Bölüm 155

Yaşananların üstesinden gelmenin her zaman bir yolu vardır.. Peki ya yaşanacakların üstesinden gelinir mi henüz yaşamadan?


Elinde üç tek sigarayla döndü tuvalete.. “Hayırdır, Gürbüz’le Sırık da mı geliyor?” diye sordum.. Hafif gülümseyerek “Yok, hepsi bize..” dedi.. Tatil sonrası ilk sigaramızı paylaşırken karnımda uçan kelebekler, MiğferDibi’mde yürümeye başladı.. Kelebekler yürüdükçe MiğferDibi’m gıdıklandı; MiğferDibi’m gıdıklandıkça da aklım güldü.. “Aklım”; sonrasında düşüneceklerime güldü.. Kalbim mi? Kalbim zaten bu piçin bir lafına bakıyordu.. “Hadi kabinde içelim de yakalanmayalım..” dediğinde hiç tereddüt etmeden girdim içeri.. Benle beraber o da içeri girdi ve kapıyı kapatabilmek için bana iyice yaklaşarak yer açtı.. Yok böyle bir heyecanlanma hali.. Hani şu kitaplarını ikişer defa okuduğunuz serinin ilk filminin fragmanını izlerken heyecanlanırsınız ya “Oha oha oha bu sahneyi de çekmişler” diye; işte ben de kitaplarını en az ikişer defa okuduğum serinin ilk fragmanındaydım.. ve evet “Oha lan oha, yumuşatıcı kokusu.. Traş kolonyası.. Soğuk elleri..”; okuduğum ne varsa fragmandaydı, filmin tamamını görmek için beklemek istemiyordum..


İlk sigarayı yaktı ve üç nefes çektikten sonra dudaklarıma doğru uzattı.. Kimilerine göre önsevişme “yiyişmekten” geçiyor.. Bizim önsevişmelerimiz “özletmekten” geçiyordu.. Elindeki sigarayı özlüyordum… Dudaklarıma değen parmaklarını.. Gözlerinin gözlerimle buluşmasını özlüyordum.. Yüzümü puslandıran dumanını…


Elimizdeki sigarayı unutup birbirimizin madenlerine belli belirsiz dokunmaya başladık.. Arzulamak “karın ağrısı”ydı ve “maden suyu” bu karın ağrısına en iyi gelen şey.. Keş’lenmek istiyordum, hayatı içer gibi içmek “an”ı.. Keş’keler tükürmeden içmek, yudum yudum kederlenmek.. Sol elimi usulca boynuna koydum; birden ürpererek “Ellerin çok soğuk..” dedi.. “Boynunda ısıtıyorum işte.. “ diyerek gülümsedim.. Biten sigarayı attıktan sonra ellerini belime koyarak, madenini madenime yasladı.. Birden yan kabine bir öğrenci girerek “gök gürültüleri” eşliğinde “meteor yağdırmaya” başladı.. O şekilde hareketsiz kalarak sessiz sessiz gülmeye başladık; onun sesini benim omzum, benim sesimi onun omzu bastırıyordu.. Başımı kaldırıp yüzüne baktım ve sağ kulağının arkasındaki sigarayı alıp yaktım.. Birbirimize o kadar yakındık ki, üflediğim duman onun ciğerlerine uğramadan geceye karışmıyordu.. Onun dumanı bana, benim dumanım ona karıştı.. Başım sağ omzunda; sağ elimse madenindeydi.. Yüzüne baktığımda “o an”da olduğumu biliyordum.. Yavaşça eğilerek eşofmanını dizlerine indirdim.. İç çamaşırını çıkarmaya utanmıştım, utanmak da değil bu daha çok “aceleye getirmek istemeyiş”imdendi. Madeni iç çamaşırının bel tarafına doğru hafif sola yatık şekilde uzanıyordu, alabildiğine Keş ve olabildiğince Anıl’ın…


