Tan Yuksel adlı kullanıcının mesajları

    Çocuk İstismarı ve İhmali ile Mücadele Derneği'nin gözünden LGBTİ+ bireyler..


    Bizi tüm birimlerimizin katkılarıyla bu çalışmaya iten en önemli sebep, üyelerimizle yaptığımız sohbetler sırasında Psikolojik Destek Koordinasyon Merkezi'mizde görevli bir Psikolog arkadaşımızın paylaştığı bir anısı olmuştur. Çocuk ve Ergen Psikolojisi ile Aile Terapisi Uzmanı olan arkadaşımıza bir aile danışmaya gelir. Anne baba 15 yaşındaki oğullarının eşcinsel davranışlara yönelmeye başladığını ve tedavi edilmesi gerektiğini beyan ederler. Ekonomik ve kültürel seviyeleri orta ve üst sınıf görünen aileye arkadaşımız, bu durumun bir hastalık olmadığını, bu sebeple de tedavisinin mümkün olmadığını belirtmesi üzerine, anne "Oğlunuz kanser deseydiniz, bunu kabullenebilirdim. Fakat bu söylediğinizi kabul etmem mümkün değil. Daha uzman birine gidelim." diyerek ayrılırlar.


    Konuyla ilgili bir çok bilimsel makale, uluslararası bir çok araştırma ve pek çok uzman görüşü alınarak toplanan bilgilerin sizlerle paylaşılması sonrasında sizlerden bir kaç ricamız olacak.


    1-) Önce dış ülkelere bakmak istedik. Amerika'nın Kaliforniya Eyalet Valiliği tarafından alınan kararda "Herhangi bir bilimsel ve tıbbi dayanağı olmadığı için eşcinsel kişilerin tedavi edilmelerine yönelik çalışmalar yasak."


    2-) Dünyada #OnurYürüyüşü adlı eyleme en büyük katılımın olduğu Brezilya'da her 24 saatte bir eşcinsel öldürülüyor.


    3-) İngiltere'de bir polis merkezinin önündeki bayrak direğine dayanışmayı temsil etmek için gökkuşağı renklerinde bayrak asılırken; Irak'ta, Suriye'de, Libya'da dinci terör örgütleri tarafından eşcinsel avları düzenleniyor, öldürülenler şehir meydanlarına asılıyor.


    4-) Hollanda tarafından yapılan uluslararası bir araştırmada, eşcinsellikle ilgili toleransı ölçmek adına katılımcılara yöneltilen sorulardan biri, "Eşcinsel bir komşumuz olsun ister misiniz?" Ülkemizde verilen cevapların %85'i "HAYIR". Yani 7 kişiden 6'sı.


    5-) HAYIR diyenlerin farklı gerekçeleri olsa da "EVET" diyenlerin en önemli ortak özelliği; bir lgbti birey tanımış, konuşmuş ya da birlikte çalışmış.


    6-) Ülkemizle aynı kategoride olan ülkelerden bazıları; Zimbabve, Gana, Fas, Ruanda, Irak, Güney Kore...Bu ülkelerin neredeyse tamamında eşcinsellik cezalandırılan bir suç. Oysa ki ülkemizde son dört padişahın babası Abdulmecid döneminde, günümüzden 150 yılı aşkın süre önce,


    7-) eşcinselliği suç olmaktan çıkartmıştı. Uluslararası Lezbiyen ve Gay Birliği'nin ( @ILGAWORLD ) verilerine göre dünya genelinde LGBTI bireylerin sayısı 3 milyara yaklaşmakta.


    8-) Cumhurbaşkanı, "Eşcinseller, domuzdan da, köpekten de daha aşağılıktır." diyen, Zimbabve ile "Yaratılanı severiz, Yaradandan ötürü." diyen Yunus Emre'nin yetiştiği coğrafya aynı kategoride mi olmalı?


    9-) Homoseksüellerin düzelmesi için zorla evlendirildiği, lezbiyenlere tecavüz edildiği, polis ve durumdan vazife çıkaran milislerin yasalarda suç sayılmadığı halde LGBTI avı yaptıkları orta doğu ülkeleriyle hoşgörü abidesi Mevlana Celalettin Rumi'nin yetiştiği coğrafya aynı...


    10-) ... kategoride mi olmalı? Oysa ki; Anayasa Mahkemesi'nce "SAPKIN" söyleminin Anayasa'ya aykırı olduğunun ve nefret söylemi sebebiyle suç sayıldığı kararı alınmıştır. Eşcinsel öğretmenin işten atılmasını Danıştay hukuka aykırı bularak öğretmen lehine karar vermiştir...


    11-) Bir Ağır Ceza Mahkeme heyeti 17 yaşındaki eşcinsel oğlunun kafasına ateş ederek öldüren babaya ve azmettiren amcalara ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası vermiştir. Zabıtlara; "Cinsel Tercih" yerine, "Cinsel Yönelim" ibaresini yazdırabilen savcılarımız olmuştur.


