Pia adlı kullanıcının mesajları

    nefret cinayetine kurban giden eryaman'da öldürülen iki çocuk annesi trans kadın dilek ince anısına pembe hayat derneğinin oluşturduğu bir dayanışma platformudur. özellikle cezaevlerinde bulunan trans kadınlar ve trans erkekler için dayanışma ağı ören dilek ince giysi bankası, kıyafet toplamaya devam ediyor.



    giymediğiniz, dolabınızın bir köşesinde öylece duran, kullanılmayan kıyafetlerinizi bağışlayarak ihtiyaç sahiplerine yardımcı olabilirsiniz. dernek ankara'da. eğer kıyafet ulaştırmak isteyen arkadaşlarımız olursa benimle iletişime geçebilirler. kıyafet toplamaya devam ettiğim gibi topladığım kıyafetleri bizzat derneğe ulaştırıyorum. sizlerin de desteğine ihtiyacımız var. hiçbir talepleri karşılalanmayan cezaevlerinde yardım bekleyen trans kadınların ve trans erkeklerin sesine sessiz kalmayacağınızı umut ediyorum. kıyafetlerin yanında ihtiyaç duyulan küçük bir liste de ekliyorum buraya.



    ihtiyaç listesi;



    -her bedenden kadın iç çamaşır

    -kilot

    -atlet

    -sütyen (geçiş süreci başlatılmamış trans kadınlar için dolgu sütyenler daha çok ihtiyaç duyuluyor.)

    -tişört

    -etek

    -tunik

    -elbise

    -tayt

    -pantolon

    -şort

    -çorap

    -ayakkabı



    trans erkekler için;



    -iç çamaşırı (her bedende olabilir.)

    -atlet

    -boxer

    -çorap

    -tişört

    -pantolon

    -gömlek

    -eşofman

    -ayakkabı

    “Sanal dünyadan önce büyük kentlerdeki parklar, hamamlar, sur dipleri ve sinemalar özellikle gizli eşcinsel erkeklerin tanışma ve sosyalleşme mekanı olmuştur. Tarihinde Gezi Parkı eşcinsel erkeklerin cinsel birliktelik için buluştuğu bir yerdi, çark alanıydı. Deneyim birikimi oluşan bu tür tanışma ve sosyalleşme alanlarının korunması kimlik mücadelesinin en önemli sorunsalından biridir. Nitekim Gezi Parkı, Cumhuriyet tarihinde kamusal alanda yapılan ilk LGBTİ+ eylemine ev sahipliği yapmıştır.”


    “Günümüzde LGBTİ+’lara karşı uygulanan ayrımcılık ve baskı gün geçtikçe artmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından Avrupa'ya yoğun bir göçün yaşadığı Türkiye'de, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması, artan nefret cinayetlerini önlemeye yönelik yasaların olmaması, muhafazakarlığın örgütlenmesi ile birlikte yasakların artması LGBTİ+’ları yeni ve güvenli yer arayışına itmektedir.” (Projenin tanıtım metninden)


    Açık kimlikli kuir fotoğraf sanatçısı Ömer Tevfik Erten, güvenli bir yer arayışında, maruz kaldığı sansür, baskı ve tehdide karşılık sanatsal ifade alanlarını yeniden düşünmeye, bu alanların birlik ve dayanışma ile mümkün kılınabileceğine inanıyor. Bu arayışı; yazar ve editör Defne Çizakça işbirliği ile batmakta olan bir adada, arafta ve muallakta var olmaya çalışan iki aşığın hikayesini anlatan “Denizden Korkan Ada” ile photobook haline getiriyor.


    Yer Var mı? - Destek

    Site, henüz yolun başında. İlerleyen vakitlerde yeni şekiller aldıkça güncelliğini korumaya, içeriğini zenginleştirmeye devam edecektir elbet. Öncelikle tasarıma biraz daha ağırlık verilebilir. Bunun ardından dil ve üslup. Bilgi kumbarası olarak bakıldığında yapılacak olan paylaşımların içeriği önem kazanıyor. O yüzden entrylerin denetlenmesi için gerekli bir ekip kurulmalı.


