Nitarum adlı kullanıcının mesajları

    Platonik bir aşk yaşıyorsanız birden fazla kişiye aşık olabilirsiniz ancak aşkınız karşılık bulmuşsa samimiyet, güven, dürüstlük sınırları içerisinde yaşanan bir birlikteliğe dönüşmüş olur. Birbirine aşık iki birey artık tek vücut olmuştur. Bu sınırların ötesine geçmek hedonizime kayar ve ahlaki açıdan iffetsizlik doğurur. Biseksüel dahi olsanız ilişkinizin poligamik olmaması ve mevcut sınırlarını koruması gerekir. Kısacası nerde çokluk orda bokluktur yani AIDS'in en sevdiği şey! İnsan tabiatı doyumsuzdur ve eşcinsellerin günümüz toplumlarında aşağılanması, dışlanması, hor görülmesi ve kullanılması bu doyumsuzluğun farklı cinsel kimlik ve yönelimde olan taraflarınca kötüye kullanılması sonucu olmuştur. Örneğin "iffetli/namuslu biri" lafını duyabilirsiniz ancak "iffetli/namuslu bir eşcinsel" lafı kültüre yabancı kalmış ve literatür argoya bırakılmıştır.

    Dördünce bölüm Enbiya suresinde ve iki ayet:







    “Lut’a bilgi ve bilgelik verdik. Onu çirkeflikler işleyen o beldeden kurtardık. Doğrusu onlar çok kötü bir güruhtu, yoldan çıkmışlardı. Lut’u sevgi ve merhametle kuşattık. Çünkü o iyilik, güzellik ve doğruluk timsali birisiydi.” (Enbiya 78).







    Görüldüğü gibi burada da kavmin ileri gelenleri için pislik (rics), çirkef (habâis), kötü (sûe) ve yoldan çıkmış (fâsık) tabirleri kullanılıyor. Peygamber de içinde yaşadığı Mekke ileri gelenlerini pislik, çirkef ve kötülüklerinden işte böyle kurtulacaktır denmek isteniyor.







    ***







    Beşinci bölüm Mekke döneminin sonlarında gelen Ankebut suresinde:







    “Lut bir zamanlar kavmine “Siz gerçekten çok kötü bir iş yapıyorsunuz. Sizden önce kimse bunu yapmamıştı” diye seslendi. Devamla “Siz hala erkeklere musallat olacak, yol kesecek, meclislerinizde türlü kötülükler işleyip duracak mısınız?” dediği zaman güruhun cevabı “Eğer söylediklerin doğruysa getir bize şu Allah’ın azabını da görelim” demekten başka bir şey olmadı. Lut: “Ey Rabbim! Yozlaşmış ve kokuşmuş şu güruha karşı bana yardım et” dedi. Elçilerimiz İbrahim’e müjde ile vardıklarında “Haberin olsun, biz bu yerdeki güruhu helâk edeceğiz, zulümleri ayyuka[7] çıktı” dediler.[8] İbrahim: “Orada Lut var ama” dedi. Onlar: “Orada kimin bulunduğunu pekâlâ biliriz. Merak etme, onu ve ailesini kurtaracağız. Ancak karısı kurtulamayacak” dediler. Elçilerimiz Lut’a gelince onlar adına üzüldü ve telaşlandı. Onlar da “Korkma ve üzülme seni ve aileni kurtaracağız ancak karın kurtulamayacak” dediler. Biz bu yerdeki güruha yaptıkları kötülükleri işler dururlarken gökten pislik indireceğiz. Dikkat edin! Biz aklını kullanacak bir topluluk için orada bir ibret tablosu bıraktık.[9] (Ankebut; 28-35)







    Görüldüğü gibi bu bölümde hicret zamanı iyice yaklaştığı için azap, helak ve “geride kalanların” ne olacağı anlatılıyor. Erkeklere musallat olan adamların kim olduğuna dair de biraz daha ayrıntı veriliyor. Bunlar fuhuşa gelen (te’tune’l-fâhişe), bunun için erkek/oğlan arayan (te’tune’l-ricâl) ve amacına ulaşmak için de yol kesen (tegtaûne’s-sebil) ve bunları has bahçelerine/eğlence meclislerine getiren (te’tune fî nâdiye) tiplerdir. Kim oldukları gayet açık değil mi?