    12-) Örnekleri çoğaltabilecekken, ülkemizin; Ruanda, Gana gibi ülkelerle aynı kategoride olması ne derece doğru? Tabi ki ülkemiz ve dünya LGBTI hakları konusunda bugünlere kolay gelmedi. Özellikle eğlence sektöründe çalışanlar çok ağır şiddet gördüler, işyerleri yağmalandı.


    13-) Kadına benzeyebilmek için "DUVAR" ameliyatları oldular. Tabi ki genel beklenti, bir valimizin #OnurYürüyüşü 'ne en ön safta katılıp, elinde gökkuşağı bayrak saklaması değil. Ancak 10 yıl önce yalnızca 30 kişinin katıldığı bu yürüyüşe bugün 10.000ler katılıyor.


    14-) Yine de bu insanlar, günlük hayatlarının her alanında sürekli olarak ayrımcılığa uğruyor ve homofobik söylemlerle karşı karşıya kalıyor. Bu insanlar büyük bir depresyon ve anksiyete sıkıntısı yaşıyor. Alkol ve madde bağımlılığına yöneliyor.


    15-) İş bulamamak, eğitim alamamak onları zamanla yoksulluğa itebiliyor. Yoksulluk, beraberinde suç işlemeye ya da seks işçiliğine yönelmeyi arttırabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü ( @WHO ) 17 Mayıs 1990'da açıkladığı çalışmanın sonucunda "Eşcinsellik Hastalık Değildir!" demiştir.


    16-) Dünyada LGBTI bireylerle ilgili her türlü yasal düzenlemeyi yapan, hatta resmi ve dinî evliliklerine dahi onay veren ülkelerde bile LGBTI bireyler ciddi bir nefret söylemi ve nefret suçu ile karşı karşıyayken, Türkiye 2008-2015 yılları arasında trans cinayetlerinde...


    17-) ...35 cinayetle Avrupa birincisi. Avrupanın tamamında aynı dönemde öldürülen LGBTI bireylerle sayısı 57! Avrupa ülkeleri,bu konuda çok gelişmiş yasalara sahip. Ancak bilindiği üzere yasalar tek başına yeterli olamıyor. Dünyanın her yerinde geniş kesimleri tepki gösteriyor.


    18-) Çünkü LGBTI bireyler hakkında çok az şey biliyoruz. Bu bilinmezlik bizi korkutuyor. Korku zamanla öfkeye, öfke nefrete, nefret de şiddete dönüşüyor. Bu yüzyıllardır süre gelen bir korku aslında. Yüzyıllardır eşcinselliğin, veba gibi toplumdan arındırılması gereken bir ...


    19-)... hastalık olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır inançlara aykırı olduğu, günah olduğunun düşünülmesi korkusu! Yüzyıllardır üremeye yaramadığı için, doğaya aykırı olduğu korkusu! Elbette herkesin kültürüne, inancına, dünya görüşüne saygımız sonsuz.


    20-) Ancak bugün doğada 500'den fazla türün; kuştan, balığa; ördekten, solucana kadar eşcinsel davranışlarda bulunduğu bilimsel bir gerçektir. Tamamı olmasa dahi büyük bir kısmı bilimsel yöntemlerle izah da edilebiliyor. Bu bilimsel çalışmalar konunun doğaya aykırı olmadığını...


    21-) ...doğa eşcinsel davranışı defalarca tekrarlayan bir sistem. 10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nun Paris’te yapılan 183. Oturumunda kabul edilen 30 maddelik “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi”ne Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak imza atmamızla birlikte,


    22-) bütün insanların onur ve haklar açısından özgür ve eşit olduğunu kabul etmişiz. Tüm insanların güven içerisinde, özgürce yaşam hakları olduğuna imza atmışız.

    Bildirgede “TÜM İNSANLAR” yazıyor. Bir bölümü değil. Devletimiz temel haklar açısından her bireye eşit muamele...


    23-)...etmek zorundadır. Kimse temel hak ve özgürlüklerden mahrum edilemez. Devletin her yurttaşına eşit haklar vermesi ve koruması Anayasal yükümlülüğüdür.

    Eksik yasalar tamamlanabilir, yanlış yasalar düzeltilebilir. Önemli olan zihniyetleri değiştirmektir.


    24-) Zihniyet de yalnızca bilimle değiştirilebilir. Bilim bize bugün DNA üzerindeki 3 bölgede, öncelikli olarak erkek eşcinselliği il ilgili etkileyen bölgeler olduğunu göstermekte. DNA üzerindeki 3 bölgenin başında X, Q, 12 kromozomu geliyor. Bu bölgede çok sayıda gen var.


    25-) Henüz hangi genlerin eşcinselliğe yol açtığı bilinmiyor. Ancak eşcinselliğin genlerle ilgili bir boyutu olduğu da gerçektir.

    DNA üzerinde metil grupların eklenmesiyle ortaya çıkan bazı değişiklikler de cinsel yönelimi etkiliyor. Bilim insanları buna “EPİGENETİK” diyor.


