Bölüm 157

Hafta boyunca teneffüslerde Pan’ın gelmeyeceğini bilmek bildiğin ruhumu daralttı. Her teneffüs gözüm kapıda bekliyordum öylece.. Hele uzun teneffüslerde.. Pan bana “Sen gelme, ben işler yoluna girince seni bulurum..” dediği için de gidip alt sınıfların binasında dolaşarak onu zor durumda bırakmak istemiyordum.. Onun yerine ya Gürbüz, ya da Keş uğruyordu yanıma.. ve onlarla her sigara içmeye gidişimde ya Kurt, ya da Çak “Nereye?” diye sorup duruyordu.. “Sanane” demenin bu kadar yorucu olduğunu bilmezdim.. ve her defasında “Sanane amk…” dememe rağmen yine üşenmeden sormaya devam ediyorlardı..


Perşembe günü Keş sigaradan yakalandı.. Daha doğrusu “sigara koktuğu”ndan dolayı yakayı ele verip, “sigara içmek”ten ceza aldı.. Zavallım hafta boyunca o kadar çok yanımda olmuştu ki, ceza almasına içim parçalanmıştı.. Hayır bir de tam “adam oldu” derken okuldan atılmasını istemiyordum.. O akşam başına ekşidim durdum “Abi mal mısın yaa, senin durumunda olan biri nasıl bu kadar dikkatsiz davranır amk! İsteseydin diş macunu vardı benim sıra altında.. Sigara kokarken ne bok arıyorsun idarenin odası etrafında..” diye uzayıp giden konuşmalarla.. “Oğlum salla yaa..” deyip duruyordu, keşke yüzü de öyle dese.. “Bundan sonra yanında diş macunu taşı.. Sigaradır, çakmaktır vs onları da bırak Gürbüz ya da Sırık taşısın..” dedim.. Yine birinci sınıfın başlarındaki gibi pisuvarlarla kabinler arasındaki o duvara yaslanıp çömelmiş muhabbet ediyorduk..


İlk kez birbirimizin kederine ortak olmanın, sikiş harici bir şeyler paylaşıyor olmanın verdiği o tuhaf his vardı üzerimde.. Elimi omzuna atıp “Seninle kalmamı ister misin içerde?” diye sordum.. “Oğlum çık dolaş işte lan… Ceza almadan içerde kalman saçma olur..” dedi.. “Mantıklı olur demedim zaten abi.. Ciddi sordum?” diye yineledim soruyu.. “Cidden yapar mısın bunu?” diyerek büktü ağzını.. “Tabi yaparım la.. Hem haftasonu okulda çok kişi olmuyor.. Rahat ederiz.” diyerek gülümsedim.. Üç saat boyunca orada sigara içip, omuz omuza çömelerek muhabbet ettikten sonra ilk ve ilk defa “kavga etmememize rağmen” sevişmeden çıktık tuvaletlerden.. Birbirini “anlayan” iki “insan” olarak..


Koğuşuma girip yatağıma uzandığımda yüzümde aptal bir gülümseme vardı.. Aptal bir gülümseme dedim ona, çünkü insanlar genelde “neşe”lenince gülümser.. Bazen de “intikam” alınca.. ve zaman zaman “huzur”dan, “mutluluk”tan.. ara sıra da “başarı” gülümsetir.. Neşeli değildim, mutlu değildim, başardığım bir bok yoktu.. ve Keş ceza aldı diye hiç mi hiç huzurlu değildim.. ama gülümsüyordum işte.. Verdiği “ödün”ler de gülümsetir mi insanı? ama gülümsüyordum işte…


Pan büyük ihtimal cezalı falan olmadığından ertesi gün evine gidecekti.. ve biz ilk defa bir haftasonu için beraber plan yapmadık.. Kendimi yarı yolda bırakılmış hissediyordum.. Yatağıma uzanmış ranzanın üst katının demirlerini sayarken gözlerim doluyordu.. Ağlamak istemediğim için gözlerimi o demirlerden ayıramıyordum, çok az yana doğru baksam o göz yaşları akacak gibiydi.. Hem bana “gelme” dedi, hem de kendi “gelmedi”.. Ah be Pan! Ne bok yiyorsun orada… Kendimce olayları içimde durup durup büyüttüğüm için de kızgındım piçe! Kalkıp bana “yok yok sen gelme” dediği için de yüzsüz yüzsüz mesaj atmak istemiyordum.. Hem o sorsun abi yaa! Bana “ben seni bulurum” diyen o’ydu..