    Ayette geçen “te’tune” ifadesi defalarca kullanılıyor. “Gelmek” (etâ) kökünden gelen bu kelime gelmek, aramak, getirmek, musallat olmak gibi sonucu başkasını etkileyen aktif/saldırgan/agresif bir çabayı ifade ediyor.







    ***







    Altıncı bölüm Mekke dönemin iyice sonlarında gelen Neml suresinde:







    “Lut’a da peygamberlik verdik. Bir zamanlar halkına şöyle demişti: “Siz, göz göre göre fuhuşa nasıl geliyorsunuz? Kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi geliyorsunuz? Açıkçası siz arzularına uyan inatçı bir güruhsunuz.” Buna güruhun cevabı “Şu Lut ve taraftarlarını ülkenizden kovun. Kendileri çok temiz insanlar ya!” demekten başka bir şey olmadı. Bunun üzerine Lut’u ve beraberindekileri kurtardık. Ancak karısının geride kalanlar arasında olmasını uygun gördük. Onların üzerine öyle bir şey yağdırdık ki, bir görseydin, uyarılıp durdukları halde aldırış etmeyenlerin üzerlerine yağan ne berbat bir şeydi! (Neml: 54-58)







    Lut kıssası anlatılırken kullanılan fuhuş, habâis, seyyiât, fısk, zulüm, cehl, musrif, rics gibi tabirler başka peygamberler anlatılırken de kullanılır. Lut kıssasında ek olarak “Kadınları bırakıp erkeklere gelmek” tabiri geçer.







    Öyle anlaşılıyor ki Lut kavminin ileri gelenlerinin tıpkı eski Fars, Emevi, Abbasi, Osmanlı’da olduğu gibi ayş u tarab (işret, eğlence, şarap, oğlan) meclisleri vardı. Burada türlü eğlenceler düzenleniyordu. Oğlancılık tabir edilen iş de, bu nadiyelerin/meclislerin vazgeçilmeziydi.







    Şurası unutulmamalı ki Kur’an’ın fuhuş, şarap, oğlancılık, kumar, ziyneti (zenginlik) gösterme, altını biriktirme gibi işlere karşı çıkmasının kökünde yatan esas sebep sınıfsaldır. Çünkü bunlar genellikle sömürücü üst sınıfların işret meclislerinin vazgeçilmezlerindendi. Buradan bunları alt sınıflar işlerce caizdir anlamı tabiî ki çıkmaz. Ama bunlar tarih boyunca hep sarayların olmazsa olmazları olduğu herkesin malumudur.







    Lut kavminde nasıl bir şeyin olduğunu anlamak isteyenler, Halil İnalcık’ın Has Bağçe’de Ayş u Tarab kitabını okumalıdır. Aynısının Osmanlı versiyonunu görecekler. Keza Evliya Çelebi 17.yüzyıl Osmanlı’sında eşcinsellerin (hizyân) esnaftan sayıldığını ve başlarında subaşılarıyla padişahın önünden 500 kişilik bir gurup halinde resmigeçit yaptıklarını seyahatnamesinde anlatır.







    ***







    Sonuç olarak Lut kıssasının esas konusu zorbalık ve zulümdür. Nitekim “Onlar çok zalimlik ettiler” deniyor. Zulüm hak yemek demektir. Bir yerde zulüm olması için dayatma, baskı, yasaklama, engelleme, yol kesme, ev basma, vurma, öldürme, çalma vs. olması gerekir. Lut kavminin ileri gelenleri bütün bunları yapıyordu. Ayetler hep onu anlatıyor. Oğlancılık kavmin ileri gelenlerinin yaptıklarından sadece birisiydi. Helak olmalarının sebebi bunu dayatmaları, zorla herkesi kendi heva ve heveslerinin nesnesi haline getirmeye kalkmalarıydı.