    26-) “Dış etkenlerin meydana getirdiği epigenetik değişiklikler.” Fakat bu dış etkenler asla, “ Dominant bir anne, evde olmayan baba, ya da cinsel istismara uğrama” değildir. Epigenetik değişiklikler moleküler düzeyde ve anne karnında başlayan değişikliklerdir.


    27-) Annenin hamileliğinde aşırı strese maruz kalması gibi. Moleküler olarak eşcinsellik henüz tam olarak tanımlanamamış olsa da, şu muhakkak ki, davranışı ağır cezalarla etkileyebilirsiniz belki ama yönelimi değiştirmeniz mümkün değildir.


    28-) Cinsel yönelim ne tercih edilebilir, de özendirilebilir, ne öğretilebilir, ne de seçilebilir bir olgudur.

    Çocuk istismarı ve ihmali alanında çalışma yapan bir dernek olarak, “Bu konu sizin ne üstünüze vazife ki?” diyebilirsiniz. Aslında tam da bizim üstümüze vazife.


    29-) Çünkü cinsel yönelimler ergenlik çağı ile başlayan bir durumdur ve yasalarımıza göre 18 yaş altı herkes çocuktur. Cinsel yönelimi farklı olduğu için çok ağır şiddete, dışlanmaya ötekileştirilmeye maruz kalan 14-15 yaşındaki çocuklar da bizim çocuğumuz.


    30-) Bu çalışmayı bu noktaya kadar okuma duyarlılığını gösterdiyseniz eğer, sizlerden birkaç ricamız olacak. Aşağılanan, ayrımcılığa uğrayan, oturacak ev, okuyacak okul, çalışacak iş bulamayan; depresyona, hatta intihara sürüklenecek kadar ağır psikolojik travmalar yaşayan...


    31-) ... insanların; bir an için, anneniz, babanız, kardeşiniz, çocuğunuz, öğretmeniniz, öğrenciniz, doktorunuz, hastanız; aslında hepsinden önemlisi kendiniz olduğunu düşünün!


    32-) Nasıl ki ÇOCUK İSTİSMARI İLE MÜCADELE çocukların vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki KADIN CİNAYETLERİ kadınların kendi başlarına vermesi gereken bir mücadele değilse, Nasıl ki toplumun her kesiminin bu iki konuda ortak bir çaba içerisinde olması gerekliyse;


    33-) LGBTI bireylerin hakları ile ilgili olarak da; hepimizin, hep birlikte çaba sarf etmesi gerekir.


    34-) Şimdi sizlerden ricamız, bu çalışmayı okuduktan sonra cinsel yönelimin tabiatın içinde bir çeşitlilik olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Sizden ricamız, çevrenizden en az bir kişiye, her şeyden önce İNSAN olduğumuzu anlatın!


    35-) Sizden ricamız, her insanın hayatını istediği gibi yaşamaya hakkı olduğunu, her insanın istediğini sevme hakkı olduğunu çevrenizde en az bir kişiye anlatın. Huzur, güven ve mutluluk içinde yaşayacağımız bir dünya umuduyla…


    CipOrgTr

    Ortadoğu'nun en büyük onur yürüyüşü dün Tel Aviv'de yapıldı.
    İsrail'in Tel Aviv kentinde dün gerçekleştirilen 20. LGBTİ onur yürüyüşüne 250 bin kişi katıldı.
    Dünyaca ünlü eşcinsel sanatçı ve isimlerin de katıldığı yürüyüş renkli görüntülere sahne oldu.
    Geçtiğimiz yıl Tel Aviv’de yapılan onur yürüyüşü etkinliğinden 45 milyon dolar kazanan İsrail, bu yıl gelirini daha da artırdı.



    Toplumsal farkındalık projesi: Trans Misafir* Hanesi


    Trans kadınların ve erkeklerin hayatlarına dair fotoğrafların, hikâyelerin ve anıların sergileneceği “Trans Misafir* Hanesi” projesi, 18-22 Haziran 2019 tarihleri arasında farkındalığı artırmak için ilk adımını atıyor.


    Direktörlüğünü Kübra Uzun'un yaptığı proje, “Misafir* Hane” isimli fotoğraf kitabı, “Bir Vardım, Bir Yoktum” isimli video ve “1+1: Birlikte Güçlüyüz!” başlıklı sergi ile birlikte üç ayaktan oluşuyor.

    Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu tarafından desteklenen “Misafir* Hane” isimli fotoğraf kitabı, İstanbul LGBTT Dayanışma Derneğinin 2013 yılında kalacak yeri olmayan ve şiddet gören translar için açtığı Trans Misafirhanesi’nde Ömer Tevfik Erten’in çektiği fotoğraflardan oluşuyor. Kitapta fotoğrafların yanı sıra Hollandalı ve Türkiyeli yazar Defne Çizakça'nın, bedeni İstanbul’da ormanlık bir alanda yanmış halde bulunan Hande Kader anısına kaleme aldığı 'Derin ve Hüzünlü Nefesler Al' isimli büyülü gerçekçi* hikâyesi yer alıyor. Kitabın tasarımı da Merve Deniz’e ait.

