Bölüm 153

On soruluk sınavlardı bu bütünleme sınavları.. Boris’in “Çözemeyeceğimden” emin olması boşuna değildi, piç yine gitmiş matematik olimpiyatlarında sorulmuş sorulardan derlemişti sınavı.. Kafasının basmadığı şeyse “Papaz her gün pilav yemez!”.. Gecemi gündüzüme katıp çalışırken, ben de götlük yapma ihtimaline karşın; geçmiş yılların matematik olimpiyatları sorularına göz gezdirmiştim.. Konularımıza dahil olan sorularınsa çözümlerini ezberlemiştim.. Orospu çocuğu “konuları anlayıp anlamadığımı” görmek adına yapmamıştı ki sınavı!


Oturdum ilk sorudan çözmeye başladım ama nasıl piç sorular anlatamam! Denklemleri çözerken “x,y,z” yetmemiş gibi bir de “t,u” gerekiyordu.. ve çok iyi hatırlıyorum sorulardan birinin çözümüne ulaşmak için bu “t”yi; çözümün altıncı basamağında eşitliğin her iki tarafına da eklemen ve dört basamak sonrasında yapacağın sadeleştirmelerle de yok etmen gerekiyordu.. Yaptım! Ananı sikeyim Boris! Çözdüm ulan orospu çocuğu!


İşte her yanıta ulaşışımda bu şekilde “bin kere sövdüm” ve tüm sövdüklerimi sayıp “bu bir oldu” diyerek yeniden “bin kere sövdüm”.. Nasıl bir orgazm yaşıyorum var ya; içim titriyor kafam boşalırken..


Sekizinci soruya geldiğimde şöyle bir durdum ve kuş bakışı baktım soruya.. “Hocam ilk yedisini anladım da bu sekizinciyi çözebilen dünyalı var mı?” diye sordum.. Öyle zevke geldi ki şerefsiz “Çalışsaydın çözerdin” diyerek gülmeye başladı.. “Hayır ben çözerim ama siz cevap anahtarını hazırlarken çözebilecek misiniz merak ettim…” dedim gülümseyerek.. “Kes sesini!” diye bağırdı yüzüme tükürükler saçarak.. Biri bana bağırdığında bu kadar aşka gelebileceğimi hiç düşünmemiştim.. Bağır amına kodumunu piçi! Bağır lan!


Soruları çözdüğümde kağıtlarıma bir baktım ki “yarım sayfalık soruların yanıtı yedi sayfa sürmüş”… Son kontrolleri yaptıktan sonra yerimden kalkıp kağıtları önüne bıraktım ve “Ne zaman açıklarsınız?” diye sordum pişkin pişkin.. “Hayırdır?” dedi yine pis pis sırıtarak.. “Yok.. yani sadece şeyi merak ettim.. Benim 90 dakikada çözdüğüm soruları siz kaç saatte okuyabileceksiniz..” der demez iki adım geri çekildim.. Şerefsiz, bildiğin vuracaktı kafama.. Gülerek “Tamam tamam, size benden dilediğiniz kadar vakit.. Bugün bitirin ama” diyerek kaçtım kısımdan.. Arkamdan öyle bir saydırıyordu ki duymanız lazım “Kalacaksın oğlum kalacaksın laaaan!!!! Sana bu okulu dar edicem! Sen görürsün, seeeeeeeen göreceksin lan it herif!”..


Doğruca Lama’nın odasına gidip, sınavdan çıktığımı söyleyip, bir emri olup olmadığını sordum.. Bana en ihtiyacım olan anda uzattığı yardım elini kendi kısım arkadaşlarım uzatmamıştı.. Lama bir anda “Oğlum iyi misin?” diye sordu şaşkınlıkla.. “İyiyim efendim..” dedim meraklı bir sesle.. “Haaa.. Ne bileyim.. Neyse sen verilen emirleri yerine getir de, sonra gel yeni bir emrim olup olmadığını sor bana” diyerek güldü.. Ardından da eliyle “çıkabilirsin” işareti yaparak beni başından savdı.. İşte bu adamı sevmem için bir sebep daha! Kesinlikle minnet duymamı beklemiyor, hatta ve hatta istemiyordu abi.. İyi bir insanın sahip olması gereken de bu değil mi?


İçim rahatlamış bir şekilde, kimsenin benden bir beklentisi olmadığını bilmenin huzuruyla yatakhanelere gittim.. Camel paketimi alıp tuvaletlere geçtim ve bir tek kendim için, bir tek de Pan’ın hatrına yaktım.. Sigaramız bol ya böyle, varsın birini de Pan için hava içsin..