    Kur’an tüm cinslere, cinsel kimliklere hitaben “zulüm” kavramını ortak bir günah olarak adlediyor. Dayatma, baskı, yasaklama, engelleme, yol kesme, ev basma, vurma, öldürme, çalma vs. gibi eylemleri tüm cinsel kimlikler ve yönelimler için kendi cinsiyetlerinden bağımsız olarak yasaklıyor. Adeleti gözeterek tüm cinsel kimliklere eşit mesafede duruyor. Bir cinsiyet kimliğini diğer bir cinsiyet kimliğinden üstün tutmuyor. Tıpkı kısır olmayan birini/bir çifti, kısır olan birinden/bir çiftten üstün tutmadığı gibi. Demek ki üreme işlevi bile Allah katında üstünlük arzeden bir konu değil! Üstünlük sadece takva yani samimiyet ve kötülükten sakınma iledir. Cinsel ve duygusal bağ kurdukları cinsiyete karşı sadakati, bağlılığı, nişanı, sözü, erdemi, namusu, ırzı, iffeti ve sorumluluğu kaybetmemelerini istiyor ve insanların cinsel yönelim ve kimliğinden bağımsız olarak ilişkilerindeki bu derin duygularına ve fiziksel bedenlerine yapılabilecek tüm zulüm tiplerini lanetliyor. Doymayan nefsin çok eşliliğini ve zinasını yasaklıyor. Dışarıdan bakıldığında çok eşliliğin ve zinanın AIDS gibi salgın hastalıkların mevcudiyeti açısından Allah'ın tüm çoklu cinsi münasebet ve birliktelikler için fiziksel evrende koyduğu bir sınır ve bir hikmet olarak düşünülebilir. Bilimsel açıdan eşcinsellik bir tercih meselesi değildir ancak Lut kavminde bu durum çeşitli dini, siyasi ve kültürel yozlaşmalar sonucu hedonistik tercihler olarak karşımıza çıkmaktadır. Lut kavmi örneği göstermiştir ki insanların doğuştan gelen içgüdüsel süreçleri farklı olsada bu süreçlerin davranışa dönüşme biçimleri de farklı ve kötü olabilmektedir. Görülmektedir ki Allah, bio-psiko-sosyal bir varlık olan insanoğlunun cinsel kimliklerine değil onun bu kimlikleri ile sergiledikleri ahlaki erdemlere ve davranışlara dikkat çekmektedir. Kişinin beden-ruh bütünlüğünün ve sağlığının korunması açısından "cinsel kimliği" gelenekselci İslam hukukunda yapılanın aksine sadece "biyolojik" açıdan değil "psiko-sosyal" açıdan da ele almakta, kucaklamakta ve çözümler sunmaktadır. Nitekim günümüze kadar hastalık olarak görülen bu olgunun tedavisi için gerçekleştirilen tüm rehabilitasyon ve terapiler ya başarısız olmuş yada bireyleri maddi ve manevi zarara uğratmıştır, hatta kişileri intihara kadar sürüklemiştir. Oysa Allah için başta insanoğlu olmak üzere yarattığı tüm canlılar değerlidir ve biriciktir. Haksız yere cana kıyılmaması emredilmiştir. Bu durum tüm hünsa (hermafrodit/çift cinsiyetli) canlılar için de geçerlidir. Hz.Meryem bu ilahi korumaya dahil ve örnektir. Tüm insanlar cinsiyet kimliklerinden bağımsız olarak mükerremdir, saygı, değer ve onura layıktır tıpkı derilerinin, gözlerinin, saçlarının, şekil ve biçimlerinden dolayı bağımsız oldukları ve ayrı bir kefeye koyulmadıkları gibi...

