Arthur adlı kullanıcının mesajları

    19. yüzyılın sonunda Fransa’da yetkililer her ne kadar haddi aşan materyallere ve etkinliklere zaman zaman baskın düzenleseler de, pornografiye ulaşmak kolaydı. Sınırları hiç kimse apaçık tarif etmediğinden bir kitap, resim veya oyunun suçlanıp suçlanmayacağı çoğu zaman şansa kalmıştı. Mahrem eşcinsel seks eskisi kadar sıkı bir yasağa tabi değildiyse de erkek eşcinselliğini sergilemek riskliydi. Eşcinsellik içeren müstehcen materyaller yayımlayanlara, eşcinsellerden daha fazla dava açılıyordu. “Lezbiyenlik” polis için bilhassa bezdiriciydi. Kadınlar özel izin olmadan halkın içinde erkek kıyafeti giyemiyorlardı.


    Fransız müzikholleri açık saçık sahneleriyle dile düşmüştü. 1907’de yazar Colette ve erkek kıyafeti giyen sevgilisi Morny Markizi, Moulin Rouge’da Rêve d’Egypte [Mısır Rüyası] adlı bir pantomim düzenlediler. Pantomimde erkek bir arkeolog dişi bir mumya keşfediyordu. Mumya ayartıcı bir şekilde sargılarından kurtulup şaşkına dönmüş kaşifi öpüyordu. İlk gösterimin ardından büyük gürültü koptu. Morny ailesinin baskısıyla Paris polisi iki kadının aynı şovu bir daha sergilemeleri halinde şovu yasaklama tehdidinde bulundu. Markiz, ailesinin taleplerine boyun eğdi ama ertesi gün Colette şova bir başka kadınla çıkınca şov yasaklandı. 1908’de yarı giyinik iki kadın Rêverie d’éther [Eter Zehirlenmesi] adında daha açık saçık bir performans sergilediler. Mahkeme, Moulin Rouge’un yöneticisine iki yüz frank para ve üç ay hapis cezası verdi. Performansçılar da “çıplak bedenlerini” teşhir etmek ve yargıcın deyişiyle, “en kaba, en aşırı, en tehlikeli zamparalığa ve heyecanlı tutkulara hitap etmek”ten para cezasına çarptırıldı.


    Yargıç zorlu bir mücadele veriyordu. Fransız halkı “heyecanlı tutkuları” uyandıracak her şeye açtı. Lezbiyen temalı halk gösterileri yasaklanabilirdi ama lezbiyenliği işleyen matbu materyal sıkıntısı çekilmiyordu. 1857’ye döndüğümüzde Baudelaire’in Lesbos ve Femmes damnées şiirleri sansürlendiğinde bu konuya edebiyatta pek değinilmemişti, ama yüzyılın sonunda lezbiyen temalı pornografi revaçtaydı. Bunun ticaretini önlemenin hiçbir yolu yoktu, dolayısıyla yetkililer yazarlarla yayıncıları oldukça keyfi temellerde dava ediyorlardı. Sözgelimi, yayıncısı 1889’da kitabın kapağına renk katmak isteyene dek, hafif erotik bir roman olan Zé’Böim (Sodom ve Gomora ile birlikte adı kötüye çıkmış beş şehirden biri) on iki yıldır sorunsuz yayımlanıyordu. Yeni kapakta bacakları ayrılmış bir kadının kasığında bir ışık parlıyordu. Bütün nüshalara el konuldu ve yazarla yayıncı cezalandırıldı. Kitabın sonraki kapağında kasıktaki ışığın yerini bir kedi resminin almasına rağmen yine ahlaksızlıkla suçlandı.


    Seks ve Ceza: Genel olarak bkz. Albert, “Books on Trial”, 119-39.

    MÖ 378’de Thebai ordusu “şahsi sevgiyle birbirine bağlanmış genç erkeklerin” oluşturduğu 150 çiftlik elit bir birim kurmuştu. Bu birim, ordunun meşhur askeri personelinin çekirdeğini oluşturuyor ve Kutsal Thebai Takımı diye anılıyordu. Buradaki “kutsal” tabiri büyük ihtimalle Platon’un Sempozyum kitabına dayanıyordu. Zira bu kitapta Platon, erkek sevgiliden yüce dost diye söz ediyordu. Plutarkhos ise Kutsal Takım’ın taktik gerekçelerle organize edildiğini şu sözlerle açıklar:


    Aynı kabileden veya aileden gelen erkekler tehlike gelip çattığında birbirlerine pek değer vermezler; ama sevgiye dayalı bir dostlukla yoğrulmuş bir takım asla dağılmaz ve yenilmez; âşıklar maşuklarının gözü önünde aşağılık duruma düşmekten utandıkları için birbirlerinin kurtuluşu uğruna seve seve tehlikeye atılırlar.