    Türkiye lgbti+ topluluğunu temsil etmesiyle birlikte ulaşılması güç bilgilerin, kaynak yetersizliğinin yerine geçebilecek erişimi kolay, bilginin çoğul olduğu bir sosyal, yardımlaşma ve birlik ağı olarak düşündüğümüzde daha kaliteli paylaşımların, başlıkların açılması gerektiği düşüncesindeyim. Bu yüzden modların, kullanıcı paylaşımlarını denetlemesi gerek. Bunun dışında site tasarımı ve kullanımı konusunda biraz daha iyileştirme çalışmaları yapılabilir. Bir de mobil uygulama aplikasyonu.

    Lgbti+ sinema tarihini biraz daha yakından tanımlayabilmek adına bir çalışmaya başladım. Ancak yoğun çalışma saatlerimden dolayı film arşiv taraması yapamıyorum. Eğer Türk sinemasına az çok hâkim olan, Türk sinemasının başlangıç tarihinden günümüze kadar eşcinsel temalı filmler var ise bilgilendirmeniz benim çalışmamı bir nebze olsun kolaylaştırmış olacak. Türk sinemasının ilk lgbti+ filmi hangisidir mesela? Ondan sonrası tarihlerde hangi aralıklarda sinema yapıldı ve dönemin zihniyetine karşılık izleyiciye nasıl yansıtıldı? Buna benzer birçok sorunun yanıtını bulup bir Türk lgbti+ sinema tarihini oluşturabilmem için öncelikle yayımlanmış filmlere ulaşabilmeliyim. Bu konuda izlediğiniz filmleri paylaşmanız çok faydalı olacaktır.

    Yakın zamanda başka sinema etiketiyle vizyona giren girl - kız adlı filmi izlemenizi öneririm. Ne çok dramatikleştirilmiş ne de çok iyimserleştirilmiş. Akışının doğal seyrini koruyarak, olağandışılaştırmadan anlatmış. Film hakkında biraz daha detaylı bilgi edinmek isterseniz düşürüp kırmadan şuraya bir okuma bırakıyorum.


    girl - kız

    a

    abuş: öpmek

    albergo: otel

    alıkmak: yapmak

    altım: yanım

    b

    babilof: bok

    babilof naşlatmak: gaz çıkarmak

    badem: göz

    badem şekeri: bahriyeli

    balamoz: yaşlı erkek

    balina: asker

    belde: para

    beldeli koli: paralı karşılığı sevişmek

    beldeli laço: aktif fahişe, jigolo,

    but: büyük, çok büyük.

    c

    cangal: ayakkabı

    cici: meni, sperm

    cici naşlatmak: boşalmak

    cıvır: kız

    concon: daşşak

    ç

    çark yapmak: dolaşmak, aranmak,

    çerçeve: yüz

    çorcu: hırsız

    çorlamak : çalmak, hırsızlık yapmak

    d

    digin: hem aktif hem pasif olabilen erkek; heteroseksüel görünümlü pasif gay

    deber: para

    e

    elvan: orta boy

    ezik: dövmek, bağırmak, küfür etmek

    g

    gacı: kadın

    gacıvarı: kadınsı

    gerim: ben

    gullüm: eğlence, gırgır, şamata

    h

    habbe: yemek

    happutka: kadınlık organı

    hatay'a gitmek: 31 çekmek

    k

    kakiz naşlatmak: sıçmak

    kaşar: tecrübeli

    kevaşe: orospu

    kezban: saf, tecrübesiz, hiçbir şeyden haberi olmayan

    koli: cinsel ilişki, sevişmek, sex, partner

    kolika: makyaj

    kolitirika naşlatmak: tüyleri kesmek, ağda yaptırmak

    koliye naşlamak: müşteriye, sevgiliye, partnere gitmek

    köfte yapmak: kolinin penisiyle oynamak

    kür: yalan

    kür alıkmak: yalan söylemek

    kür koli vermek: anal sekste kandırmak

    kürdan: ince, küçük

    l

    laço: maskülen tavırlı, genelde aktif gay ya da straight erkek, yetiskin aktif erkek