    Gösterimi Hollanda İstanbul Başkonsolosluğu'nda gerçekleştirilecek olan “Bir Vardım, Bir Yoktum” isimli video ise 2014’te İstanbul’daki evinde katledilen trans kadın ‘Çingene Gül’ anısına hazırlandı. Ömer Tevfik Erten’in imzasını taşıyan video, Trans Misafirhanesi’nin sürdürülebilir olması için örgütlenen trans dayanışmasına ve geçici süreliğine misafirhaneye konuk olan kişilerin 'güvenli alan' arayışına kapı aralıyor.

    Geçirdiği bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden LGBTİ+ aktivisti Boysan Yakar’ın anısına açılan “Boysan’ın Evi”nin ev sahipliği yapacağı “1+1: Birlikte Güçlüyüz!” başlıklı sergi, Ömer Tevfik Erten'in çağrısıyla Türkiye'den yeni kuşak fotoğrafçıları bir araya getiriyor. Lamarts’ın baskı sponsoru olarak yer aldığı sergide MAKHism, Dilek Yaman, Damla Atak, Nazlı Yıldırım, Şener Yılmaz Aslan, Ateş Alpar ve Ömer Tevfik Erten’in seçkileri yer alıyor.

    18 Haziran Salı günü saat 19.00’da kapılarını açacak olan serginin ertesi gününde ''Sanat ve Aktivizm'' başlıklı bir panel de gerçekleştirilecek. Panel, sanat kuramcısı Ezgi Bakçay ve Prof. Seçkin Tercan’ın katılımıyla Boysan'ın Evi’nde yapılacak.

    20 Haziran Perşembe günü saat 18.00’de de sergide yer alan sanatçıların katılımıyla, toplumsal cinsiyet alanında çalışmalar yapan ya da yapmak isteyen fotoğrafçılar bir araya gelecek.

    Tüm etkinlikler ücretsiz ve herkesin katılımına açık gerçekleşecek.


    *Büyülü gerçekçilik gündelik hayatı büyü ile harmanlayan, gerçek üstü olayları, düş ve hayalleri sıra dışılıktan çıkarıp olaylar dizininin doğal bir parçası haline getiren bir edebiyat akımıdır. Özellikle Güney Amerika’da popülerlik kazanmış, ve politik baskılara karşı bir direnç aracı olmuştur. En sevilen yazarları Kolombiyalı Gabriel Garcia Marquez, Şilili Isabel Allende ve Uruguaylı Horacio Quirogadır.

    Trans kadınları cinsiyet geçiş sürecinde neler bekliyor?


    31 yaşındaki Berfin Er trans bir kadın. Güzel Sanatlar Fakültesi mezunu olan Berfin Er, İstanbul'da yaşarken, cinsiyet kimliği nedeniyle kariyer hayatı başta olmak üzere farklı alanlarda ayrımcılığa uğradığını söylüyor.


    Berfin Er iki yıl önce yerleştiği Berlin'de cinsiyet geçiş ameliyatına hazırlanıyor. Uzman bir cerrah tıbbi süreç hakkında bilgi verirken, bir uzman psikolog da trans bireylerin alabileceği terapi imkanlarını anlattı. Videoda Türkiye’de trans kadınların yaşadığı sorunlar ve bu sorunların toplumsal nedenleri de irdelenmiş


    Bir trans birey babasına yazdığı mektupla ailesine ameliyat olduğunu haber veriyor ve Twitter hesabından o mektubu paylaşıyor.


    İşte o mektup...


    Babacım günaydın, sana söylemem gereken bir şey var. Annemden daha anlayışlı olduğunu düşünerek seninle paylaşmak istedim ilk önce. Çok kızacaksınız belki de beni öldürmek isteyeceksiniz bu yüzden en başından özür dilerim.

    Benim erkek olmaya özendiğimi, bunun geçici bir heves olduğunu düşünüyorsunuz. Daha önce böyle şeylerle karşılaşmadık ve bu yüzden sizi anlıyorum ama ne yazık ki bu bir özentilik ve de geçici bir heves değil. Yıllardır geçmedi ve asla da geçmeyeceği 1980 yılında kanıtlandı.

    Anne karnında henüz 2 aylıkken beynin erkek bedenin kadın yaratılması sonucunda dünyaya kadın bedeninde bir erkek olarak geldim. Sadece ben değil, doğan her bin kişiden 6'sı bu şekilde dünyaya geliyor. Çocukluğumu ve gençliğimi biliyorsunuz. Sesiz ve mutsuz bir çocuktum. Erkeksiydim, Hiç erkek sevgilim olmadı. Hiç kız gibi olamadım. Etek giyemedim, Makyaj yapamadım. Özür dilerim ama kendimi ne kadar zorlarsam zorlayacağım erkek olan beynime karşı gelip kadın olamadım.