    Önce Thebai piyadeleri arasına yayılan sevgili-asker çiftleri, sonrasında korku duyulan tek bir birlik içinde kümelendi. Yenilmezdiler, ta ki Atinalı müttefikleriyle birlikte MÖ 338’de Chaeronea Savaşı’nda II. Philip ve oğlu İskender’le karşılaşana kadar. Atinalılar bozguna uğratılınca Thebai ordusu yalnız kaldı ve kuşatılarak mağlup edildi. Onca ölüme rağmen teslim olmayı reddeden askerler yok olana kadar savaştılar. Philip mağlup askerlerle alay etmek veya bedenlerine kötü muamelede bulunarak zaferinin tadını çıkarmak yerine onlara saygı duyar:


    Savaştan sonra Philip, kendi birliğine karşı savaşmış üç yüz kişinin birlikte ölü halde yattığı yere gelerek katledilenlere baktığında hayret etti ve onların sevgililerden oluşan bir takım olduğunu anlayınca gözyaşı döküp şöyle dedi:


    “Bu adamların alçakça bir şey yaptığını veya böyle bir şeye uğradığını sanan her kim olursa, ona yazıklar olsun.” Savaştan otuz sekiz yıl sonra Thebai halkı, Kutsal Takım’ın mezarlığına dev bir aslan heykeli dikti. Restore edilmiş heykel, onurları uğruna savaşmış son derece cesur -ve eşcinsel- askerlerin anıtı olarak hâlâ orada durmaktadır.


    Seks & Ceza: Aeschines, Against Timarchus, 133; Burg, Gay Warriors, 5; Plutarkhos, Life of Pelopidas.

    Justinian, Sodom’un eşcinsellik yüzünden yıkıldığı yolundaki hikayeyi doğru kabul etmişti. Ayrıca yönetimi sırasında Konstantino-polis’i sallayan depremler için de eşcinselliği sorumlu tutuyordu. İmparator, “erkeğe yakışmayan şehvetin düşmanı” olarak Tanrı’ya hizmet ettiği inancına sımsıkı bağlanmış olsa da eşcinsellik karşıtı girişimleri düpedüz ahlaksız ve feciydi. 18. yüzyıl tarihçisi Edward Gibbon şunları yazıyor:


    İnfazlarının acımasızlığı, geçerli sebeplerle izah edilemez. Her türlü adalet ilkesine karşı çıkılarak… günahkar bir uzvun kesilmesi veya keskin kamışların en hassas bölgelerin kanallarına, gözeneklerine sokulması suretiyle acı dolu bir ölüm infaz ediliyordu… Haysiyetsizlik ve ölüm cezası, çoğu zaman bir çocuk veya hizmetçinin şüpheli ve zayıf ifadesine dayandırılıyordu: [İmparatora karşı çıkan] zengin gençlerin ve [imparatoriçe] Theodora’nın düşmanlarının suçluluğu söz konusu olduğunda hakimler peşin hükümlüydü ve oğlancılık, suçlanamayacakların suçu olmuştu.


    Gördüğümüz gibi eski Yunan ve Roma, cinsel kategorilerini cinsiyete değil, aktif-pasif ikiliğine dayandırmıştır. Bir erkeğin başka erkeklerle seks yapması genellikle tali bir meseledir, önemli olan o erkeklerle tam olarak ne yapıldığıdır. Ne İncil ne de Justinian sonrası Batı hukuku sekse dair bu tür ayrımlar yapmıştır. Yaklaşık bin beş yüzyıl boyunca bütün eşcinseller sapkınlık ve patolojiyle ilişkilendirilecek ve eşcinseller hukuk yüzünden çok sıkıntı çekeceklerdir.


    1986 gibi yakın bir tarihte bile, ABD Yüksek Mahkemesi, Georgia eyaletinin “eşcinsel livata”[50] yasağını ele alırken, Thessalonikalı araba yarışçısına karşı kullanılan Roma yasasına başvurdu. Başyargıç Warren Burger söz konusu yasayı nefret uyandırıcı ve adaletsiz görmek yerine “bin yıllık ahlak öğretisinin” bir örneği olarak değerlendirdi. Burger, Roma yasasının eşcinselerin yarısını -aktif olanları- suçsuz saydığı gerçeğini göz ardı ettiği gibi, bu yasanın bir halk isyanını başlatıp binlerce insanın ölümüne yol açtığı ve imparatorluğun gücünü kalıcı şekilde zayıflattığı gerçeğine de değinmemişti.


    Hayat Justinian’dan sonraki asırlar boyunca, eşcinseller ve aslında seksten zevk alan herkes için çok daha kötüye gidecekti.