    laçovari: maskülen, erkeksi

    laki: ahlak polisi

    lapuş yapmak: öpüşmek

    lavaj: anüs temizliği

    lubunya: feminen pasif gay

    m

    madi: kötü, fesat; kalitesiz, uyduruk, bela, çirkin, olumsuz

    madilik: kötülük, bela çıkartmak, çıldırmak

    malamoz: yaşlı erkek

    manti: genç aktif erkek

    maydanoz: saç

    minco: göt

    minço: göt

    n

    nafta: orta yaşlı erkek

    nakka: yok

    nakka trika: tüysüz

    naşlamak: gitmek, kaçmak, olmak

    naşlatmak: yollamak, göndermek

    p

    paparon: polis

    pare: para

    pişar naşlatmak: işemek, çiş yapmak

    piyiz: içki

    piiz: içki

    pöçük: heteroseksüel görünümlü pasif erkek.

    puri: yaşlı gay, yaşlı eşcinsel

    putka: kadin cinsel organı, am, vajina

    s

    similya: sik, penis

    similyayı naşlatmak: erekte olmak

    sipali: para

    sipet: oral seks

    sipsi: sigara

    sirkaf: ev, yer

    sürüngen: gaylere musallat olup onların sırtından geçinenler

    ş

    şarıl şarıl: tavırları ve hareketleri fazlaca feminen olan

    şebzü: beşyüz

    şorşak: çocuk

    şovşak: ergen çocuk

    şugar: yakışıklı, güzel, hoş

    şugariyet: takı, ziynet eşyası

    t

    taliga: araba

    talikatör: taksici

    tarika: bıyık

    tariz: aşık,sevgili

    tato: hamam

    tikelmek: bakmak

    tita: meme

    tokmakçı: aktif erkek

    trika: kıl, sakal

    v

    vakko alıkmak: telefon numarası vermek

    z

    zırıl zırıl: çok feminen, kendini belli eden

    Stacey Dooley, BBC'nin araştırmacı gazetecilerinen biri ve yaptığı belgeseller ile dikkat çekiyor. Bunlardan biri de ilk bölümü Türkiye'de çekilen "Sex in Strange Places" (Garip Yerlerde Seks) belgeseli yayımlandı.


    Belgeseli buradan ingilizce ile izleyebilirsiniz. Henüz Türkçe altyazı eklenmemiş.





    Flormar işçilerinin haksız yere işten çıkarılması, sendikalaşmak istedikleri için hiçbir hak gözetmeksizin işlerine son verilen işçilerin direnişini hâlâ sürüyor.


    ilgili belgeseli buradan izleyebilirsiniz.


    Flormar'an alışveriş yapmayınız.




    "Mesele eşcinsel arzu değildir, eşcinsellik korkusudur: Kelimenin tek başına neden kaçışları ve nefretleri harekete geçirdiğini açıklamak gerekir. Öyleyse biz de heteroseksüel dünyanın “eşcinsellik” üzerine nasıl söylemde bulunduğunu ve fantezi geliştirdiğini inceleyelim.”

    Guy Hocquenghem, Le Desir Homosexuel (Eşcinsel Arzu), 1972.


    Guy Hocquenghem’in sözüyle başlıyor “Giriş”e Louis-Georges Tin. 1974 yılında Fransız kolonisi Martinik’te doğdu. Yaşamı boyunca homofobi ve ırkçılığa karşı mücadele etti. Fransa’da bu mücadelenin en önemli temsilcisi oldu. Bununla birlikte IDAHO ve CRAN komitesinin kuruculuğunu üstlendi. Çeşitli üniversitelerde heteroseksüellik ile birlikte ırkçılık ve homofobi hakkında birçok dersler verdi. Tin’in en önemli, en vurucu çalışmalarından biri Türkçeye kazandırıldı. Özgün adı Ditionnaire de L’Homophobie olan Homofobi Sözlüğü, Sel Yayınları LGBT kitaplığından çıktı. Editörlüğünü Cihan Özpınar’ın yaptığı eser, Fransızcadan Melis Tezkan ve Okan Urun çevirdi. Eser, ne kadar sözlük olarak adlandırılsa da bir derleme, antoloji çalışması olarak da sınıflandırılabilir. Sözlüğün açılışı “Önsöz”, “Giriş” ve “Güldeste” ile başlar. Sonra yetmiş sekiz yazarın, kelimelerin anlamlarıyla birlikte, tarihsel ve toplumsal olarak ne ifade ettiği üzerine yazılmış makaleler, alfabetik sıralayla sözlüğün veyahut antolojinin sayfaları çevrilir.