İşte yakın arkadaşlıkların, kardeşliklerin güzel taraflarını gördüğüm onca zamandan sonra; acı taraflarının da olduğunu öğreniyordum.. “Alışıyordun”.. Tuvalete bile beraber gittiğin, sırf onun çişi olduğu için senin de bir kaç damla işediğin onca gün… Gözüm koğuş kapısında “Bizim vukuat Anıl burada mı kalıyor?” diye koğuşuma o ilk girdiği günü düşünüyordum.. Her ihtiyacım olduğunda yanımdaydı, ihtiyacım olmadığında da yanımdaydı.. Nasıl bir boşluk hissi bu amk! Nasıl bi “yerine kimi koysam olmaz”lık… Ben hiç bu saatlerde koğuşumda olmazdım.. Bu saatlerde hiiiiç ama hiç “kara kara düşünecek vaktim olmazdı”.. ve bana kendi koğuşumdan kimse “Uyumadıysan az muhabbet edelim” diyemezdi.. Çünkü ben hep Pan’ın yanında olurdum, ve biz hiç bir zaman herkes uyumadan yatağa girmezdik..


Gariptir.. O kadar kızgın olmama rağmen düşünmeden de edemiyordum.. Acaba mutlu muydu yeni arkadaşlarıyla.. İdareciler iyi miydi ona karşı… Canı sıkılıyor mu akşamları… İçten içe “Keşke Anıl da kalsaydı da burada olsaydı” demiş midir hiç…


Can sıkıntısından yatağımdan kalkıp etüt odasında oturmaya karar verdim.. Dolabımdan bir tek sigara alıp, etüt odasına geçmeden içeyim diye tuvaletlere girerken nöbetçi öğrenci omzuma dokununca ödüm bokuma karıştı. “Napıon amk! İnsan bi ses verir lan!” dedim birden sinirle.. “Kusura bakma oğlum yaa, baksana yan binadan sana doğru el sallıyor bir kaç kişi” diyerek gülümsedi..


Binalar arasında ara balkonlar var, ve bu ara balkonlara bağlanan koridorların başlangıçları ve bitişleri, balkonlardan cam bir duvarla ayrılıyordu.. Cam duvar demeyim ben ona, kocaman pencerelerden ve iki kanatlı cam bir kapıdan oluşan bir seperatör… O seperatörden sonra balkon geliyor.. ve balkondan sonra o seperatörün tıpa tıp aynısı ile diğer binanın koridoru başlıyor.. Pan abidik kubidik hareketlerle el sallayıp dans ediyordu ordan, yanında da yeni sınıf arkadaşlarından ikisi.. Allah’ım nasıl mutlu oldum anlatamam.. Ben de o favori gerizekalı hareketlerimizden bir kaçını yaparak selamladım kardeşimi.. Eliyle “yaklaşsana” işareti yaptı.. Sonra havaya harfler çizerek bana “Son bir haftadır çok sıkı kontroller var. Bir iki haftaya kalmaz rahat bırakırlarmış..” dedi.. Aynı şekilde havaya çizdiğim devasa harflerle “Kim dedi rahat bırakacaklarını?” yazdım.. “Yanımda gördüğün bu iki mal” diyerek yarıldı.. “Telefonla ara haftasonu piç!” dedim.. “Çıkmıcan mı sen?” diye sordu.. “Yok, param kalmadı. Canım da istemiyor.” dedim.. “Tamam, ben sigara işini hallederim” dedi.. Elimdeki sigarayı gösterip “Az kaldı meret.” dedim.. “Az iç piç!” yazıp cama hoh’layarak kocaman bi “sik” çizdi ve “Bu sana” diye işaret yaptı.. Cama tükürükler saça saça hohlayarak daha büyük bir “sik” çizip; “Bu kıyağımı unutma” yazarak göz kırptım.. “Hadi görüşürüz amk” dedi dudaklarını okutmaya çalışarak yavaş yavaş.. “Tamam sik kafalı, hadi görüşürüz” dedim ben de.. Birbirimize o meşhur iki parmak selamını verip, farklı binaların, farklı tuvaletlerinde; aynı marka sigarayı içmek üzere ayrıldık..


Özlemişim.. Hem de deli gibi.. Beş dakikalık tarzanca muhabbet; geceyi kurtarmıştı.. Belki Pan hiç “keşke o da kalsaydı sınıfta” diye iç geçirmemişti ama an itibariyle ben “kesinlikle kalmalıydım” diye düşünerek dertleniyordum.. Onsuz bu bina çok sıkıcı.. Çok yalnız hissediyorum, çok ama çok…


Kalabalık bir yalnızlık bu.. Herkesle konuşuyorsun ama “O” yok. Onlarca kişiden, bir kişi çıkardığında; elde sıfır kalıyordu.. Biri şu “hayat”a matematik öğretsin az; sikerler böyle denklemi!

Yorumlar