa… Anlamaz ki o senin durumunu, nerden bilsin.. Hem herkes herkese anlayışla yaklaşmak zorunda değil ki… Yani ne bileyim…” diye kemkümlüyordu.. “Sikmişim anlayışını lan! Ömür boyu sessiz kalmasını istemedim.. Sadece yarın sınavım var dedim amk!” diyerek direttim.. Bebe “Evet evet çok pis kaşınıyor” derken ET “Yok abi yaa bence özür diler bir kaç güne.. Az bekle..” diyerek beni sakinleştiriyordu..


An itibariyle biri sağımda “melek” rolü oynarken; diğeri “hayvani güdülerimi körüklüyor”du.. “Neyse ne amk, ama bir daha yoluma çıkarsa… İşte o zaman çıktığı yeri yalatırım ona.” dedim.. ET kendini kaybederek gülmeye başladı ve “Abi yeaaaa özlemişim küfürlerini… Tatil boyu kimse böyle konuşmadı etrafımda..” dedi.. Biz böyle üçümüz bir küfredip beş gülerken Pan geldi.. Kapıdan kafasını uzatıp “Amına koduuuuuuuuuuuum!” diye haykırarak üstüme atladı.. Sınıfta kaldığında her nasıl ki ben ondan önce ağladıysam, sınıfı geçtiğime de o benden çok seviniyordu.. “Neyse beyler, yat yoklamasında görüşürüz” diyerek ET ile Bebe’nin yanından kalkıp Pan’la kısımdan çıktım..


İki haftadır birbirimizden uzaktık, ama o iki hafta boyunca olanlar ve okulun ilk günü yaşadıklarımız birbirimizinkinden o kadar farklıydı ki… O an lafa nasıl başlayacağımı bilemedim.. Sessizce yürürken “Hala sana abi diyorlar mı lan?” diye sordum.. “Yok, artık amca diyorlar.” dedi yüzüme “mal mısın!” der gibi bakarak.. “Oğlum lan harbi sordum…” dedim.. “Yaa.. Geçen sene kantinden kola aldırdığımız elemanlarla aynı sınıftayım işte.. Ne bekliyorsun? Aynı sınıfta okuduklarına abi mi diyorsun sen?” dedi ters ters.. “Yarraaaaaaaağmı yiciiiiiiin mi?” diyerek ensesine şamarı gömüp koşmaya başladım.. Nasıl kovalıyoruz birbirimizi var ya!! Merdivenlerden inip sundurmanın altına çıktık; oradan da taş bahçeye ve depar ata ata koşarak çim sahanın oraya kadar tırmandık.. Birbirimizi kovalarken Pan arkadan “Çakmak var mııııııııı” diye bağırıyor; ben önden “Vaaaaar, develer sende miiiiiiiiiii” diye haykırıyorum.. Gizli yerimize, petrol tankerlerinin oraya, vardığımızda bok çuvalı gibi yere bıraktık kendimizi..


Alık alık koşmaktan ciğerlerim yanıyordu.. Ciğerleri geçtim alnım uyuşuyordu lan.. Yaklaşık on dakika “hah hah hah haaaaaarghhhhh hah” diye nefesimizi toparlamaya çalıştıktan sonra Pan camel’ı çıkarttı belinden, bense çakmağı.. “Offff oğlum lan sikicem artık şu kovalama olayına bi son vermemiz lazım” dedi sigarayı ağzına götürürken.. “Amcık adam! Kovalayan sendin lan ben alt tarafı kaçıyordum…. “ dedim çakmağı uzatarak.. Sigarasından bir nefes aldı ve tam ben sigaramı yakarken enseme yüzyılın şamarını koydu.. Gözlerim tankerlere çarptı çarptı yuvalarına geri döndü; yok böyle bir şamar.. “Unutmadan aradan çıksın istedim; bir daha bana kovalamak için sebep vermezsin belki” diyerek gülüyordu.. “Ben sana öyle mi vurdum sikişik kızan!” dememle yarılmamız bir oldu.. “Oğlum tatil biteli yıl oldu sen hala memleket ağzıyla konuşuyorsun..” dedi.. “Kes amk! Sus da sigaranı hava içmesin!” dedim..


Akşam yoklamasına kadar üç ofladık bir sustuk… Kardeşimle ara sıra da olsa görüşebileceğimizi bilmek beni rahatlatmıştı.. Yoklama öncesi yatakhane bloklarının önünde birbirimize veda etmeden önce “Yarın derslerden sonra gelsene bizim koğuşa..” dedim.. “Yok gelemem oğlum, imzalamam gereken yeni evraklar var.. Benden sorumlu olan idareciler değiştiği için dünyanın evrağını sil baştan imzalamamı istiyorlar…” dedi.. “Haa o zaman akşam yoklamasından sonra gel yine böyle?” diye sordum.. “Eşyaları yerleştirmem gerekiyor, dolabın içi savaş alanı gibi..Kontrol olursa ceza almayım..” dedi.. “E öyleyse ben geleyim oğlum beraber düzenleriz?” diye sordum ısrarla.. “Ya boşversene, şimdi seni orada gören bi hoca falan olur; başımıza bela almayak.. Ben seni bulurum işler yoluna girdiğinde..Hadi görüşürüz piç!” diyerek uzaklaştı.. Sağ elim yarı havada el sallar gibi “Hadi öyleyse” diye mırıldanarak kaldım orada..