    Eşcinsel kimliği ile tanınan 2001-2014 yılları arasında görev alan Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoé’nin “Önsöz”üne değinmemek olmaz. Lgbti+ hareketinin politik sembolü olarak kabul edilen Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoé, anayasanın öneminden bahsederken, her ayrımcılığın bir şiddet olduğunu vurgular. Ancak anayasanın bu çerçevede yeterli, etkili bir güç göstermediği de aşikâr. Buna karşın, derneklerle birlikte başlatılan mücadelelerin kısmen de olsa karşılığı alınabilmekte. Bertrand Delanoé yazısında, olumlu bir farkındalık yaratan girişimlerden bahsetse de, günümüzde sorunlar devam ettiği gibi, çözülebilmiş değil. Özellikle anayasa düzenlemelerinde, ayrımcılık şiddetini önleyen yetkin bir kanun yürürlüğe girmiyor. Yine de siyasi gündeminde görünürlüğünü kazandırması açısından bir değer teşkil eder Delanoé. Böylelikle Lgbti+’nin varlığı siyasi gündemde daha da güçlenecektir.

    İlk olarak ‘homofobi’ sözcüğü 1969’da kullanılır. Uluslararası bir kavrama dönüşmesine rağmen Türk Dil Kurumu’nun sözlüğünde ve diğer sözlüklerde “homofobi” kelimesi yer almaz. Ancak kitabın giriş kısmında yazar, geniş bir etimoloji bilgisi verir. Tarihsel bir sıralamaya göre uğradığı anlamsal değişimlerinden bahsederek kronolojik bilgi sunar. Ve sözlüklerde yer edinememiş “homofobi” kelimesinin, bir derleme olarak Türkçeye çevrilmesi, büyük bir boşluğu doldurur. Hem sosyal anlamda, hem akademi anlamında önemli bir kaynak olma görevini üstleniyor. Bununla beraber, günümüzün homoseksüelliğe karşı bakış açısını değiştirecek, bir birikim var elimizin altında. Eski yıllara oranla, görünürlüğü artmış olsa da, zihniyet olarak henüz bir hareketlenme yok. Louis-Georges Tin’in de dediği gibi tamamen zamanlama meselesidir. Kitabın “Giriş” kısmında Tin, genel hatlarıyla homofobiyi anlatır. Ardından homofobik sözlerden oluşan küçük bir “Güldeste” sunar.