    Biliyorum bana en azından okula bitirmeyi beklememi, susmamı ve bu durumdan kimseye bahsetmememi istiyorsunuz. Fakat ben de bir insanım ve ait olmadığım, mutlu hissetmediğim bir bedene daha fazla katlanamıyorum.

    ve okul bitmeden diplomamda erkek olarak geçmem gerekiyor ileride iş hayatında sıkıntı yaşamamak için. Sonuç olarak ameliyat oldum. Memelerimi aldırdım. Belki de beni reddedeceksiniz ama eminim bir gün masum olduğumu ve bunun Allah'tan gelen bir şey olduğunu anlayacaksınız. Benim bu süreçte size çok ihtiyacım var. Desteğinizi hissetmeyi çok isterdim ama kahretsin ki öyle bir ülkede yaşıyoruz ki insanlar yüzünden çocuğumuzdan nefret edebiliyoruz.

    Lütfen kızmadan önce kendi içinde düşün. Sana inanıyorum beni anlayacaksın bir gün. Bir kızın olarak olmasa da ilerde bir oğlun olarak gurur duyacaksın benimle. Seni çok seviyorum, lütfen beni affedin...


    Kaynak: https://facebook.com/lgbti.org

    Ankara Valiliği tarafından Olağanüstü Hal (OHAL) Kanunu kapsamında LGBTİ+ etkinliklere getirilen süresiz yasak Bölge İdare Mahkemesi kararıyla kaldırıldı.


    Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Mahkemesi kararında, valilik tarafından öne sürülen “düzenlenen etkinliklerin toplumun bazı kesimlerini rahatsız edebileceği, provokasyona, saldırı veya tepkiye sebep olacağı” savunmasının geçerli olmadığına da değinildi.


    Ankara Valiliği, 18 Kasım 2017 tarihinde aldığı bir kararla, LGBTİ+ etkinliklerine Ankara geneli süresiz yasak getirmişti. Bu yasağa ilişkin Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne iletilen resmi yazı hakkındaki yasal süreç ise devam ediyor.


    Alıntı: Euronews

    İzmir'de, para karşılığında erkek çocukları öpüştürüp bu görüntüleri sosyal medya hesabından paylaşan ve müstehcenlik suçu işlediği gerekçesiyle tutuklu yargılanan sanık sosyal medya fenomeni 'Gagabulut' lakaplı Bulut Altuğ, 17 yıl hapis cezasına çarptırıldı.


    İzmir’de, sosyal medya fenomeni olarak bilinen ‘Gagabulut’ lakaplı Bulut Altuğ, özellikle Kordon Boyu’ndaki çimlerde oturan erkek çocuklarına para verip birbirleriyle öpüştürdükten sonra bu anların görüntülerini de sosyal medya hesabından paylaştı. Paylaşılan bu görüntüleri izleyen çok sayıda sosyal medya kullanıcısı, duruma tepki gösterdi. Olayla ilgili İzmir Emniyeti Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri 15 Ekim 2018 tarihinde harekete geçti. Müstehcenlik suçu işlediği gerekçesiyle gözaltına alınan Bulut Altuğ ve görüntüleri çeken F.B.B., ifade için emniyete götürüldü. Adliyeye sevk edilen iki şüpheliden Altuğ tutuklandı, görüntüleri çeken F.B.B., tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Altuğ ve F.B.B. hakkında dava açıldı. İzmir 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi´nde görülen davanın duruşmasına tutuklu sanık Bulut Altuğ, SEGBİS´le cezaevinden katıldı, tutuksuz sanık F.B.B. ile tarafların avukatları hazır bulundu. Çektiği görüntülerden dolayı pişman olduğunu söyleyen Altuğ, “Ben bu tür videolar çekmiyordum. Daha önceki videolara bakabilirsiniz. Bu görüntüleri çektiğim için pişmanım. Arkadaşımın yönlendirmesi üzerine çektim.İlk defa böyle bir şey yaptım ve başım yandı. Tahliye ve beratimi istiyorumö dedi. Diğer sanık F.B.B., olayda suçunun olmadığını iddia ederek, görüntülerdeki mağdurların 18 yaşından küçük olduklarını bilmediklerini söyledi.Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı avukatı Pınar Melli, sanıkların küçük çocuklara karşı işlediği suç nedeniyle cezalandırılmalarını istedi. Duruşma savcısı esasa yönelik verdiği mütalaasında sanıkların `cinsel istismara azmettirme´ suçundan beraatlerini isterken, `müstehcen görüntüleri yaymak´ suçundan cezalandırılmasını talep etti.


    MAHKEME KARARINI AÇIKLADI


    Mahkeme heyeti, sanık Bulut Altuğ´a, 15 yaşından küçük iki çocuğa yönelik `cinsel istismara azmettirme´ suçundan her mağdur için 8´er yıl ve `müstehcen görüntüleri yaymak´ suçundan da 1 yıl olmak üzere 17 yıl hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Tutukluluk halinin devamına karar verilen sanığa ayrıca 1000 gün adli para cezası verilirken, bu paranın 20 bin TL´ye çevrilmesine karar verdi. Mahkeme heyeti, diğer sanık F.B.B.´ye de 15 yaşından küçük iki çocuğa yönelik `cinsel istismara azmettirme´ suçunda Altuğ´a yardım etmesinden dolayı her mağdur için 4´er yıl olmak üzere toplam 8 yıl hapis cezası verdi. `Müstehcen görüntüleri yaymak´ suçundan beraat eden tutuksuz sanık F.B.B., kararın kesinleşmesinin ardından cezaevine girecek.