    Kur'anda ise Lut Kıssası Sn R.İhsan Eliaçığın tercümesi ve yorumuyla şöyle geçmektedir;

    Lut kıssası ile ilgili anlatı Kur’an’da ilk olarak Kamer suresinde geçer. Kamer suresinin temel özelliği geçmiş çağlara ait yıkılış sahneleri ile dolu olmasıdır. Daha önce tufan, kasırga, çığlık/sayha ile yıkılanlar sıralandıktan sonra şöyle denir:



    “Lu
    t kavmi de uyarılara kulak asmayıp, yalan bütün bunlar dedi. Biz de başlarına taş yağdırdık. Sadece Lut’la beraber olanları bir seher vakti kurtardık. Tarafımızdan bir nimet olarak… İşte şükredene böyle karşılık veririz. Aslında Lut onları tutup yakalamamız konusunda uyarıp durmuştu. Fakat uyarılara hep kuşkuyla yaklaştılar. Gelen misafirlerini tacize kalkıştılar. Biz de onları böyle körkütük bir halde bırakarak “Uyarılarıma kulak asmamaya karşılık tadın bakalım azabımı” dedik. Nitekim olan oldu ve azap kendilerini bir sabah yakalayıverdi. Uyarılarıma kulak asmamaya karşılık tadın bakalım azabımı! Açın kulağınızı! Kur’an’ı düşünmek için kolaylaştırdık, yok mu düşünen?” (Kamer; 33-40).



    Görüldüğü gibi Nuh (tufan), Ad (kasırga) ve Semud (çığlık/sayha) anlatıldıktan sonra Lut’un kavmi anlatılıyor. Onların da “gökten yağan taş” ile azaba uğradıkları haber veriliyor. Burada Lut’un anlatılmasından maksat, ayrıntıya girilmeyişinden de anlaşılacağı gibi saldırganlık ve zorbalığın örneklendirilmesidir. Şimdilik ne yaptıklarına girilmiyor. Bu aşamada önemli olan Salih’in devesinin “boğazlanması” gibi “saldırı ve tecavüz” karakterinin deşifre edilmesidir. Çünkü buna benzer, isteklerini başkalarına zorla dayatan bir bir güruh Mekke’de hüküm sürmekteydi. Ve onlarda bir gün böyle yıkılacaktır denmek isteniyor.



    Bunlar, tâ ilk surede Alak’ta hayır (kella) ile başlayan ilk itiraz, tuğyan ve hegemonyanın örnekleridir: Mülk hegemonyaya yönelir! Zenginliği kendine yeterli gören (mustağni) yasakçılığa/tecavüze/boğazlamaya yönelir!



    Yukarıdaki “Misafirlerinden murad almaya kalkıştılar. Biz de gözlerini siliverdik. Tadın azabımı ve uyarılarımı” ayetinde geçen [râvedû] irade etmek, kararlı istek manasında olup bu bağlamda Türkçede “cinsel taciz” dediğimiz anlamda kullanılmaktadır. Çünkü buradaki irade etme eşcinsel ilişki talebi ile ilgili olduğu için “taciz” kelimesi uygun düşmektedir. Keza ayette geçen “gözlerini sildik” [tamasnâ a’yunehum] ifadesi deyim anlamında olup Türkçede “defterden silme” sözünü çağrıştırır. Yani; “Şehvetten kudurmuş, gözleri artık hiçbir şey göremez hale gelmiş, zıvanadan çıkmış bu güruhu, ‘Allah belânızı versin’ deyip böyle körkütük bir halde bıraktık.” denmek isteniyor…



    ***



    İkinci bölüm Hud suresinde:



    “Elçilerimiz gelince, Lut onlar adına kaygılandı, telaşlandı ve: “Bu çok zor bir gün.” dedi. Kavminden kimileri koşarak ona geldi. Zaten bunlar, önceden beri böyle kötü işler yapmaktaydılar. Lut: “Ey kavmim! İşte kızlarım. Onlar sizin için daha temiz. Sakının da misafirlerimin yanında beni rezil etmeyin. İçinizde hiç mi aklı başında bir adam yok?” dedi. Onlar: “Bırak şimdi, bizim kızlarında gözümüz olmadığını biliyorsun. Ne istediğimizi gayet iyi biliyorsun.” dediler. Lût: “Keşke, size karşı koyacak gücüm kuvvetim olsaydı.” diye hayıflandı. “Ya da bana arka çıkacak sağlam bir dayanak.” dedi. Elçiler: “Ey Lut! Emin ol biz Rabbinin elçileriyiz; onlar sana ihtimal yok el uzatamazlar. Aileni de yanına alarak gidin buralardan, arkanıza bile bakmayın. Ancak şu eşin hariç, çünkü onların başına gelecek olan, onun da başına gelecek. Haberin olsun. Onlar için belirlenmiş vakit sabahtır, zaten sabah da yakın değil mi?” dediler. Nihayet emrimiz vaki olunca, o şehirlerin altını üstüne getirdik ve üzerlerine sert taşlar yağdırdık. Rabbinin katında hazırlanıp işaretlenmiş taşlar... Öyle ki bu taşlar, her zâlime hiç de uzak değildir.”(Hud; 78-82)



    Görüldüğü gibi kıssanın burada geçmesinin sebebi, peygamberin sığınacak bir dayanak aradığı, zorbalık karşısında çaresiz kaldığı yıllara denk gelmesidir. Bu nedenle Lut’un da benzer bir dayatma ve çaresizlik içinde kaldığı hatırlatılmakta ve destekleyici sözler söylenerek, Allah’ın yardımının yakın olduğu belirtilmektedir.



    Yukarıdaki bölüm zorbalığa karşı çaresizlik sahnesi. Kapıya dayanmış adamlar gelen misafiri istemekte, Lut ise adeta yalvararak beni rezil etmeyin, yapmayın etmeyin demektedir. “Ahh gücüm kuvvetim olsaydı” diye iç geçirmektedir. Çok açık bir şekilde kapıya dayanma, isteklerini zorla almaya kalkışma olduğunu görüyoruz.



    Aslında kıssada geçen “qavm” şehrin zenginlikten şımarmış ileri gelenleri oluyor. Çünkü bunlar yol kesmekte, kadınları bırakıp erkeklere gelmekte yani Osmanlı saraylarında olduğu gibi has bahçelerinde eğlenmek için kendilerine “oğlan” aramaktaydılar. “Erkeklere gelmek” (te’tûne’r-rical) ifadesi oğlan aramak, genç, parlak kimi görseler koşup gelmek, başına çökmek manasında kullanılmaktadır. Nitekim yukarıda geçen bölümde görüldüğü gibi “koşarak geldiler” (yuhraûne) deniyor.



    Lut’un karısının, onlarla birlikte kalacağı ve onların başına gelenin onun da başına geleceğinin söylenmesinin sebebi nedir? Lut’un eşi eşcinsel miydi ki? Böylesi bir durumda Lut’un onunla evli kalması mümkün olmadığından, tıpkı Firavun’un karısı veya İbrahim’in babası gibi bir durum olduğunu görüyoruz. Yani Lut’un karısı böyle bir şey yapmasa da onlarla birlikteydi. O sınıfın içindeydi ve onlardan sonuna kadar ayrılmamış, yapılanlara en azından ses çıkarmamış, böylece zulme ortak olmuştu.



    Lut’un “İşte kızlarım..” demesi de yöresel kültürden geliyor, “İşte kadınlar” anlamında. Büyükler kavmin kadınları için “Kızlarım” derdi.



    Elçilerden maksat da melekler değil; yörede bulunan erdemli ve dürüst gençlerin gelip Lut’a “Bunlarla boşuna nefesini tüketme, yıllardır böyle bunlar, has bahçelerde eğlenirler, bunları bırak başka yerlere git, Allah belalarını verir bir gün” diye telkinde bulunanlar olduğu anlaşılıyor.