    “Söz konusu olan, hepsini aynı potada eritip tüm bu insanların bir tür bayağı ve karanlık yüz karasında eşdeğer olduklarını ileri sürmekten çok, homofobik söylemlerin çağları ve ayrışmaları aşan aşırı sayıda çeşitli bağlamlar içinde bulunduğu ve sözlük yazarlarının makalelerde analiz etmeye çalıştığı farklı anlamları olduğunu göstermektedir,” diyen Tin, homofobinin artık sessizliğe gömülemeyeceğini, yaptığı çalışma ile dile getirir. Benzer bir çalışmanın Türkiye için de yapılabileceğini gösterir. Hatta yapılmalı. Homofobinin, Türkiye’deki açılımı için tarihi ve toplumsal olarak bir kaynak oluşturulabilir pekâlâ. Şaşırtıcı bir çalışma olacaktır. Homofobi şiddetinin azaldığı düşünülse de, günümüz içinde var olabilmenin güçlüğü devam etmekte. Homofobi Sözlüğü, bunun en büyük kanıtı gibidir. Sadece iyimser değişimleri değil, nefret ve şiddet ile yaşanılanlar da kayıta alınmış. Bu bakımdan, merdivenin hangi basamağında neler yaşandığı konusunda fikir vermektedir Homofobi Sözlüğü. Ne kadar 21. yüzyılda imkânlar iyileşmiş olsa da homoseksüel olduğu için hapis ve idam cezası veren ülkeler halen vardır. Homoseksüelliğin hukuk içinde yer almadığı birçok ülkede şiddet devam etmekte. Görünürlüğün artması, bir iyileşme olarak görülmemeli. Bununla ilgili Tin’in şöyle bir yaklaşımı vardır. “Esasen, bunalımlı kötümserlik ve huzurlu iyimserlik, tamamen hayalî varsayımlara dayanan iki tutum olmaları bakımından düşünce ve eylem için iki simetrik engeldir: Homofobi her zaman var oldu ve her zaman var olacak, o toplumların bir değişmezi durumunda; ya da tam tersi şekilde: Homofobi geçmişe ya da arkaik toplumlara aittir, ancak dünyada ört ve âdetlerin evrimi ve insan haklarının sürekli ilerlemesi ile ortadan kalkma eğilimindedir. Esasen homofobi ne yenilmesi imkânsız tarih aşırı bir yazgı, ne zamanla kendiliğinden yok olacak bir tarih tortusudur. Birçok yankısı olan, ortak tepki verilmesi ve önceden üstünde düşünülmesi gereken insani, ciddi ve karışık bir sorundur.”

    Meşru kılınan heteroseksist sistemin, mümkün olabilecek tek cinsel yönelimin heteroseksüellik olduğunu dikte eden yapının temelinde toplumsal öğretilerinin var olduğu bilinen bir gerçek olsa da, sistemi sarsacağını düşünen eşcinsellerin varlığı hâlâ korkutabilmekte. Korkunun ortaya çıkardığı homofobi ise bakış açıyı körleştirmekte. Bu noktada Homofobi Sözlüğü, sadece eşcinselliğin kavranamamış birçok boşluğa değinmiyor, heteroseksizmin şartlandırdığı, bir savunma mekanizmasına dönüşmesinin sebeplerini de açıklıyor. Her iki konuyu ele alması, karşılaştırma tekniği ile temelinin irdelenmesi daha sağlam görüşler kazandırmakta Homofobi Sözlüğü.

    Devlet homofobinin yanında daha çok toplumsal homofobi üzerinde duran Louis-Georges Tin, kalıplaşmış bir düzenin sonucu olarak nitelendirir. Düzenin iskeletini oluşturan en büyük etken, toplum ve devlet tarafından onaylanma isteğidir. Mükemmel bir “normal” olma ihtiyacını doğurmakta beraberinde. Normalliğin “normal” olmadığını vurgulayan Homofobi Sözlüğü, eleştirel bir bilgi birikimidir. Homofobi için verilen mücadelenin de bir temsilidir. Yaşanılan şiddete karşı bilinçlendirme harekâtı olarak da görülebilir.


    Kolektif bir çalışma sonucunda yetmiş sekiz yazarın makalelerinden oluştuğu Homofobi Sözlüğü, ahlaki, hukuki, tarihi, toplumsal ve sayılabilecek birçok alan içinde homofobinin irdelenmesi, gerçeğin görünmeyen yönlerine ışık tutarak bir kılavuz niteliğini taşımaktadır.


    Homofobi Sözlüğü, Derleyen: Louis Georges Tin, Çev: Melis Tezkan ve Okan Urun, Sel Yayınları, 2018.

    2006, 2007 ve 2008 yıllarında Kaos GL’nin düzenlemiş olduğu “Kadın Kadına Öykü Yarışması”nda kazanılan öykülerden oluşan bir öykü seçkisidir Aşkın L Hali. Ancak benzer bir çalışma, ilerisi yıllarda tekrarlanmadı. Kitap bütünlüğüne kavuşamamış öyküler sadece elektronik olarak yayımlanmakta. Her yıl düzenli olarak öykü yarışması devam etmekte.