    Erıc Berkowıtz, Seks ve Ceza

    Askerler o gün en az yedi bin kişiyi katletti. Erkekler, kadınlar ve çocukların parçalanmış ölü bedenleri, Yunan güneşinin altında çürüsün diye stadyumun çevresine saçıldı. Bu dehşetengiz katliamın haberi çabuk yayıldı, şiddetli şok dalgası imparatorluğun her yanını sardı. Hıristiyan merhametine sahip biri olarak tanınan İmparator Theodosius pişmanlık içinde kıvranıyordu ama artık olan olmuştu.


    İmparator’un ruh halindeki değişimleri ve yaşadığı dayanılmaz kederi bilen Milan piskoposu Ambrose (daha sonra aziz olacaktı), Theodosius’u huzuruna kabul etmeyi reddetti. Bunun yerine ona, kendini aforoz edene veya kefaret ödeyene kadar komünyon ayininden -ve dolayısıyla kurtuluştan- mahrum bırakılacağı tehdidini içeren bir mektup gönderdi. “Eğer gelirseniz, kurban sunmaya cüret edemem,” diye yazıyordu. “Tek bir masumun kanı döküldükten sonra bile buna izin verilmemişken, bir sürü insanın kanı döküldükten sonra izin verilir mi? Sanmıyorum.”


    Şimdiye kadar hiçbir kilise görevlisi bir Roma imparatoru için kamusal ceza talep etme cesareti gösterememişti. Theodosius’un kendisine sunulanı kabul etmekten başka seçeneği yoktu. Canı tehlikedeydi. Eşsiz bir kendini aşağılama gösterisi içinde, “dünyanın efendisi, her zaman muzaffer, ebediyyen kutsal Augustus,” rütbelerini çıkararak Milan katedralinin soğuk taş zemininin üzerinde feryat figan ağladı. Sekiz ay sonra, Theodosius’un komünyon ayinine katılmasına izin verildi. İmparator canını ancak, kilise nezdinde kritik olan itibarını yitirme pahasına kurtarabildi.


    Ambrose çok geçmeden bu avantajını kullanıp Theodosius’u paganizmi bastırması için zorlayarak Roma’nın, Hıristiyanlık öncesi dinlere gösterdiği yapmacık hoşgörüsüne son verdi. Bir asırdan biraz daha uzun bir zaman sonra, eşcinsellik resmen Hıristiyan Tanrısı’na karşı suç sayılarak yasaklandı ve ihlal edenler ölümle cezalandırıldı. Taşralı bir araba yarışçısının tutuklanmasıyla başlayan hadise, sadece birkaç ay içinde Roma ve Hıristiyan tarihinde bir dönüm noktasına dönüştü. İsmi bilinmeyen araba yarışçısının kaderi de bilinmiyor ama kadim pagan dinleri gibi onun da mutlu günlerinin sayılı olduğunu tahmin etmek zor değil. O vakte dek rağbet görmeyen seks yasalarını yürürlüğe sokan Theodosius, imparatorluğu kiliseye tabi kıldı. Butherik’i dilim dilim eden kalabalık dindar değildi, ancak eşcinselliğin onları imparatoru ettiğinden çok daha az rahatsız ettiği -en azından oyunlar kadar önemli bir olay söz konusu olduğunda- açıktı.


    Her ne kadar Roma’daki güçlü kültürel normlar, uzun zamandan beri mevki sahibi erkeklerin yalnızca aktif cinsel rol almalarını öngörse de erkek erkeğe seks Roma dünyasında çoğunlukla yasaldı. Köleler, yurttaş olmayanlar ve fahişeler gibi diğer ayak takımından, pasif -kadın- rol üstlenmesi bekleniyordu. Seneca, kişinin cinsel pasiflik yüzünden erdemini yitirmesinin “özgür doğanlar için bir suç” ve “köleler için bir zorunluluk” olduğunu yazmıştı. Pasif roldeki erkek için kullanılan Latince ifade muliebria patitur, yani “kadın deneyimini yaşamak” idi. “Vir” (erkek) sözcüğü salt bedensel özelliklerle tanımlanmıyordu. Daha ziyade “erkek”, kadınların ve kölelerin kaderi olan cinsel hakaretlere asla maruz kalmayan Romalı yurttaş demekti.


    Yunan toplumunun kimi seçkin tabakalarında ergen bir oğlan, akıl hocalığı ve sosyal bağlantılar için seks hizmeti verdiği olgun bir adamla hassas bir ilişki kurabiliyorken, Roma’da durum bunun tam tersiydi. Genç erkek yurttaşların pasif konuma sokulmalarına asla izin verilmiyordu. Theodosius’tan önce eşcinsellikle ilgili birkaç yasadan biri, -işin içinde üst sınıf oğlanlar varsa- oğlancılığı yasaklıyordu. Genç erkek yurttaşlar, dokunulmaz olduklarını belirtmek için penis şeklinde tılsımlar takardı. Özgür delikanlıları sokakta takip etmek bile yasaktı.


