Bölüm 149

Rüyalar alemine dalıp gerçeklerden arınmayı isterken; bazı gerçeklerimin de rüya olarak kalmasını dilerdim.. Efsane’ye yapacağım olası bir hamlenin sonucu kötüyse uykudan uyanmayı; devamı gelecekse de günler boyu uyumayı dilediğim gibi.. “Abi ikişer ikişer harcamayalım gelmişimize geçmişimize” dedim.. Bana döndüğünde yüzü yüzüme o kadar yakındı ki… “Nasıl yapalım o zaman?” diye sordu..


İnsan’ın insana ağzının sulandığını öğrendiğim an’daydık.. Ardarda iki kez yutkunmama rağmen hala yutkunasım vardı.. “Öpsem kızar mı acaba?” diye düşünmeyi bırakıp “Bir gelmişimize, bir geçmişimize; bir söylediklerimize ve bir de sustuklarımıza içelim abi” dedim gülümseyerek.. “Vay vay vay vay! İyi söyledin lan..” diyerek elini omzuma koydu.. Ellerim titriyordu.. Bir tek çıkardım paketimden ve dudaklarımın arasına koydum.. Efsane; kucağımda, madenimin üzerinde duran çakmağı alarak sigaramı yaktı.. Bu sigara hiç bitmese keşke. Erkek olmak; “erkekle olmamak”tan geçmiyordu.. Erkek olmak; “adam olmak”tı.. ve benim “adamım” az önce sigaramı yakmıştı..


Hiç bir şey olmamış gibi yüzünü körfeze döndü.. O körfezi izlerken, ben onu; daha doğrusu onunla yaşayamayacağım anları düşünüyordum.. “Gitme kal amk!” desem neye yarar? Dayatılmışlığın kestiği nefesleri kim buluşturabilir ki? “Abi keşke gitmesen be..” dedim koluna dirsek atarak.. “Neden ki?” diye sordu.. Biliyorum belki “ibnece” gelecek ama o “neden ki?” deyişte “acaba”lar yoktu; o, bir “ben biliyorum da sen yine de söyle”nin “neden ki?”siydi..


“Öyle işte…” dedi gururumun sikilmemiş son paresi.. Öyle işte..


“Öyle işte ne?” diye döndü yüzünü yüzüme.. “Ne bileyim.. Bir sene daha kalsaydın beraber kaçıp dururduk okuldan…” dedim çekinerek.. “Abi”lik kalkmış; “olan olsun amk”a yer vermişti.. “Güzel olurdu..” dedi of’layarak.. “Okula da içki sokar, beraber kafaları çekerdik..” dedim gülümseyerek.. “Eee sonra?” dedi sıkkın sıkkın.. “Sonrası bize kalmış işte” dedim.. “Keşke bize kalsaydı..” dedi.. Sustum. Konuşsam “sıçmaktan öte”; “sıvayacaktım” belli ki. Susarak onayladım onu.. Susarak hak verdim.. Keşke bize kalsa her şey; keşke bizim elimizde olsa amına kodumunu “keşkeler”i.. Keşke hiç keşke demek zorunda kalmasak! Keşke..