    Sözcü

    İstanbul Galata'da bulunan Sensus Şarap Evi, iki lezbiyen kadını "müşterilerin rahatsız olduğu" iddiasıyla mekândan kovdu. Mekândan kovulan kadınlardan biri, 5harfliler.com'da kaleme aldığı yazıda mekânda oturan diğer müşterilerin “Biz rahatsız olmadık, kimsenin de umurunda değil, siz şu an ayrımcılık yapıyorsunuz” dediğini aktarırken "Gece hayatında iki kadın olmak hele lezbiyen olmak gerçekten birine edilebilecek en büyük beddua gibi geliyor" diye yazdı.


    5harfliler.com'da “Saygılı” Ama Fobik Bazı Mekanlara Kazık Atmaya Çağrı başlığıyla yayımlanan yazı şöyle:


    Dışarıda birbirine sevgi gösteren lubunyalar olmak çok zor zanaat. Gerçekten. Görünürlük her an her yerden gelebilecek türlü tehlikelere, sarkıntılı hallere, gerilimlere karşı tetikte olmak demek. Lubunyalar için keyfin her zaman bir bedeli var.


    Bulunduğumuz mekân özel bir işletme olunca durum daha da ilginç hale geliyor. Mekânın sahibinin çok “kıyak” bir insan veya açık görüşlü bir adam ya da geri kafalı biri olmasından bağımsız olarak, mekân sahiplerinin karmaşık sinyaller veren sözleri eşliğinde, değişken dozlarda ayrımcılık yaşayabiliyoruz.


    Lezbiyence samimiyetlerimiz sırasında, çeşitli mekânlardan kovulma deneyimlerimizde, farkettik ki, bütün işletmecilerin ortaklaştığı bir cümle var. Bu şey aslında hem var hem yok. İşletmecilere göre var, bizse henüz pek rastlamadık. Bu şey “müşterilerimiz rahatsız oluyor” argümanındaki birtakım belirsiz, hayaletsi müşteriler.


    Birkaç hafta evvel bir gece, yine böyle hayaletler gören bir işletmeci yüzünden lubun romantik gecemiz bir anda bozuluverdi. Belki bu hayal kırıklığının sebebi bir yanımızın içten içe neoliberalizme güvenmesindendir: Parasını ödeyebildiğimiz sürece kendi konfor alanlarımızı yaratabileceğimize inanmak istiyoruzdur. Ama hiç de öyle olmayabiliyor işte.


    İşin içine mülkiyet, sahipler, müşteriler, işletme vb. girince aslında o güzel, konforlu, sevgili dünya bir anda o mekândan kapı dışarı ediliyor. Ve işletme sahibinin şu sözleriyle baş başa kalıyorsunuz: “Ben aslında sizlere (lezbiyenlere) çok saygı duyuyorum ama burası bir işletme.” Yani aslında işletmecilik, bazı kişileri ve bazı fikirleri kapı dışarı etmenin çok saygılı, veciz ve kravatlı bir hali. Mülkiyet, saygılı bir homofobi. Şutlamanın nazik legalliği. Ahlakçılığın havalı biçimi.


    Sizi daha fazla çatlatmadan anlatalım. Geçen akşam, iki kadın sevgili olarak, birbirimize bir güzellik yaptık, normalde paramızın pek de yetmeyeceği havalı bir mekâna gittik. (Mekanın adı Sensus’tu.) Belli ki baş başa geçirilecek anlar için tasarlanmış, iki kişilik masaların olduğu romantik bir şarap evindeyiz. Birbirimizle flörtleşip, uzun derin konuşmalar yapıyor, arada birbirimizin yanağına öpücük konduruyorduk. Şarap çok güzeldi ve bütün bunları yapmamızın önünde bir engel olmadığını hissettik.


    Hemen yanımızda, oturduklarından beri birbirlerinin yüzüne hiç bakmayıp sürekli telefonla oynayan bir hetero çift vardı. Hem fısır fısır, mekânın romantik ambiyansına tamamen tezat oluşturduğunu ve birbirlerinden sıkıldıklarını düşündüğümüz çiftten bahseder, hem de burçlarımızın özelliklerini okuyup birbirimizle dalga geçerken, bir adam önümüze sırıtarak dikildi.


    Yüzünde vıcık vıcık bir hoşgörü maskesi ve buna eşlik eden, elindeki tapunun istediği her türlü ahlak kuralını işletebileceğine olan güvenle ve müstakbel müşterilerine, “doğru bir şekilde” hizmet ediyor olmanın verdiği prens pırıltısıyla mekânın işletmecisi çıkageldi. İşte ağzında o çok bildiğimiz repliği geveliyordu: “Müşterilerimiz rahatsız olduğu için size daha fazla hizmet veremeyeceğiz.” Ve post cihazını önümüze sürdü.