    Romalı bir yurttaş “erkekliğini koruma yasasını” ihlal etmekle suçlanabiliyordu. MÖ 326’da bir yargıcın oğlu olan Titus Ventruius, iflas edip onunla seks yapmak isteyen bir adama satıldıktan sonra “borca karşılık kölelik uygulaması” kaldırıldı. Titus’u satın alan adam, artık bir köle olduğu için onu istediği gibi kullanabilirdi ama Titus direnerek adamı konsüllere ihbar edince adam hapse atıldı.[49]


    İki yüzyıl sonra, ünlü general ve konsül Gaius Marius’un ordu görevlisi olan yeğeni, sürekli tecavüz etmeye çalıştığı bir asker tarafından öldürüldü. Normal koşullarda askerin infaz edilmesi gerekirken, Marius onu onurlandırdı. Yeğeninin, askeri zevk için kullanma niyetini görmezden gelmesi, askerin bedeninin seks nesnesi olmasına yol açardı ve Marius buna izin veremezdi.


    Roma’da eşcinsellik (en azından pasif olanı) her zaman utanç verici olmasına rağmen Hıristiyan döneme kadar yasadışı değildi. Pasif eşcinsellik suçlamaları yaygın olmakla birlikte genellikle zararsız ithamlardı. Alay konusu olan kişi, özgür bir erkeği zorla alıkoymadığı sürece, büyük olasılıkla ağır cezadan kurtuluyordu. Roma iktidarının timsali ve Galya fatihi Julius Sezar’ın, Bitinya Kralı Nikomedes’i “arkasına aldığı” yaygın bir kanıydı. Hatta askerleri “Sezar Galyalılara fazla geldi ama Nikomedes de Sezar’a fazla geldi,” diye şarkı söylüyorlardı. Sezar bu hakareti savuşturdu. Yeğeni Octavian da (daha sonra Augustus denilecek) meşhur amcasının eşcinsel arzularına teslim olmakla suçlanıyordu; şüphesiz korkunç bir iddiaydı bu ama Octavian’ın kariyeri tehlikede değildi. Claudius hariç, Roma’nın ilk on beş imparatorunun hepsi erkeklerle seks yapmıştı.


    Alaya maruz kalma ihtimaline rağmen yönetici sınıftan erkekler, ya tedbiri elden bırakmadan kendi aralarında ya da açıkça fahişelerle ve kölelerle seks yapmaya devam ettiler. “Efendisinin tarlasını sürmek zorunda olan zavallı delikanlı, bizzat efendisini ‘sürmek’ zorunda kalan delikanlıdan daha az köleydi,” diyor Juvenalis. Üst sınıfın altındaki erkek yurttaşlardan kaç tanesinin bu görüşü paylaştığını bilmiyoruz. Quintilian, vasıfsız bir adamın mahkemede şöyle dediğini iddia diyor: “Siz zenginler evlenmezsiniz, oyuncaklarınız yeter size, sizin için kadın rolü oynayan şu oğlan köleleriniz.”


    Öte yandan 4. ve 5. yüzyıllarda Hıristiyanlığın büyüyen hakimiyetiyle beraber eşcinsellik hem yasadışı hem de utanç verici bir hale gelmişti. Paganizmle ilişkilendirilen erkek erkeğe seks, yoğun devlet baskısına maruz kalmıştı. Fenike’deki rahipler “Venüs diye tanınan menfur iblise” yenik düşüp “ismi lazım olmayan erkekler cinsiyetlerinin saygınlığını unuttuktan” sonra Konstantin, Fenike’deki tapınakları yıktı. Mısır’daki imparator daha da ileri giderek aynı suçlama üzerine bir grup rahibi infaz etti. Eşcinselliğe şiddetle karşı çıkan bir Hıristiyan senatörün etkisinde kalan Konstantin’in oğulları, Konstans ve II. Konstantinyus, 342’de tarihi bir kararname çıkardılar:


    Bir erkek kadınmış gibi çiftleşirse, erkeğe kendini sunan kadın ne arzulayabilir ki? Seks işlevini yitirdiğinde, bilinmemesi evla olan suç işlendiğinde, Venüs doğasını değiştirdiğinde, sevgi aranıp da bulunmadığında, o zaman yasaların devreye girmesini ve yasaların intikam kılıcıyla perçinlenmesini emrediyoruz. Bugün ve yarın, arsızlar öngörülen cezalara çarptırılsın diye.


