İfade Özgürlüğünün Sınırları Nasıl Belirlenir?

  • Sizce ifade özgürlüğünün sınırları nelerdir?

    Bizim toplumumuzda bir kişiyi, kurumu ve "görüşü" rencide etmeyecek şekilde eleştirme hakkına sahip olunduğu söylenir.

    Peki sizce bu tanımlama yeterli mi? Yoksa dileyen istediği gibi suistimal edebilir mi?

    Özellikle bir görüşü rencide etmek nasıl tanımlanabilir ki?


    Bir topluluğun dini görüşü diğer bir topluluğun görüşü ile çatışıyorsa birbirlerini otomatik olarak rencide etmiş sayılmıyorlar mı?

    Örneğin İslam Hz. Muhammed'i Allah'ın elçisi olarak görürken, Hıristiyanlık Hz. Muhammed'i sözüm ona kafir olarak görür. Şimdi bir hristiyan çıkıp Hz. Muhammed kafirdir dese müslümanlar rencide olacakken, Bir Müslüman da çıkıp Hristiyanlık değiştirildi kutsal ruh diye bişey yok. Papa kafirdir öldükten sonra cehennemde yanacak dese hıristiyanlar da bundan rencide olur.


    Bunun önüne hiç bir koşulda geçilemez bence tanımlama bu kadar belirsiz iken.


    İfade özgürlüğü demek eleştiri demektir. Eleştiriden de rencide olunması kişiye göre değişir. "Karşı komşum kapıya haç takmış beni tahrik ediyor" demek ve şikayet etmek ifade ve davranış özgürlüğü kapsamında nasıl değerlendirilebilir?


    Buraya aslında daha gerçekçi ve yaşanmış örnekler de yazmayı çok isterdim ama ne yazsam gg olacak. (Artık nedendir bilinmez)


    Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?

    İfade özgürlüğü nasıl tanımlanmalı? Neleri kapsamalı?

    Her önüne gelen birbirine küfür edebilmeli mi? Bu doğru mudur? Yoksa yanlış mıdır?

    Winter is Coming:!:

  • Güzel bir konu başlığı olmuş. Çokca yorum yazılsa hepsi genel bir davranış paydası oluşturabilir.


    Örneklerini çokca hem kendimde hem çevremde gözlemliyorum.


    Yahudiler hakkında İslami cemiyetlerde hemen yapılıveren negatif genellemelere denk gelirsem müdahele ediyorum. Genelleme en çok bize yapılmış ve zarar vermiş. Ama benimde kontrolsüz anlarım oluyor.


    Kadınların dinde takva ile ilgili ifadelerinin erkekler tarafından dillendirilmesini de bu kapsamda düşünüyorum. iyi diyeyim derken yanlı ve ters oluyor.


    Hristiyan yada Budist olması alim olduğunda eserinde atıf bile yapabilir oluyor. Ama iş dostlar meclisinde dünya kurtarmanın şevkindeylen "onlarrr" deyip genelleniveriyor.


    Free speech 20. yy için idealdi. Başaran başardı. Artık kimse bahsetmiyor. Ama biz daha varamadık bile... Hal böyle olunca benden önceki kuşak genelleme ile puan yapıştırıyor. Akranlarım geleneksel değerler adı altında genelleme yapıyor ama bunu yaparken de sebepler sıralamaya kalkıp batırıyor. Benden sonraki kuşak ise tahammülsüz ve genelleme düşmanı... Hala tam notayı tutturamıyoruz.


    Genelleme o genelin ne kadar başlık altına girip aynı olabildiğine göre doğruya yaklaşır. Yanılma payı ile beraber bir hüküm belirlenebilir. Mümkünse bu hükmü ben vermek istemiyorum. Ama bazen hâdiseler fırsat vermiyor. O zaman da genelleme ile kendime göre en yakın bakışı sahipleniyorum.


    Küfür edebilme bahsi de önemli. Bu ara denk geldiğimde görüyorum. okul çıkışlarında gençlerin kolay küfür edildiklerini görmek beni üzüyor. Artmış azalmış demekten çok, bunun yakışmadığını söylemek istiyorum.


    Saygı ve tolerans yada tahammül, en olmaz hali ile de olsa, genelleme ile tohumu ekilen nefret suçuna tercih ederim.

  • Bence bahsettiğimiz özgürlüğü sağlayabilmemiz için öncelikle "saygı" kavramının ne olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Şuan kullandığımız dil ve düşünce sistemi ile karşı tarafı kırmadan eleştirmek çok zor görünüyor.

    Ben sadece görebildiğim kadarıyla konuşmam gerekirse, aslında ne kadar "kırmadan yapılan eleştiri de sorun yok." desek de dediğim gibi bu sıralar kırıcı olmadan konuşamıyoruz ki daha, eleştiri yapabilelim. Ki şöyle de bir etken var bence; günümüzde ne kadar kırıcı ve karşı tarafı düşünmeden eleştiri yaparsan o kadar toplumdan artı kazanırsın kafası da yeniden "düşünmeden" eleştiri yapmamıza zemin sağlıyor. Topluma ait olmak, insan düşüncesi veya hassasiyetinden çok daha ön planda, aslında bence bu yüzdendir ki ifade özgürlüğünün yanı sıra, kişiyi dışlama ve aşağılama mantıkları da buradan çıkıyor.

    Aslında her bir sorun, diğeriyle bağlantılı, belki de hangisini çözebileceğimizi bilemediğimiz için hiçbirini çözemiyoruz, çünkü içinden hep bir başka sorunun kalıntıları çıkıyor.

    Konumuza dönecek olursam; Bence şöyle de bir şey var, aslında kimse kendi görüşünü savunmuyor. bence düşünmeyi unuttuğumuz için kendi düşüncelerimizden ziyade bize yakın olduğunu düşündüğümüz toplulukların düşüncelerine katılıyoruz ve bunu hiç bir araştırma veya deneyim göstermeden kabul ediyoruz. Bu da aslında kolay yol'culuğa alıştığımız ve araştırma yapmadan, bize uyup uymayacağını aslında düşünmeden kabul etmemizden geliyor. Ve yine bir başka sorunumuzla bağlandı :)

    Yani demem o ki, kendimize ait düşüncelerimizi "dışlanma" korkusu olduğundan söyleyemediğimiz veya belki de hiç "düşünmeyi" hatırlayamadığımız için belirli konularda, belirli fikirleri körü körüne savunuyoruz ve bu sırada insanların ifade özgürlüğü sınırlarını, köreldiğimizden aştığımızın farkına bile varamıyoruz. Ama burada da şöyle bir bencilliğimiz ortaya çıkıyor. İnsanlar bizim sınırlarımızı aştığında da, kendimiz hiç yapmıyormuş gibi, üste çıkmaya çalışıyoruz. Çünkü bize yapılınca değerli oluyoruz ancak biz birine yapınca pekte önemli olmuyor.

    Bu sebeptendir ki ilk başta "saygı" kavramından bahsediyor olmam. Bence (bir kaç kilit nokta daha var tabi ancak en önemlilerinden biri) birbirimize saygılı davranmayı öğrenmeliyiz veya hatırlamalıyız.

    Konudan saptım mı bilemiyorum ama benim nacizane yorumum bu yönde.

Şimdi katılın!

Henüz bir hesabınız yok mu? Şimdi kayıt olup topluluğumuzun bir parçası olun!