Yüzleşmek.. İşte bu kelimenin anlamı çok farklıydı o an.. Madenine tamamen yüzümü yaslayarak nefesimle ısıttım; onu özleyen dudaklarımı, ona özletiyordum.. Siyah iç çamaşırı.. Madeninden gelen zevk suyu, oradaki siyahı daha da bir karartmıştı.. Sağ elimin işaret ve orta parmağıyla o zevk suyundan ıslanmış noktada gezmeye başladım.. Madeni gittikçe sıklaşan aralıklarla uyarılıyorken usulca ayağa kalkıp iç çamaşırını da indirdim.. Elimdeki erkekliğiyle, karşımdaki erkek arasında mekik dokuyordu gözlerim.. “Hadi bana bir ses ver” diye kıvranan düşüncelerim… Ellerini yeniden belime götürüp, yavaş yavaş indirdi beni gözlerden esirgeyen her ne varsa.. Sağ elini tişörtümün içine sokarak vücudumu keşfetmeye başladı, son görüşmemizden bu yana değişen bir şey oldu mu ki?


Tişörtümün içinden enseme dolanan eli, tenime boylu boyunca yaslanmış madeni.. ve boynumun sağ tarafını ıslatan dudakları gözlerimi kısmıştı.. Kısık ateşte daha iyi pişer bazı şeyler… “İstiyorum..” dedim başımı önüme eğerek.. Yüzüme bakarak “Peki.. Krem alayı…” derken sözünü kestim; “Hafif ıslatırsan kreme gerek kalmaz” diyerek.. “Ya da ben ıslatayım istersen” diye ekledim.. “Yok, sen ıslatırsan dayanamam gibime geliyor..” dedi.. “O kadar mı kötü amk?” diyerek gülümsedim.. “Hayır.. O kadar iyi..” dedi.. Gelmeye yakın olduğunu anlamak için yılların tecrübesi gerekmiyor ki, gözlerinin o baygın bakışı anlatıyordu bana “O’ndaki Ben’i”..


Eliyle bir porsiyon organiği MiğferDibi’me, diğer porsiyonu da kendi madenine servis etti.. Madenini hafif yasladığında birden durdurdum.. “Biraz daha ıslatayım mı?” diye fısıldadı sırtımdan tırmanan nefesi enseme vururken.. “Yok… Biraz yavaş olalım..” dedim dişlerimi sıkarken.. ve sol eli omzumu kavrarken, sağ eli de madenimi keşfetmeye başladı.. Yavaş yavaş birbirimize karıştık.. Tamamen benim olduğunda iyice yaslandı ve “Nasıl? Hala acıyor mu?” diye sordu.. “Yok.. yavaş ama.. tamam şimdi iyi..” diyerek o benden uzaklaştıkça, onu kendime çekmeye başladım.. İkimiz de terlemiştik.. Keş’in alnından sırtıma damlayan bir kaç ter damlası, bana, onun da benim kadar iyi hissettiğini söyledi.. Gittikçe hızlanan hareketlerimiz nefeslerimizi keserken yine tamamen ve var gücüyle yaslandı bana.. Uyarılan madeninden akan erkekliği.. “Kal biraz.. Çıkma hemen” diyerek ben de asılmaya başladım.. “Dur belki böyle daha güzel olur” diyerek yeniden gidip gelmeye başladı.. O gidip gelirken ben de geldim.. Öyle güzel geldim ki, bir daha hiç gitmeyecekmiş gibiydim..


Bir süre daha bekledik öyle.. ve içimdeyken bir sigara yakıp bana uzattı.. Ayaktaydık; Keş duvara yaslanmış, bense Keş’e.. Onun erkekliği benim içimde, benim erkekliğim onun elinde.. Bir sigarayı “bir olmuş” şekilde içtik o şekilde.. Sigara biterken, yavaşça “özür diler gibi” çekti madenini.. Sol elimi yine boynuna koyup “Olsun..” der gibi gülümsedim. “Peki..” diyordu bakışları.. Yavaşça eşofmanlarımızı çekip üstümüzü başımızı düzelttik.. Kabinden çıkmadan önce “Dur bi dakika..” diyerek eliyle saçımı düzeltti.. “Şimdi daha iyi..” deyip kapıyı açtı ve geri çekilerek bana yolu açtı..


“Dejavu”m Keş; “Jamais vu”m Keş’lendikten sonramdı..

Yorumlar