    İfadeler örtük ama çoğu tarihçi şu noktada hemfikir ki, yasaların hedef aldığı “arsızlar” pasif eşcinsellerdi. Utancı ortadan kaldıracak olanın, en azından bir süreliğine, devletin intikam kılıcı olduğu da açıktı.


    Kırk sekiz yıl sonra 390’da Theodosius, Thessalonikalı araba yarışçısını kapana kıstıran bir yasa çıkardı. Bu yasaya göre Roma’nın intikam ateşi, “erkek bedenlerini… karşı cinse özgü eylemlere” teşvik eden herkesi yakıp kül edecekti. Burada da yasa retorik açıdan uzun ama ayrıntılar açısından kısaydı. Yine de şurası açıktı ki, Theodosius esasen erkek genelev işçilerini, yani yasanın apaçık belirttiği tek grubu hedef almıştı. İmparator, aktif eşcinsellerin de diri diri yakılmasını kastetmiş miydi? Muhtemelen hayır; zira burada da yasa, erkek bedeninin kadın bedeni gibi kullanılmasının doğal olmadığını vurguluyordu. Ne var ki, bu bile Butherik’in araba yarışçısını tutuklamasına ve farkında olmadan da olsa Aziz Ambrose’nin güç oyunlarının kıvılcımını ateşlemesine yetti.


    Bütün bu Hıristiyan ateşine rağmen, aktif eşcinselliğe karşı açık bir yasa 533 yılına kadar çıkmadı. O yıl Justinian, “doğanın tersine eylemlerde bulunanların” öldürülmesini emretti. Bundan böyle her türlü eşcinsellik Tanrı’ya karşı resmen bir suçtu. Roma’nın cezaları ilahi iradenin araçlarıydı sadece. Justinian bilhassa din adamları arasındaki eşcinselleri infaz etmeye başlamıştı çoktan. On yıldan uzun bir süre önce Justinian’ın zulmü artık taşradaki eşcinsel psikoposlara da ulaşmıştı. Birçoğu yakalanıp Konstantinopolis’e getirilerek işkenceden geçirilip hadım edilerek öldürüldü. Hadım ederek öldürme, eşcinselliğe verilen resmi cezalardan biri haline geldi.


    Erıc Berkowıtz, Seks ve Ceza

    Konstantin’den yaklaşık yarım asır sonra, MS 390’da ünlü bir at arabası yarışçısının diğer erkeklere olan eğilimi, Roma İmparatorlu-ğu’nu zayıflatıp imparatoru gözden düşürerek Katolik Kilisesi’nin siyasi gücünün pekişmesine neden olacaktı. Araba yarışçısının yarışları kazanmaktan başka bir şey yapması gerekmediği gibi cinsel zevkleri de alışılmadık türden değildi. Fakat yarışçının, Roma’nın ilk eşcinsellik karşıtı yasalarından biri doğrultusunda tutuklanmasına karşı çıkan halkın şiddetli tepkisi, imparatorluğu kasıp kavuran ve etkisi asırlarca sürecek bir dizi kanlı isyanı tetikledi.


    Antik dünyada öteden beri yaygın olan erkek erkeğe seks, Yunan şehri Thessalonika’yı denetleyen Got garnizonu ve özellikle de komutanları Butherik’e ters geliyordu. Hıristiyanlık merkezli yasa, askerlere yerel uygulamalara müdahele yetkisi vermişti. Kadınsı olduğu tahmin edilen araba yarışçısına karşı yapılan suçlamanın mahiyeti tam olarak belli değil. Sebep ne olursa olsun, bu suçlamalar hipodromun yüz bin seyircisini gözde yarışçıdan yoksun bıraktı. Halkın araba yarışçısının oyunlara katılması için Butherik’e yaptığı başvuru reddedildi. Kahramanından mahrum kalan halk, sayıca az olan Got barbarları ve Thessalonikalılara karşı besledikleri derin nefretle meydanlarda öfkeden köpürdüler.


    Halk, Butherik’in vücudunu parçalayarak kalıntılarını şehrin dört bir yanına saçtı. Önce isyan, ardından da gözde generallerinden birinin linç edildiği haberi, İtalya’da bulunan İmparator Theodosius’u öfkelendirmeye yetmişti; gaddarca intikam alınmasını emretti. Sonraki Thessalonika oyunlarının başlamasından hemen önce takviye edilen garnizon, hipodromun kapılarını kapatarak imparatorun emrini yerine getirmek için içeri girdi. Askerler bir günlük eğlence için oraya gelmiş insanlar arasında isyandan kimlerin sorumlu olduğuna bakma zahmetine girmediler. Bir Romalı tarihçinin anlattığı gibi “istinasız herkes, hasat zamanında kesilen ekinler gibi doğrandı”.