    Türk edebiyatında ayrı bir içerik olarak belirtilen “Lgbti+ Edebiyatı”na bakıldığında konu ve içerik benzerliğinden öte geçemeyen yapıtlarla doluydu. Doluydu diyorum çünkü son 10 yılda bu kemikleşmiş algıdan uzak, bayağılığa düşmeden edebi yapıtlar yayın dünyasında yer almaya başladı. İlgi arttı. Bu noktada yapılan Kadın Kadına Öykü Yarışması ve öykülerin basılı olarak okura sunulması değerli kılıyor. Devamı gelmemesi konusunda çeşitli mazeretler öne atılsa da, hiçbir neticenin engel olmaması gerektiğini ısrarla altını kalın çiziyorum. Sürekliliğin olması, edebi bir estetiğin ortaya çıkışını sağlarken, okurun ilgi odağında daha çok topluluklara ulaşma imkânı sayesinde Lgbti+’lerin sesini duyulurdu. Basının ve sosyal medyanın yansıttığı ve görünür kıldıkları çemberin içinde olmadığımızı, sanatın her alanında üretken olunabileceğini gösterebilmek adına bu tür çalışmalar çok önemlidir. Eril bir sistemin yer almadığı tek yarışmadır Kadın Kadına Öykü Yarışması.


    Eşcinselliğin kamusal olarak görünürlüğünü artıran, ayrımcılığa karşı ve homofobiyi yıkan cinsiyetçi unsurlardan uzak olan Aşkın L Hali, bir ilk olmanın ötesinde edebi bir kaygı taşımıyor. Bunu öncelikle söylemeliyim. Öyküler, edebi kaygıdan uzak. Ancak “biz varız, hep var olacağız” demenin en güzel yolunu gösterdikleri için yapıt bu kadar öncü. Diğer ölçütler çerçevesinde değerlendirilecek olduğunda birçok söylenebilecek şey var. Dediğim gibi edebi bir değer taşımıyor. Edebi bir açıdan incelemek çok yersiz kalacaktır. İncelenebilir ancak eleştirel olarak epey olumsuz yanı görünecektir. O yüzden biz bu çalışmanın daha çok toplum ve edebiyat çizgilerinde daha çok öncülüğü üzerinde duracağız. İkinci baskı için yazılmış önsözde denildiği gibi, “Evet, biz yasak, ayıp ve günah denilenin içinden geçip geldik. Evet, biz kadınları seven kadınlarız. Tüm denilenlere ve yanlış bilinenlere inat, işte o aşklarımızın ikinci baskısı ile yine karşınızdayız! Biz varız! Aşkın L Hali var!”


    Kadınların kadınlara olan aşklarını anlatan öykülerin toplamından oluşan Aşkın L Hali’ni okuduğunuzda yaşam döngüsünün çok da diğerlerinden farklı olmadığını hissedeceksiniz. Kimi öyküleri sevecek, kimi öykülerde sıkılacak, kimi öykülerde ise kendinize ait sözcüklerinizi görüp sevineceksiniz. Yaşanılan her aşkın hikâyesi biriciktir. Elinizdeki öyküler de yaşanmışlığından dolayı biriciktir. Görünürlüğümüzü güçlendirmek için, kapalı mekanlara saklanmamak için, biri görmesin biri duymasın diye kendimizi bastırmamak için daha çok yazmaya, yazdıkça çoğalmaya ve var olmaya devam edeceğiz. Çünkü biz varız. Aşkın da “L” hali var! Hep olacak.