“Boş ver yeaa.. Belki de en doğrusu bu.” diyerek omuzlarımı silktim.. “Belki öyle..” dedi sustu.. Sustum.. “Belki de değil..” dedi.. O bana bakarken, gözleri gözlerime akıyordu; oluk oluk da değil haa! Bildiğin çağlıyordu.. O gece yıldızları ben onun gözlerinden sayıyordum; tıpkı onun “keşkeleri” benim gözlerimden saydığı gibi.. “Abi asl..” der demez “Şşşşşt” diyerek sözümü kesti.. Dudaklarıma dokunan parmağını öpesim vardı; tuttum kendimi.. Gözlerine bakarken “Duyuyor musun?” diye sordu.. “Neyi?” diye fısıldadım sessizliğin sesini bastırmaya çekinircesine.. “Balık tutuyorlar” dedi.. “Nerde?” diye sordum.. “Oğlum duymuyor musun bak bi motor sesi geliyor şu taraftan?” diyerek elini omzuma atıp kendini bana yaklaştırdı ve sesin geldiği yeri gösterdi.. “Haa eveeet” dedim.. Bir süre balıkçıların küfürlerini yarım yamalak anlayarak dinledik.. “İşte benim hayalim bu…” dedi.. “Nasıl yani?” diye sordum merakla.. “Böyle ufak bir teknem olacak, bir de kafa dengi biri senin gibi mesela… Hem içicez hem de küfrede küfrede balık tutucaz..” dedi.. “Balıklardan ne istiyorsun abi yeaa” diyerek güldüm.. “Ben balıklardan bir şey istemiyorum; rakının kastı var onlara” diyerek saçlarımı karıştırdı.. “Ooooo rakı varsa ben de varım.. E bir de sen orada olacaksın; daha ne beklenir ki hayattan..” deyip sustum.. Çok anlık, çok saniyelik bir şey olmuştu.. Havanın nemi mi; yoksa dudaklarının ıslağı mı değdi boynuma bilmiyorum.. ama o anlık olaydan sonra yüzüme bakan Efsane’nin gözleri gülüyordu.. Benim gözlerim mi? Onlar yarı kapalı bir halde rüyada olduğunu sanıyordu..


Gülümseyerek paylaştım sessizliğini Efsane’nin.. “Ne oldu?” diye sordu neden gülümsediğimi merak eder gibi.. “Güzel oldu” diyerek sırıttım.. Denize doğru sarkıttığım ayaklarımı çocuklar gibi sallıyordum.. “Bir bira daha?” diye sordu bana.. “Gelmişimizi içtik sıra geçmişimizde” dedim gülümsemeye devam ederken.. “Oğlum lan dişlerin vampir gibi” dedi yüzüme bakarak.. “Korkma abi, sevdiklerimi ısırmıyorum” dedim pişkin pişkin.. “Amk senin mal!” diyerek gülüp uzattı yeni açtığı birayı.. Kafam nasıl güzeldi anlatamam.. Nereye baksam “yer göğe, gök de yere sekiyordu”.. Yok böyle bir sarhoşluk hali; ama o an sorsan bana “Siktir lan, ben sarhoş değilim” derdim..


Pan ve diğerleri arkada amı götü kaybetmiş halde şarkılar mırıldanıyordu.. “Baksana fon müziğimiz bir harika” diyerek güldüm Efsane’ye.. “Olsun lan güzel oldu kafayı bulmaları, ihtiyaçları vardı” dedi.. Yeniden Karşıyaka’yı seyre daldık.. Yedinci biranın verdiği mayhoşlukla gözlerim yarı kısık halde bakarken karşılara; bir anda öptüm Efsane’yi.. Öyle şapşup bir öpmek değil tabii ki.. Bana doğru bakmadı ama gülümsemeye başladı.. Sonra bana doğru döndü ve dudakları dudağıma değdi.. İlk kez bir erkeği öpüyordum.. Bir an durup “Görmesinler?” diye fısıldadım.. “Bakmıyorlar..” diyerek yeniden öptü beni.. Dudaklarımın arasındaki alt dudağını gece üşütmüştü.. İçimi yakan biralardan sonra bu ıslak ve serin dudak ne de güzel gidiyordu.. Ara ara yüzüme vuran nefesi.. Alt dudağımı esir eden dişleri.. Dili..


Omzumdaki eli belime kaymıştı.. Benim de sol elim onun belindeydi; sağ elimse göğsünde.. Sol eliyle ensemden beni kendine çekip son kez ve “yarın” hiç olmayacakmış gibi öptü beni.. Heyecandan, şaşkınlıktan……… Ummadığın an ve beklemediğin yerde olan her ne varsa; işte onlardı hayat..


Benim “hayatım”sa az önce dudaklarını dudaklarımdan çekip göz kırpmıştı bana..

Yorumlar