Cuma akşamüstü yine üst kattaki kısımlardan birinin penceresinden evlerine giden diğer öğrencileri izliyordum.. Tek farkla; Keş de yanımdaydı.. Birbirimize “Aha şunu gördün mü, aha bak bizim şu arkadaş da cezalı değil evine gidiyor baksana…” diyerek tanıdığımız herkesi işaret edip gülüşüyorduk.. “Benim klasik cuma eğlencem bu.. Gidenleri tek tek izliyorum sıkılmadan her cuma böyle” dedim gülümseyerek.. “Hmmm demek bana burdan bakıyordun haa” diyerek omzuma vurdu.. “Siktir amk! Hatta Keş bana baksa da el sallasa diye ağlıyordum buradan” dedim gülerek.. “Kıyamam yeaa; demek ağlıyodun ha?” deyip sanki o an ağlıyormuşum gibi yanaklarımdaki hayali göz yaşlarını silmeye başladı.. Ben “Yok abi yok! Harbiden okulda kalmak sana yaramıyor.. Lan kes!” diye dirsek attıkça Keş daha da ısrarla “Oy oy oy kıyamam”lıyordu karşımda..
Bir anda “Lan baksana bizim şu elemana?” diyerek dışarıyı gösterdim.. Keş solumda pencereden dışarı bakarken, ben de yanından dışarıya bakıp “hayali birini” gösteriyor gibi yapıyordum.. İkimizin de götler kısıma doğru dönük pencereden öylece bakarken, sağ ayağımla arkadan “şak” diye yerleştiriverdim tekmeyi.. Öyle sinsice vurmuştum ki, ben böyle hiç istifimi bozmadan pencereden bakarken Keş arkasına dönüp “kim yaptı” modunda iki saniye kalakaldı.. Birden ben de arkama dönüp “Oyyy oy kıyamam ben sana, tekme mi atmışlar benim Keş’ime hanimiş de hanimiş” diyerek yanaklarından seri şekilde makaslar almaya başladım.. Baktım bizimki Uzak Doğu sanatlarının her türlüsünü sergilemeye hazırlanıyor; bastım deparı merdivenlere doğru..
Koridorlardan merdivenlere, merdivenlerden alt katlardaki koridorlara, oradan da taş bahçeye öyle bir alıklıkla koşuyoruz ki; böyle o an sanki koşmasak dünya kainat götümüze girecek.. Keş arkadan “Sikicem oğlum yakalamayım seni!” diye bağırıp duruyordu.. Taş bahçeden çim sahalara doğru yardırırken “Sen iste amk yakalayamasan da veririm” diyerek rükuya durup kendi çapımda çıldıra çıldıra gülmeye başladım.. Yanıma varır varmaz “N’oldu lan ne dedin de yarıldın” diyerek rükuya durdu.. Bir şey söylemeye hazırlanıyormuşum gibi hafif doğrulup “bip biiiip” diyerek pandiği kösüp yeniden koşmaya başladım.. O arkada sinirden kudurarak koşarken ben önde avaz avaz kahkaha atarak koşuyordum..
En sonunda pes ederek o Gizli Bahçe’de durdum.. Yanıma oturduğu gibi elini MiğferDibi’me koyup “Göstericem amk ben sana pandiği! Göstericeeeem, göstericeeeem” diye diye girişi aramaya başladı.. Nasıl gülüyorum hala var ya, böyle o eliyle orda gezdikçe daha da bi nefesim kesiliyor gülmekten.. Hafif doğrulup kulağına doğru “Daha erken değil mi? Bekle de bi akşam olsun, gösterirsin sonra” diyerek yüzüne bakıp dilim yarı dışarda şebeklikler yapmaya başladım.. Bu sefer Keş “Yok abi valla yok… Yok yaa valla bize içerde kalmak yaramadı..” demeye başladı.. Belimden camel paketini çıkarıp, iki tek aldım içinden.. “Oğlum mal mısın lan, idareli içelim mk.. Biterse siki tutarız.” diyerek elimdeki paketi alıp, ona uzattığım teki içine koydu..