    Kötü bir Hollywood filmi gibi.


    İlk tepkimiz: “Neyimizden rahatsız oldunuz, kim rahatsız oldu?” “Söyleyemem…” Biz ısrar edince; işletme sahibi, rahatsız hayaletlerin temsilcisi olarak garsonu gösterdi. Belli ki rahatsız olan oydu. Garson suratına, böyle ayrıcalıklı ve saygıdeğer bir kurumda çalışıyor olmanın ve patronuyla hayaletlerine hizmet etmenin kıvançlı tebessümünü kondurmuştu.


    Etraftaki müşterileri göstererek, bizim onlardan farklı olarak ne yaptığımızı sorduk ve bu yaptıklarının homofobik olduğunu söyledik. İşletme sahibi ise: “Yok, ben size saygı duyuyorum, ama burası bir işletme, lütfen nazikçe söylüyorum, sakince ödemenizi yapıp çıkın.” dedi. Saygı duymasa nasıl atacaktı kimbilir? Bu arada ödemezsek polisi arayacağını da araya sıkıştırıverdi. Bu noktadan sonra işler işletmeci için de garson için de baya kötüleşmeye başlayacaktı.


    Birdenbire yanımızda oturan, telefonlarından başlarını kaldırmayan o çift bizi utandırarak sahneye girdi. Kadın bir anda işletmeciye dönerek: “Biz rahatsız olmadık, kimsenin de umurunda değil, siz şu an ayrımcılık yapıyorsunuz” dedi. Yanındaki adam destek verdi.


    Onlar orayı tutarken, biz de mekânda duyuru yapmaya girişmiştik bile (Hem de iki dilde! Çünkü mekan turistlerin de gözbebeğiydi). Birimiz işletmeci ve garsona laf yetiştirirken, diğerimiz mekânı örgütlüyordu. “Bizim buradaki kimseden farkımız yok ve buradan kovuluyoruz, lütfen kim bizden rahatsızsa ortaya çıksın” diyorduk. Kimse çıkmadı, zaten belli ki garson ve işletmeci dışında bizim oradaki varlığımızdan haberdar bile değildi kimse.


    İşletmeci, kibarlık kalkanına tutunmaya çalışıyordu hâlâ. Hâlâ. kendisinin bize ne kadar saygı duyduğunu, bu yüzden nazikçe gitmemizi istediğini söyleyip duruyordu. Fakat bu kalkan da çok dayanamadı. Mekândaki birkaç masadan, kadın dayanışması yükseliverdi. Bazı masalar istiflerini bozmazken, bazı kadınlar bu yapılanın yanlış olduğunu söylemeye başladılar.

    Sonunda ne mi oldu? Kova ve yay burcu en azından kısa vadede kazandı: mekânda olay çıkardılar, bağırıp çağırdılar ve hesabı ödemeden (!) çıkıp Galata sokaklarında öç almanın mutluluğuyla çılgınca kahkahalar atarak koşmaya başladılar.


    Böyle anlarda insanın hisleri karman çorman oluyor: Gece hayatında iki kadın olmak hele lezbiyen olmak gerçekten birine edilebilecek en büyük beddua gibi geliyor. Bir çeşit lanet gibi. Aramızda lezbiyen olarak görünen kimsenin olaysız geçirdiği tek bir romantik gecesi yok hayatta. Her ne kadar olay çıkarıp hesabı ödemeden kaçsan da, bizim durumumuzda olduğu gibi, eşit muamele göremediğin için sinirleniyor, daha önceden sevdiğin/gittiğin bir yeri gözden çıkarmak zorunda olduğun için üzülüyorsun.


    Yaşadığımız birçok an, dandik, ana akım ve fobik bir filmin muhtelif sahneleriymiş gibi geliyor bazen: sokakta taciz, eve kadar takip etmeye kalkanlar, arabadan laf atanlar, mekânlarından kovalayanlar, salyalarını akıta akıta gözleriyle bizi yalarmış gibi süzenler…Fobik dünyanın tornasından geçe geçe, görünen, bilinen tacizciler ve ahlakçılarla baş etmeyi öğrendik artık. Ne de olsa aşk, ona duyulan nefretin ve/ya bazı adamların ona duyduğu davetsiz arzunun ortasında yaşamaya çalıştığımız bir şey. O filmlerdeki hikâyelerin ve kendi gerçekliğimizin akışlarını bozabiliyor olmayı umuyoruz az da olsa.


    İşte bu açık fobiklerin yanında bir de fobik olmadığını iddia eden fakat aynı zamanda müşterilerinin iyi hissetmesi ve işletmesinin para kazanmaya devam etmesi için bizi atmak zorunda olduğunu, “nazikçe” dile getiren işletmeciler var. Bu işletmecilerin, yaptıkları yapacakları her şeyi meşrulaştıracağına güvendikleri rahatsız müşteriler var. Bizim hikâyemizde yoktular. İşletmeci genel ahlaka güvendi ama şanslıyız ki gittiğimiz yerdeki müşteriler genel ahlaktan değildiler.