Pan’ın bir sigarasını hava içene kadar, ben iki sigara içmiştim.. Sonrasında yatağıma uzanıp deriiiin nefesler alarak içimi ferahlattım.. Yarı açık koğuş penceresinden tatlı tatlı ürperten bir esinti vuruyordu yüzüme.. Sessizlik ne güzel şey.. Sigara içmek için yerimden kalkıp paketimi almaya bile üşeniyordum.. İki saatten biraz fazla bir süre “hiç bir şey yapmamakla meşgul” halde uzandım orda.. Birden Gürbüz koğuşa hayvan gibi dalarak “Oğlum lan Lama seni bekliyor odasında.. Boris de yanındaydı!” diye bağırdı.. Yerimden fırlamamla ranzanın tavanına kafa atıp yatağa geri düşmem bir oldu.. “Ebeni sikicem amk yaa sakin sakin söylesen anlamıcam mı göt!” diyerek kafamı ovuşturmaya başladım.. “Hadi hadi oyalanma, hemen bekliyorlar.” dedi kaygılı bir şekilde.. Beraber Lama’nın odasına doğru yürürken bana tek kelime olsun sınavla ilgili bir şey sormadı.. Odanın olduğu koridora geldiğimizde “Hadi iyi şanslar.. Bekliyorum burada..” diyerek sırtımı sıvazladı.. Yaz boyu neyi özlediğimi anladım o an; “Soru sorulmaksızın sırtımın sıvazlanmasını”.. Özlemişim danayı!


Odaya girdiğimde bir Lama’ya; bir de Boris’e baktım.. Lama “Sınavda ne diye terbiyesizlik yaptın öyle?” diye sorunca; “Bana mı sordunuz?” dedim şaşırmış gibi yaparak.. “Başka kime sorabilirim ki?” diye sesini yükseltti Lama.. “Bilmem… Belki terbiyesizlik yapana sorabilirsiniz” diyerek gülümsedim.. Boris “Kaşınıyorsun Anıl! Kaşınıyorsun, haddini bil! Yoksa!” deyip sustu.. “Yoksa ne? Bırakana kadar sınava mı sokacaksınız beni” diyerek gülümsedim.. Ağzımdan çıkanlar “laf sokma” kıvamında değil de “masum masum soruyorum” havalarındaydı.. O yüzden dolayı ne tam olarak ceza verebiliyorlardı, ne de el kaldırabiliyorlardı.. Lama; makamı sebebiyle Boris’in arkasında durmak zorundaydı.. Dolayısıyla “Ağzından çıkanı o kulakların duyacak, duymazsa duyurana kadar elimden geleni yaparım..” dedi bana.. “Emredersiniz” dedim ve başımla onaylar gibi selam verdim..


“Eveeeet.. Sınavına gelecek olursak.. 10 üzerinden 7 aldın.. Yani geçtin!” dedi Lama.. Birden Boris’e doğru dönüp “O kağıt 10 üzerinden 10’u hakediyordu.. Çözemediğiniz sorulardan mı puan kırdınız!” dedim.. Hakkım yenmişti ve o kadar emeğin ardından dünya kainat birleşip götüme girse yine de susmam! “Geçtin dedim duymadın mı it!” diye bağırdı Lama.. “10 üzerinden 10 alsaydım, Beni kasıtlı bıraktığınıza dair dava açabilirdim.. Gücü beni bırakmaya yetmemiş ama ne mutlu ki davadan kurtarabilmiş kendini.. tamaaaam tamam tamam sustum sakinim, çok teşekkür ederim.. özür dilerim peki peki” deyip Boris’e doğru keskin bir şekilde döndüm ve “Görüşürüz efendim” diyerek yan yan güldüm..


Odada yaptıklarım kesinlikle “ceza almamı” gerektiren hareketlerdi.. Ceza verememe sebepleri Boris’in kendi yaptığı şerefsizliği “aklayabilecek” hiç bir delilinin olmayışıydı.. İçerde yaptığım yetmezmiş gibi koridora çıktığımda “Noldu lan?” diye soran Gürbüz’e; “Ne olcak amk.. YEMEDİ OROSPU ÇOCUĞUNUN GÖTÜÜÜÜÜÜÜ..” dedim.. Sesimi bile isteye idarenin odasına kadar duyurmuştum.. Ardından “Kaç kaç kaç kaç Boris sikmesin şimdi ikimizi” diyerek koşmaya başladık.. İşte o gün “sisteme karşı başlattığım savaşın miladı”ydı.. Koğuşlara gittiğimizde Gürbüz’e, Lama’nın odasında olan her şeyi kelime kelime anlattım.. Öyle çok güldük ki.. ve ben gülmenin bize ne kadar yakıştığını hatırladım..


Gülmek bize çok yakışıyor.

Yorumlar