    Katliamdan geriye kalan yürek parçalayıcı bir hikayeye göre, iki oğlunu oyunlara getirmiş bir tüccar, askerlere kendisini öldürüp çocuklarının hayatını bağışlamaları için yalvarır. Gotlar, çocuklardan birinin hayatını bağışlamayı kabul eder, ama hangisi olacağını seçmeyi tüccara bırakırlar. “Feryat figan ağlayan baba oğullarına bakıp aynı ölçüde çok sevdiği iki oğlu arasında tercih yapamadığı için çocuklarının katledilmesini çaresizce izlemek zorunda kalır.”


    Erıc Berkowıtz, Seks ve Ceza

    Ortaçağa gelindiğinde “livata” (sodomi) sözcüğü yalnızca erkek erkeğe seksi değil, ayrıca listesi sürekli değişen başka yasak cinsel eylemleri de içeriyordu. Zaman zaman lezbiyen seks tanıma dahil ediliyordu ve elbette yasa koyucular lezbiyenliği de Sodom ve Gomora’nın varsayılan sapkınlığına bağlıyorlardı. Bu şehirlerin kadınları için “şehvetin anaları” denilir ve erkeklerle tatmin olamadıkları için diğer kadınlara yöneldikleri düşünülürdü. Livata her yerde farklı tanımlanırken, Tanrı’nın bu iki şehre yönelik gazabı, livata yaşayanların olası en acımasız yöntemlerle cezalandırılmasının ispatı olarak düşünülüyordu. 1407’de Venedik’i yöneten Onluk Konsey şöyle diyordu: “Tanrımızın livata günahından ne kadar tiksindiği herkesin malumudur, zira nihai hükmüyle onların [livatacıların] yaşadığı şehirleri ve içinde bulundukları halkları yıkıp harap etmiştir.”


    Sodom ve Gomora miti, İngiltere’nin en önemli hukuk otoritesi William Blackstone tarafından da benimsendi. Blackstone 18. yüzyılda şöyle bir yorum yapmıştı: “Doğaya karşı rezilce suç” öylesine tiksinç bir ayıp ki, “Hıristiyanlar arasında adı anılmamalı” ve ölümle cezalandırılmalıdır; zira Tanrı “cehennem ateşiyle iki şehri helak ederek,” tepkisini göstermiştir. Modern Amerikan mahkemeleri de hikayeyi hakikat diye benimsemeye hazırdı. 1966 tarihli bir livata davasına bakan Alabama mahkemesi şunu kaydeder: “Bu suçun ortaya çıktığı kadim Sodom ve sakinlerinin yaşadığı ilkel dehşeti hatırlamadan bu kayıtta yer alan tiksinç olgular üzerine düşünemeyiz.” 1968’de Kuzey Caroline Yüksek Mahkemesi bir adama karşı yöneltilen eşcinsel seks yaptığıyla ilgili suçlamaları değerlendirirken, “bu eylemin yaygın olduğu Sodom ve Gomora şehirlerinin cehennem ateşiyle helak edilmesiyle ilgili kutsal kitaptaki ünlü hikaye”ye atıfta bulunur. Söz konusu şehirlerin nasıl yıkıldığına dair şüpheler artık gün yüzüne çıkmıştı elbette; ama hâlâ livata “fiilinin” Tanrı’nın gazabının sebebi olduğuna kesinkes inanılıyordu.


    Seks hukukunun en güçlü hikayelerinin birinde “iyi adam” olarak yer alan Lut, aslında üçkağıtçı bir karakterdi. Bakire kızlarının ırzına geçilmesini teklif etmesi, kadim standartlara göre bile önceliklerin fena halde yanlış sıralandığını gösteriyordu. Ama şimdi bunların hiçbirinin önemi yok. Zira en azından iki bin yıldan beri Sodom ve Gomora hikayesi yasa koyucuların eşcinsel sekse karşı canavarca bir tavır takınmasını haklılaştırmaya yetmiştir. Yahudi hukuku Hıristiyan ahlakının mihenk taşı olmasaydı, Ova Şehirleri söylencesi eşcinsellik karşıtı küçük bir Yakındoğu diniyle sınırlı kalacaktı. Ama işler böyle yürümedi. Kadim İbranilerin eşcinsellik karşıtı takıntıları nesiller boyunca hoşgörüsüzlüğün temelini oluşturdu.


    Fakat bu olmadan önce Akdeniz’e hakim olacak birtakım kültürel gelenekler, Batı kültürünü şekillendirmede erken Yahudilik kadar etkili olacaktı. Filistin sularının tam karşısında Yunanlar, Tanrı veya İbrani hukukuyla ilgisi olmayan bir takım faraziyeler doğrultusunda kendilerini organize ediyorlardı. Hiç kimse Yunan sanatının ve kültürünün zirvenin eşiğine ulaştığını reddedemezdi ama çok az Yunan böyle şeylere kafa yoruyordu. Çoğu Yunan günü kurtarma derdindeydi ve pek fazla bilinmeyen Yunan tutkusuyla ilgileniyordu: davalar. Yunan hukuku binlerce kişinin katılımıyla halkın ortasında icra ediliyordu. Yunanların en sevdiği şey, iyi bir seks davasıydı.