    Üniversitede tanışmış aynı sınıfta, aynı sırada oturuyorduk. 6 yıl sürdü. Daha sonra toplum ve aile baskısı karşısında güç bulamadığı için evlendi. İnanıyorum mutlu bir hayatı olduğuna. O konuşmadan sonra hiçbir şekilde haber alma ya da hakkında bir şeyler öğrenme gibi hiçbir şey olmadı. Sonrasında da başka bir ilişkim olmadı. Şahsen ben istemedim. Bir sefer hoşlandığım oldu karşı taraf istemedi. Yine de güzeldi her şey.

    mağazacılık sektöründe cinsel yöneliminizi saklamadan çalışmak riskli maalesef. sıkıntılar yaşanabiliyor. ilk çalışma deneyimimde, patronum bana demişti. "sen lezbiyensin," diye. beni rahatlatmıştı. nasıl olsa biliyor, kendimi kasmadan çalışabilirim artık, diye. hiçbir sorun olmadığı gibi de, üzerine birçok konuştuk. işyerinde yaşadığım bu özgürlükçü ortamında hem kendimi yeniden keşfettim hem de güzel şeyler öğrendim. en güzel zamanlarımdı. daha sonra oradan ayrılıp başka bir sektörde çalışmaya başladım. çalıştığım şubenin müdürü geydi. bu bana rahatlık vermişti ancak, kendisi inkar ediyordu. gizleniyor, saklanıyor, kaçamak davranıyordu. haliyle üzdü. ne oldu, nasıl oldu tam olarak olayın akıbetini bilmiyorum ancak işten attılar. sebebi gey olduğu için. böyle bir durum olduğu için ben de kendimi gizledim. muhabbetlere dahil olmadım. kimi konularda yalan söyleme mecburiyetine maruz kaldım. çok fazla kalamadım. oradan ayrıldım. aradan zaman geçtikten sonra yine bir başka kurumda çalışmaya başladım. kıyafet konusunda bana epey zorluk çıkardılar. giydiğim her kıyafete cinsiyetçi yaklaşımları bunaltıyor, çıldırma noktasına getiriyordu. kalıplaşmış normlar üzerinden yaptırım ve psikolojik şiddet uyguluyorlardı. en fazla iki hafta tahammül edebildim. ondan sonra iş bulamadım. ancak ilk çalıştığım işyerinin bana sağladığı özgüven ve rahatlığı hiçbir yerde bulamadığım gibi de o yılları çok özlüyorum.

    Ailemin, arkadaşlarımın, bulunduğum ortamlardaki insanların cinsel yönelimimi bilmelerini elbette çok isterdim. Böylelikle saklanmadan, kaçmadan, yalanlara sığınmadan yaşadıklarınızı gönül ferahlığıyla paylaşabilir, fikir alabilir, onlardan destek görebilirdim. Ancak şunu da düşünüyorum. Heteroseksüel bir insan, en yakın arkadaşına ya da ailesine gidip ben heteroseksüelim deme gibi bir açılımı zorunlu görmüyorsa, ben de o halde zorunlu görmemeliyim. Her ikisi de birer cinsel yönelim. Evet, cinsel yönelimimizden dolayı yargılanıyor olsak da, itiraf etmemizi zorlayan, açılmayı mecbur kılan da yaşadıklarımızdır. Çok kere düşündüm annemle paylaşmayı. Sonra sonra açılmamaya karar verdim. Her yaptığımı söylüyorum, tek fark yaptıklarım sevdiğim bir insanla iken, anneme anlatış şeklim arkadaşımmış gibi. Sıfatlar değişiyor.


    Bundan bir iki ay önce abimin kafasına nereden estiyse, youtube'den lgbti videoları izlemiş. Birkaç gün geçince odama gelip, "sen lgbti misin?" dedi. Aslında güzel bir şanstı, dillendirebilirdim ancak henüz erkendi. Anlamamazlığa vurup, "o ne ki ya?" dedim. Sonra odamda çalışma masamda asılı olan "aşk örgütlenmektir" pankartını da gördü. Sonra anneme gidip, "kızın da bir şey var, haberin olsun," demiş. Bir daha da ne konuşuldu, ne de tekrar mevzusu açıldı. Benimle birlikte aynı cinsel yönelimine sahip birçok insan bu isteğin arzusunu taşıyor. Destek görmek, istenilmek, sahiplenilmek, arka çıkılmasını istiyor. En güzeli de bu zaten. Bir gün söyleyebilir miyim, bilmiyorum.


    Belki annem ölümün kucağından atlayıp tamamen sağlığına kavuştuğunda bunu paylaşabilirim.