    Üçüncü bölüm Hicr suresinde:



    “Elçiler Lut’un evine gittikleri zaman, Lut “Sizi tanıyamadım, galiba burada yabancısınız” dedi.[1] Onlar “Hayır, biz sana onların şüphe edip durduklarını getirdik. Sana gerçekle geldik, emin ol doğru söylüyoruz. Dinle şimd
    i: Karanlık bastırınca taraftarlarınla birlikte yola koyul. Sen de arkalarından git; arkanıza bakmadan çekin gidin buralardan.” [2] Lut’a şunu söyledik: “Göreceksin, sabaha buraların yerinde yeller esecek.[3] Bu arada şehir halkından kimileri de konukların geldiğini duymuş, koşarak gelmişlerdi. Lut onlara “Sakın ha! Onlar benim misafirlerim, beni rezil etmeyin 69- Allah’tan korkun, beni utandırmayın” dedi. Onlar “Sana elalemin işine karışmanı yasaklamamış mıydık” dediler.[4] Lut: “İşte kadınlar, eğer niyetiniz ciddi ise” dedi.[5] Elçiler “Ömrün hakkı için” dediler “Baksana hepsi sarhoş, ne yaptıklarını bilmiyorlar.” Nihayet tanyeri ağarırken onları korkunç bir çığlık yakaladı. Böylece şehrin altını üstüne getirdik. Üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık… İbret almak isteyenlere bu olayda büyük dersler vardır. Kalıntıları halen yol üstünde duruyor. Bütün bunlarda imanı olanlar için gerçekten ibret vardır. [6] (Hicr; 31-77).



    Görüldüğü gibi bu bölümün ana teması da göç… Lut’a gelen elçiler şehirden gitmesini söylüyorlar. Tam da peygamberin artık Mekke’den gitmeyi düşündüğü yıllara denk geliyor. Önceki bölümde geçen “misafirlerin geldiğini duyunca koşarak gelen ve kapıya dayanan adamlar” bu bölümde de tekrar vurgulanıyor ve bunların kim olduklarına dair biraz daha ayrıntı veriliyor: “Seni elalemden nehy etmemişmiydik?” Yani insanlara, halka vaaz vermekten, konuşmaktan, bizi eleştirip durmaktan vazgeçmeni söylememiş miydik, sana yasak koymamış mıydık? Demek ki bu adamlar şehrin yasak koyucuları. Lut’a konuşmayacaksın, kimseye bir şey söylemeyeceksin diye yasak (nehy) getiriyorlar. Demek ki bu adamlar sınıfsal olarak ileri gelenler; kavmin Kur’an’ın tabiri ile mele-i mürtefi, has bahçelerde eğlenenler. Halkın çocuklarını kendilerine “oğlan” yapmak isteyen kudurmuş haramzedeler…



    Devamı sonraki gönderide...




    Kur'andaki din ile Uydurulmuş Dini iyi ayırt edilmesi lazım. Bunun için bilimsel ve disiplinlerarası bir yol izlenmeli. Prof. Dr. John Lennox şöyle diyor; "Tanrı, bilimin önündeki engel değil, bilimin varoluş sebebidir." Günümüz İslam camia ve ulemasının gelenekselci yaklaşımı yüzünden dünyada kabul gören bir bilim dalı olan "Sexology" dalında hiç bir çalışma yok. Tanımı için Wikipedia'ya (ne hazindir ki ülkemizde erişimi yasaklanmış bir site) bakılabilir. "Seksoloji" adlı bilim dalı bir çok başarılı çalışmaya imza atmış, modern dünyaya ve insanlığa hizmet etmiş bir bilim dalıdır. Wikipedia sitesindeki tanımı ise şu şekildedir; Sexology is the scientific study of human sexuality, including human sexual interests, behaviors and functions.[1] The term sexology does not generally refer to the non-scientific study of sexuality, such as political science or social criticism.[2][3] Sexologists apply tools from several academic fields, such as biology, medicine, psychology, epidemiology, sociology, and criminology. Topics of study include sexual development (puberty), sexual orientation, gender identity, sexual relationships, sexual activities, paraphilias, atypical sexual interests. It also includes the study of sexuality across the lifespan, including child sexuality, puberty, adolescent sexuality, and sexuality among the elderly. Sexology also spans sexuality among the mentally and/or physically disabled. The sexological study of sexual dysfunctions and disorders, including erectile dysfunction, anorgasmia, and pedophilia, are also mainstays. (devamını ilgili bilgi maddeden okuyabilir, daha detaylı arama yapabilirsiniz.)