    Erıc Berkowıtz, Seks ve Ceza

    En azından teoride, kocaların eşlerine sadık olmasını istemeleri dışında, İbraniler de zinaya komşuları gibi yaklaşıyordu. Öte yandan yaşadıkları yerde eskiden olmayan yeni bir cinsel “nefretin” tohumlarını kendi yordamlarınca ektiler. Nitekim Tevrat, erkekler arasındaki anal seksi en adi suç sayıyor ve cezasını taşlanarak öldürülmek olarak tayin ediyordu. “Bir kadınla yatar gibi erkekle yatmayın; zira bu iğrençtir,” diye buyurur Levililer. “Akan kanlarından kendileri sorumlu olacak.” Öte yandan uygarlığın başlangıcından itibaren “birlikte olan” erkeklerin olduğuna şüphe yoktu. Ama bunu yaparak hayatlarını ilk kez tehlikeye atıyorlardı.


    Dicle-Fırat havzasının büyük bir kısmında bin yıldan uzun zamandır toplumsal düzeni tesis etmiş olan Hammurabi yasaları, eşcinsellik hakkında bir şey söylemiyordu. Eshunna ve Mısır yasaları da bu konuda sessiz kalmıştı. Hititler baba-oğul ilişkilerini yasaklamıştı, ama bu enseste karşı genel bir kuralın parçasıydı. Asurlular bir adamın kendisini tekrar başka adamlara sunmasının utanç verici olduğunu düşünüyorlardı ve erkeklerin aynı sosyal sınıftan erkeklere tecavüz etmesini yasaklamışlardı. Buna karşın İbraniler, ayrım ve istisna gözetmiyordu. Nitekim erkekler arasında cinsel ilişki kim aktif kim pasif olursa olsun yasaktı. Yahudi Tanrısı bundan öylesine nefret ediyordu ki, bunu göstermek için Sodom ve Gomora şehirlerini helak etmişti.


    Bu hikayeden (ve can alıcı noktası: hikaye doğru değil) önce, İbranilerin neden böyle bir tutum takındıklarına kısaca bir göz atalım. Daha önce gördüğümüz gibi kadim Yahudiler, manevi dile tercüme ettikleri bir fiziksel savunmasızlık duygusuyla maluldüler. Katı cinsel sınırlar çizen Yahudiler beden siyasetini büyütmeye çalışıyorlardı. Erkeklerle seks yapan erkekler, hemcinslerini, hayvanlarla seks gibi çocuk vermeyen cinsel faaliyetlerde kadınların “alıcı” rollerine büründürerek sınırları bulanıklaştırıyorlardı. Kocalar ve eşleri daha fazla İbrani dünyaya getirdikleri sürece İbraniler arasında cinsel haz asla yasaklanmamıştır. Buna karşın sırf erotik haz için birleşildiğinde veya gayrimeşru çocukla sonuçlanan cinsel ilişki kurulduğunda (zina ve ensestte olduğu gibi), bir bütün olarak İsrail milleti zayıflıyordu. Tanrı Yahudileri helak etmekle tehdit etmişti: Eğer kendilerini içten güçsüz bırakırlarsa, dışarıdan mahva uğratılacaklardı.


    Bu bağlamda kutsal kitaptaki eşcinsellik karşıtı yasalar aynı zamanda dış politikanın araçlarıydı. Sırf Yahudilerin komşuları erkek erkeğe sekse izin verdiği için bu tarz seks (kutsal kitaplar lezbiyen ilişkileri göz ardı eder) yasaklanmıştı. Nasıl ki, bölgede hayvanlarla seks yaygındı, aynı şekilde hemcinslerle ilişkiye yönelik de yumuşak bir tavır takınılmıştı. Tanrı buyruğuna dayanarak, Yahudi olmayan diğer toplumlarda “yapılanları yapmamak” Yahudilerin misyonu olduğundan, eşcinsel seks Yahudilerin onları reddederek kendilerini tanımladıkları “kerih yabancı” uygulamalardan sadece biriydi. Eğer İbranilerin düşmanları eşcinselliğe izin verdiyse, Yahudi hukukunun onu yasaklaması kaçınılmazdı.


