Hikayede Valeria takma ismini kullanan kadın bugün 75 yaşında.
37 yıllık evliliği boyunca kocası ile sadece üç kez cinsel ilişkide bulunan kadın, kocası ölene kadar anlamıyor bunun nedenini.
Gençliğimde, 'bir erkek seninle vücudun için beraber olmuyorsa eğer, sana sen olduğun için değer veriyordur’ diye öğrettiler bize rahibeler' diye anlatıyor kadın.
Evliliğimizin ilk yıllarında kocam bana yaklaşmayınca, aklıma bir şey gelmemişti bu yüzden. Bana değer verdiğini düşündüm hatta.
Otuz yedi yıl birlikte yaşadım onunla ve o süre boyunca sadece üç kez cinsel ilişkide bulunduk. Tesadüf bu ya, her defasında hamile kaldım.
Yorganı kafamıza kadar çektikten sonra lambayı kapatırdı eşim ilişki sırasında. Uzun sürmezdi zaten. Üçüncü çocuktan sonra, bir daha da eli elime değmedi zaten.
Güzel bir adamdı kocam.
Çok çekici buluyordum onu, dokunsun istiyordum bana ama o her seferinde itiyordu beni. Bir keresinde sordum hatta.
Neden istemiyorsun, dedim ama cevap alamadım soruma.
Onu hiç çıplak görmedim, biliyor musunuz?
Banyonun kapısını herzaman kilitlerdi.
İnançlı bir katolik olmam arzularımı dizginlemeye yetmemişti ama bu konuda konuşmamayı öğretmişti.
Hafifmeşrep, ya da seks meraklısı zannederler korkusuyla kimseye açamadım derdimi. Ölene kadar, ona dokunamadan, aynı yatağı paylaştım kocamla.
Yatak odasına giden koridorun verdiği acı dayanılmaz olurdu bazı günler. Erkenden çıkardım bu yüzden odaya. O, gece yarısı gelirdi yatağa. Beni bir kez kollarına alsın diye çok geceler bekledim ama, almadı.
Beklemekle geçti yıllarım.
Başka birisi ile de köreltmek istemedim duygularımı. Onu istiyordum. İyi ve kötü günde onunla beraber olmak üzere Tanrı’nın önünde yemin etmiştim.
Evime, çocuklarıma, işime verdim kendimi sonra. Neyse ki onlar emeklerimin değerini bildiler.
İşimde de başarılıydım.
Eşim öldükten sonra, evliliğim sırasında göremediğim sinyalleri bir bir algılamaya başladım.
Evlenmeden önce, ‘iki yatak alırız’ demişti kocam bana. O zaman anlam verememiştim ama yine de kabul etmiştim isteğini. İki ayrı yatak ve tek bir çarşaf dış dünyaya bizi bir çift gösteriyordu ama gerçekte aynı evin içinde iki ayrı, iki yalnız insandık.
Öldükten birkaç hafta sonra, 2010 yılında, üç adam aradı beni. Kocamı yakından tanıdıklarını söyleyip başsağlığı dilediler. Üçünü de ayrı ayrı eve davet edip konuştum ve o konuşmalardan sonra herşey yerine oturdu.
Kızgınlıklarının, asabiyetinin, hüsranının, beni reddedişinin, suskunluğunun ve daha birçok şeyin nedenini o zaman anladım.
Herkesi ‘normal’ olduğuna ikna etmekle geçirmiş meğer hayatını. Vizite kartı benmişim.
Aptal de, salak de bana ama onun homoseksüel olduğunu aklımın ucundan bile geçirmemiştim.
Öğretmendi.
Homoseksüel olduğunu bilselerdi eğer, atarlardı onu işinden.
62 yaşındaydı kanser olduğunu öğrendiğinde. Bir sene sonra da öldü zaten. Ölüm döşeğinde bile bir şey söylemedi bana.
O üç adamla konuştuktan sonra acılarım biraz olsun hafifledi diyebilirim. Karanlık bir evliliğin azabından kurtulmuş, sorularıma cevap almıştım.
Mutsuzluğumuzun nedeni ben değilmişim meğer.
Bunu bilmek beni öyle özgürleştirmişti ki.
Yalansız yaşamanın nasıl bir şey olduğunu öğrendim sonra.
Özgürlüğe kavuştum kavuşmasına da, o kaybolan yılların acısı bir türlü çıkmıyor içimden. Eşim hem kendi hayatını, hem de benimkini mahvetti.
Ne o istediği gibi yaşayabildi, ne de ben.
Birbirimize o kadar yakın olmamıza rağmen, birbirimizin acılarından habersiz bir hayat yaşadık ve en çok ağırıma giden de bu. Ne kadar safmışım, diyorum kendi kendime bazen. Ama benim ne suçum vardı ki? Rahibeler bize öyle öğretmişlerdi.
Kafama sıkasım geliyor o yıllar aklıma geldikçe.
Yazık değil miydi bize?
...........Sırlarını öbür dünyaya götürmek zorunda bırakılan, oldukları gibi yaşama hakları ellerinden alınanlara hitaben, onların anısına…
Kaynak: T. Günce - lgbti.org Facebook..