    Gelelim Lut kavminin tarihine ve kısa sosyolojik analizine;

    ‘Sodom şüphesiz Babil’in en zengin şehriydi. Kur’an a göre bu şehir Arava olarak bilinen ticaret yolları üzerinde kurulmuştur. Yolun ticari olarak kullanımının tarihsel ve arkeolojik buluntuları tacirlerin sık sık bu yollardan geçtiklerini kanıtlar. Sodom yol üzerindeki tesisleriyle bir dinlenme yeri olarak bilinir.’

    Sodom şehrinin ticaret yollarının merkezinde olması, kervanların bu şehirden geçmeye mecbur olmaları Sodom’um ileri gelenleri için gelir kaynağı ve bu mecburiyeti kötüye kullanarak oradan geçenlere kötü davranan, misafirperver olmayan, çirkin işler yapmaya zorlayan eril bir baskının varlığı anlamına gelir. Bu baskı o kadar ileri gitmiştir ki, kervandan geçen erkekleri zorla cinsel ilişkiye mecbur etmeye kadar götürmektedir. İşte bu noktada Sodom’un helakının sebebi olarak rızaya dayanan, yönelim olarak ve doğuştan olan eşcinsellik değil baskıyla meydana gelen ve gelişip yayılan bir cinsel suçtur.

    Sodom’un ileri gelenleri misafirlere ve yabancılara düşmanca davranıyordu. Aristokrat erkelerin kurallarının bencil doğalarından dolayı, yabancılarla kaynaklarını paylaşmayı reddettiler. Kendi kişisel zevkleri için çok güzel saklı bahçeler yaptılar. Yabancılar ve alt kademe halk sosyal ve ekonomik olarak kötü durumdayken kendileri en iyi şekilde yiyip içip eğlendiler. Sadece erkek erkeğe cinsel ilişkiyi Sodomun helakı için gerekçe göstermek doğru olmaz. Babil deki cinsel pratikleri putperestlik inancından, patriarkal ve baskın iktidardan izole ederek gösteremezsiniz. Baskı altında ve sömürücü toplumlarda yapılmış cinsel ilişki patriarkal şovenist erkeklik baskısını ifade eder. Rızaya dayalı olmayan ırza geçme amacı güden ilişki hazzı değil baskıya dayanır. Kur’an a göre Sodom, aristokratların erkeklerle zorla ilişkiye girdiği ilk toplumdur.

    Sodom ve Gomorra’nın yıkılışının birçok nedeni Kuran kıssalarından ortaya çıkarılabilir:

    a) Sodom halkı tek tanrılı değildi ve onların putperest inançları sosyal ve ekonomik adaletsizliği ve cinsel yatkınlığı dikte eder.

    b) Misafire ve yabancıya düşmanlık sosyal ayrımcılığı ve yabancı fobisini onaylar.

    c) Ticaret yollarındaki hırsızlığın, açgözlülüğün ve yabancıya saygısızlığın göstergesidir.

    d) Cinsel zevk yoluyla zorla iktidarı uygulama kültürü zamanla yerleşmiştir.


    e) Meclislerinde uygun olmayan kurallar ve uygulamalar patriarkal elite hizmet etmektedir.