    Levililer kitabının Musa’ya doğrudan inen Tanrı kelamı olduğu sanıldığından, eşcinsel seksten dolayı helak etme tehditleri deyim yerindeyse hakikat olarak kabul ediliyordu. Ama basit bir yasa insanların davranışlarını değiştirmeye çoğu zaman yetmez. Mesele, Tanrı’nın tehdidini yerine getirişine dair dehşetengiz bir örnek vermenin gerekli olduğudur. Gariptir ki, Tevrat böyle örnekler vermez. Anekdotlar, alegoriler ve tekrarlarla dolu bir kitapta eşcinsellik konusu nispeten kuru bir dille ve sadece iki kez dile getirilir. Açığı kapatmak için sonraki dönemlerde gelen bazı âlimler Sodom ve Gomora şehirlerinin helak olması hakkındaki eski Tekvin hikayesini yeniden yorumlarlar. Bu çaba en hafif ifadeyle zorlamadır (çünkü bu şehirlerden ne birinin ne de ötekinin eşcinsel seksin yatağı olduğuna dair bir kanıt yoktur) ama sonunda başarılı olur. Lanetlenmiş bu iki şehrin hikayesi, eşcinsellik karşıtı önyargıyı yaymak için başvurulan en yaygın tarihsel mite dönüşmüştür.


    İbrahim’im yeğeni Lut, Gomora’yla birlikte “Ovanın Şehirleri” diye bilinen Sodom şehrinin bir sakiniydi. Şehirlerin sapkınlığıyla ilgili haberler Tanrı’ya ulaşınca, Tanrı yabancı seyyah kılığındaki iki meleğini inceleme yapmaları için şehre göndermiş. Lut, meleklere gece konaklamalarını teklif etmiş ama bu durum şehir ahalisini rahatsız etmiş. Melekler geceleyin bir köşeye çekilmeden önce bir güruh insan Lut’un evinin dışında toplanmışlar. “Belki tanıyoruzdur,” diye seyyahları görmek istemişler. Lut’un bu isteği geri çevirmesi kalabalığın öfkesini arttırmış. Buraya kadarki hikayenin kilit noktası “tanımak” sözcüğüdür (özgün İbrani metinde ve’nida’ah diye geçer). Çoğu âlimin savunduğu gibi bu sözcük basitçe “tanışık olmak” anlamına mı gelmektedir? Yoksa doğrudan seksi mi ima etmektedir? Şehir ahalisi sadece ziyaretçileri görmek mi, yoksa onlara tecavüz mü etmek istemektedir? Bu sorulara cevap vermek imkansız, özellikle Lut’un verdiği karşılığı düşünürsek: “Hiçbir zaman bir erkekle yatmamış iki kızım var. Onları size getireyim ve onlara istediğinizi yapın. Fakat bu adamlara hiçbir şey yapmayın, çünkü onlar benim çatımın altına sığındılar.” Kalabalık Lut’un kızlarının ırzına geçme derdinde değildi, onun misafirlerini “tanımak” istiyorlardı. Lut’un kapısını kırmak için ileri atıldıklarında melekler hepsini kör etti. Ertesi sabah Lut ailesiyle birlikte orayı terk etti ve Tanrı gökten cehennem ateşi yağdırarak Sodom ve Gomora şehirlerini sonsuza dek helak etti.


    Sodomlu güruhun suçunun yabancılara misafirperverlik göstermek âdetini çiğnemeleri olduğu yolunda genel bir fikir birliği mevcuttur günümüzde. Lut evine aldığı iki meleği himaye ederek Bronz Devri’nde yaşayan edepli herhangi bir Yakındoğulu ev sahibinin yapacağı şeyi yapmıştır. Kalabalığın, yabancıları azgınca “tanıma” isteğine (onları bedensel olarak tanıma niyetleri olmasa bile) karşılık, kılık değiştirmiş melekler tarafından kabalıktan çok daha feci bir tepkiyle karşılaşmışlardır. Ama hakikat bunun iyi bir hikaye olmasını engellemediği gibi insanların bu hikayeyi eşcinselliğe dair eğitici bir hikaye haline getirmeleri de uzun zaman almamıştır. Bunu ilk kez bizzat Yahudiler, MS 1. yüzyılda Yunanlar ve Romalılar arasında her türlü eşcinsel seksin yaşandığını görüp dehşete kapıldıklarında yaptılar. Yeniden yorumlanan hikaye çok geçmeden Hıristiyan kilisesi tarafından benimsenir ve daha sonra tarihin en tehlikeli eşcinsellik-karşıtı yasalarının temeli olur. Henüz MS 6. yüzyılda, Hıristiyan Bizans İmparatoru Justinian, Sodom ve Gomora’yı eşcinselleri infaz edişinin sebebi olarak göstermişti. Justinian’ın yasalarından biri şöyle der: “Bu suçlar yüzünden kıtlık, depremler ve salgın hastalıklar vuku bulmaktadır.”


    Erıc Berkowıtz, Seks ve Ceza