    O mekândan, müşterilerin desteğiyle sorumluluksuz ve polissiz çıkabildik. Belki de polis çağırmalarını bekleyip işi daha da yokuşa sürmeliydik, kim bilir? Bu bize umut verse de, işletmecinin bize basmaya çalıştığı tekmeyi bizim ona basmamız bizi çılgıncasına şenlendirse de; o işletmeciler hala hayali “rahatsız müşterileri” bahane göstererek birilerini kovmaya devam edecekler. Bu görünmez kişiler varlarsa, onlarla yüzleşmek, konuşmak istiyoruz. Yoklarsa da “bizim diğerlerinden ne farkımız var?” diye bağırıp mekânı işletmecinin başına yıkasımız geliyor.


    Artık bu konuda susmak istemiyoruz. Sadece mekânları terk edip gitmek yetmiyor çünkü. Başka bir şeyler yapmak istiyoruz. 20 lubunyalık bi rezervasyon yapalım ve hepimiz öpüşelim istiyoruz. Bu yerlere para kazandırmamak istiyoruz. Hem öpüşmek hem de bunun hesabını vermemek istiyoruz. Mekânların kapısını sökmek istiyoruz, bekçilerini de, ahlakçılarını da uzaya yollamak istiyoruz. Bu mekânların yemeklerini yemektense, Genel ahlak kimin ahlakı diye soruyoruz öyleyse? Genel ahlak, mekân işletmecisinin, oradaki gururlu adamın ahlâkı… Size hesap mı vereceğiz sandınız? Post cihazınızı almadığımıza dua edin.


    T24

    Bugün Dünya Kadınlar Günü ya da Dünya Emekçi Kadınlar Günü, her yıl 8 Mart'ta kutlanan ve Birleşmiş Milletler tarafından tanımlanmış uluslararası bir gündür. İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır.


    8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda 120 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katıldı.


    26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın Kopenhag kentinde 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında (Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı) Almanya Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, Rosa Luxemburg 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangınında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day - Dünya Kadınlar Günü) olarak anılması önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.


    İlk yıllarda belli bir tarih saptanmamıştı fakat her zaman ilkbaharda anılıyordu. Tarihin 8 Mart olarak saptanışı 1917 Ekim Devrimi'nin önderi ve Sovyetler Birliği'nin kurucusu Lenin'in önerisiyle 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda (3. Enternasyonal Komünist Partiler Toplantısı) gerçekleşti. Adı da "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlendi. Dünya Kadınlar Günü, 1960'lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde gerçekleşen çeşitli gösterilerde anılmaya başlanmasıyla Batı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart'ın "Dünya Kadınlar Günü" olarak anılmasını kabul etti.


    Bununla birlikte Birleşmiş Milletler'in resmi internet sayfasında, günün tarihine ilişkin bölümde kutlamanın New York'ta ölen kadın işçilerin anısına yapıldığı yazılmamıştır.


    Wikipedia

    Yani bence aşağılamakla veya hakaret ederek birilerine bir şeyler katabileceğimi düşünmüyorum. Ben kızgınlık olmadan düzgün bir şekilde öğrenmelerini ve ön yargılarını öğrenerek kırmalarını istiyorum. Zorbalıkla veya hakaretle yapılan bir şeylerin, anlayış çerçevesi içinde devam edebileceğini düşünmüyorum.

    Aşağılamak da bir çeşit öğretme aracıdır.

    Kendine yapılmasını istemediğini, başkasına yapma

    Bana göre en etkili eğitim bu, acı çekmeyen birisine acıyı anlatamazsınız.

    Türk Eşcinseller Hollanda'da çok kolay oturma ve çalışma izni alabiliyor, nasıl mı? Peki Fake Gayler, onlar kontrol edilir mi?


    Burcu Keskin, Avrupa'ya taşınmak isteyen, Avrupa'da iş arayan ve yerleşmek isteyen kişilere yol göstermek amacıyla açtığı Youtube kanalında eşcinsel takipçisinin sorusunu yanıtlamış.



    Prof. Dr. Bengi Semerci bu videoda cinsel kimlik, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelim kavramlarının neler olduklarını ve aralarındaki farklılıkları anlatıyor.


    Kaç çeşit cinsel yönelim olduğuna ve cinsel yönelim çeşitlerinin özelliklerine değiniyor. Homoseksüel cinsel yönelimler konusunda farkındalığın genellikle ergenlik döneminde olduğundan bu farkındalığın ergen ve aile üzerinde yarattığı etkileri değerlendiriyor.


    Cinsel yönelimini seçmenin kişinin elinde olmadığı, bu nedenle baskı, kızma ya da tedavi ettirme girişimlerinin işe yaramayacağını söyledikten sonra, farklı cinsel yönelimi olduğunu söyleyen kişinin ruh sağlığı için doğru aile yaklaşımının önemini vurguluyor.