Bir teki aramızda sessiz sessiz dönerken okulu izlemeye başladım.. İnsan aşırı neşeli olduğu zamanlarda “her şeyin bir sebebi olduğuna” inanarak “Neden ben?”den geçip “İyi ki ben”e varıyordu.. An itibariyle “İyi ki bu şehirdeyim… İyi ki bu okuldayım… İyi ki Keş yanımda.. İyi ki kavga etmiyoruz.. İyi ki Keş ceza almış..”lar tören geçişi yapıyordu.. Keş; sıra onda olmasına rağmen sadece iki fırt çekip “Al iki nefes de sen çek bitmeden önce” diyerek sigarayı bana uzattı.. Bana bir demet çiçekle, ne bir demeti lan, hatta koccaaaamaaaaan bir çelenkle gelse bu kadar sevinmezdim.. “Tamam, hadi ver” diyerek elimi uzattım.. “Vereyim de sen ne vereceksin” diyerek şebermeye başladı.. “Burada mı göstereyim ne vereceğimi?” deyip gülerek aldım izmariti elinden ve iki nefes çekip yere attım.. “Olur, yani hayır demem ki” diye sırıtıyordu karşımda.. Elini tutup madenime koydum ve “Misafir umduğunu değil bulduğunu..” diyerek gülmeye başladım.. Birbirimize o kadar yakındık ki, madenimin üstünde olan sol eli.. Sol kolunun tamamı ve sol omzunun yarısı göğsüme yaslanmıştı.. Kafa kafaya vermiş utangaç utangaç yere doğru bakıyorduk.. Madenimi “S.O.S.” verir gibi iki kısa bir uzun refleksle uyarıp hafif gülümsedim.. “Oha sen de yapabiliyorsun” dedi birden.. “Yapamayanları da gördün yani….” deyip yeniden sırıtmaya başladım.. “Öyle değil amk lan piçlik yapma.. Baksana benimkiye de..” diyerek sağ elimi madeninin üstüne koydu.. ve bir “iyi ki…” daha..
Alt tarafı birbirimizin madenlerine elliyorduk, ama “alt tarafı”sı yok bunun! Benim romantizmden anladığım tek şey “siki tutmaktı” dememiş miydim? Orada her an, herhangi birinin gelebileceği bir yerde; utanmadan, çekinmeden, korkmadan, sıkılmadan… Her şeyden önemlisi “Elalem ne der?”den geçip “Kime ne lan!”ın tadını çıkarıyorduk.. “Sevme”nin zamanı olmadığı gibi “sevişme”nin de mekanı yok benim hayatımda.. Canım isterse “severim”, canım çekerse “sevişirim”.. İşte o an, bu “canım isterse”leri idrak ettiğim an’dı..
Keş “İstersen koğuşlara geçelim?” dedi başını hafiften eğerek.. “Burası da güzel..” dedim ; annesine çocuk parkından eve dönmemek için “ne olur kalalım biraz daha” diye yalvaran çocuklar gibi.. “Burada yapamayız oğlum delirdin mi?” dedi “iyice abarttık olayı” modunda.. “Abi burada yapalım demedim ki… Burası da güzel dedim..” diyerek gülümsedim.. “Haa öyle desene..” dedi, “Am mısın nesin lan? Öyle dedik ya” diyerek gülmeye başladım.. Paketten bir tek daha sigara çıkarıp yaktım.. Sigarayı yakar yakmaz “Dur bi dakika, kıpırdama dur!” dedi Keş..
Omzumda örümcek gördü de dur kıpırdama dedi diye aklımı oynatmak üzereydim.. Yavaşça yaklaşıp sağ eliyle yanağımdan bir şey aldı.. “Ne o brownie mi sıçramış?” deyip gülümsedim.. “Yok lan.. Bir dilek tutsana?” dedi.. “Nasıl anlıcaz gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini?” diye sordum.. “Kirpik, parmaklarımı ayırdığımda üst parmağa yapışmış olursa gerçekleşecek demektir.. Hadi hadi tut bi dilek” dedi ısrarla.. Gözlerimi kapadım ve derin bir nefes alarak dileğimi tutup “Tamam” dedim.. Gülümseyerek çakmağı yakıp parmaklarını açtı..
Kirpik üst parmaktaydı.. Keş de yanımda.