Kendi koğuşuma girer girmez ET’nin yatağına oturdum.. Nerde bende o yürek “yalnızlığım”la yüzleşecek..


Başını okuduğu karikatür dergisinden kaldırıp “Kötü bir şey mi oldu?” diye sordu.. “Yok bir şey.. Seni özledim” diyerek bir makas aldım.. “Hadi ordan” diyerek gülmeye başladı.. ET güldükçe içim ferahlardı benim.. Çok değişik, çok çocuksu bir kahkahası vardı.. Makara yapmayı bırakıp beraber okumaya başladık dergiyi.. Bir karikatür vardı yarıldığımız; İlk karede, yolda bir papaz ve bir imam beraber yürüyorlar.. Aralarında derin bir din tartışması var “Senin dinin evrensel; hayır benimki” vs tarzında.. İkinci karede önlerine bir UFO iniş yapıyor.. Papaz da imam da hayretler içinde bakakalıyorlar.. Üçüncü karede UFO’dan çıkan uzaylı “Kardeş, kıble ne taraftaydı?” diye soruyor bunlara.. Dördüncü karede imam, papaza “Aldın mı babayı” işareti çekiyor..


Bu karikatüre neden bu kadar gülmeye başladık bilmiyorum ama hep böyle oluyordu.. Bir kaç sayfalık mizahı zerre tebessüm etmeden okuyup, ardından gelen bir-iki satırlık espriye haykırarak gülüyorduk.. Belki de şarj olup olup bir anda patlama olayıydı bu.. Bu şekilde “ahahahahah bi daha bi daha” diyerek aynı karikatürü, resimlerini zihnimize kazırcasına ardarda okurken Keş girdi koğuşa “Anıl burda mı beyler” diyerek.. Duymazdan geldim; sanki o an, o karikatür tüm dikkatimi emmiş gibi.. Yatağıma şöyle bir baktı ve koğuştan çıkmak için döndüğünde göz göze geldik.. “Haa napıyon oğlum ya burda?” dedim birden yeni farketmiş gibi.. “Sana bakmıştım, sordum ama duymadın sanırım” dedi.. “Haa duymadım valla, ET’yle şu dergiyi okuyorduk..” deyince “Hani bakalım ne okuyorsunuz” diyerek yanımıza oturdu.. Keş’ten bahsediyoruz abi… Çizgifilm seviyordu ama karikatür olayını hiç sevmezdi..


On dakika kadar üçümüz o yatakta dergiye bakıp durduk.. Ardından Keş hafifçe kolumu dürtüp göz kırptı.. Göz kırptım “Ne oldu?” der gibi.. Eliyle “sigara içelim” işareti yaparak, başıyla kapıyı gösterdi.. “Neyse ET, sen biraz bensiz oku.. Bir tütüp geliyorum..” diyerek yataktan kalkıp koridora çıktım.. Keş “Oğlum sana sigara ikram ederken de mi yalvarcaz amk!” dedi koluma girerek.. Birden yine katıla katıla gülmeye başladım.. “Yok.. Sen yalvarman gereken yerlerde yalvartma yeter bana” diyerek tuvalete girdim.. “Ne demek istiyon la?” diye sordu merakla.. “Anlasan sikimi kesicem amk” dedim.. “O kadar kolay vazgeçiyorsun aletten haa?” dedi dalga geçer gibi.. “Hayır be oğlum! Anlasan kescem dedim.. İmkansız bi şii’den bahsediyoruz.” diyerek omzuna vurdum.. “Amına koyayım senin” diyerek enseme vurdu hafiften.. “Koyacağın başka yer kalmamış gibi” diyerek yaktım sigaramı.. Yanan çakmağı onun sigarasına doğru götürürken elimi tutarak durdurdu beni.. “Yemezlerrr.” diyerek çakmağı eline aldı ve bu sefer kendi sigarasını kendi yaktı..


Başını hafif yana eğişi… Elleri… Tek gözü kapalıyken çektiği o ilk nefes… Gözleri.. Çakmağı bana geri uzatırken avcumda gezen parmakları.. Etrafı dinledikten sonra, o kabine, o son kabine doğru bakışı..


Dejavu..


Jamais vu..


“Bu an’ı daha önceden gördüm” ile “Yok yok ben bu an’ı hiç görmedim”in arasında çömelmiş sigara içiyordum.. “Bir tek de aramızda dönsek mi? Kesmedi sanki” dedi birden.. “Oluur..” dedim sadece.. “Tamam bekle” diyerek tuvaletten çıktı..

Yorumlar