Bölüm 161

Paylaştığım medyayı yine her zamanki gibi “Bölüm bitmeden dinlemeyin ki gazı kaçmasın.” Hikayemizdeki tüm şarkılar o yıllarda televizyonlarda, radyolarda çalan şarkılardır.. Ve şu medyadaki şarkının kasetini almıştım.. Walkman’im vardı bir tane; çoğunuz bilmez belki o cihazları.. İki kalem pille çalışırdı; bakmayın öyle oğlum! Benim çocukluğumda cep(!) telefonları bile şarj edilemeyen tek kullanımlık pillerle çalışıyordu…. Bu walkman’lerde pil bitmeye yakın kasetten “civucivucivuuuuviuuuuv” sesleri gelirdi.. Teknolojiden “uzak”, insanlara “yakın” yılların büyüttüğü bir Anıl’ım ben.. O yüzden paylaştığım tüm bu şarkıların anlamı büyük bende..


Hatırlatma: Hala “spoiler” soran arkadaşlarımız var.. “Sormayacakları günü” iple çekiyorum..


Teşekkürler.


***


Rugan ayakkabılarım duruyor yatağımın altında, başım düşmüş yastığıma.. Kapanırken yavaş yavaş gözlerim, açılıyor bir bir düşlerim… Bitmesin; bitmesin lan böyle güzel geçen günlerim!


Keş’in birazı bende, benim de birazım Keş’te kaldı o gece.. Kokuma ihanet etmiş, doya doya Keş’lenmiştim.. Hep böyle olur zaten.. Kötü geçen bir günün ardından kapanmayan gözler; iyi geçen bir günün ardından da kapanmaz.. Vasat yaşamaya programlanmışız anlaşılan.. Vasatı huzur sanmaya..


Nöbetçiler tarafından uyandırıldığımda; “Ne ara uyuyabildim de sabah oldu?” diye kafam karıştı bir an.. “Hadiyin beyler, koğuşları boşaltın; kapatıcaz!” diye bağrınarak geziyorlardı koridorlarda.. Hiç mızmızlanmadan kalktım yataktan ve yüzümü yıkamadan önce üstümü başımı değiştirdim.. Hemen tuvaletlere koşturup, çarçabuk yüzümü de yıkadıktan sonra, dolabımdaki havluyla kurulanıp, yatağımın altındaki ayakkabılarımı giyerek, terliklerimi oracıkta kaderine terkettim ve fırladım koridora.. Keş’in yanına gittiğimde bizimki hala osura osura uyukluyordu.. Omzuna iki kere dokundum; ses vermedi.. Tek elimle sarstım; uzun bir “Hıııııı….” koyverdi.. Ardından iki elimle hamur açar gibi silkelemeye başladım..


Baktım uyanacağı yok, üzerine oturup tokatlamaya başladım.. Tabii bildiğin Kadir İnanır’ın Türkan Şoray’a yerleştirdiği tokatlardan değil; sadece “Pşşşşt, pşşşşt”leyerek sağlı sollu hafif vuruşlar.. “Ya oğlum bi sikicem rahat bırak” diye homurdanmaya başladı.. “Amına koduuum! Gece nöbetlerine beni ortak ederken ben nazlanmadım bu kadar; kalk da besleyim seni” diyerek tokatlamaya devam ediyordum.. “Cips kaldı mı ki?” diye sordu tek gözü açık.. “Kaldı kaldı, bekle iki saate arka fırından çıkar sıcak sıcak” diyerek burnunu sıktım.. “Offf ne sıkıyon la bırak bi ya off!!!”layıp duruyordu.. “Fırından cipsler çıkacak ya, kokudan bayılma diye yaptım” deyip ciddileşerek yüzüne baktım.. Jetonu ancak düşmüş olacak ki “Haaa fırın o fırın oooooooofffffff iğrençsin! Amk senin! örghhhhh! öööeeeeeh! yiiiiaaaaak!” diye öğürmeye başladı.. “Hadi bak madem uykun açıldı kalk da geç kalmayak!” diyerek kolundan çekiştirip yatağından kaldırdım..


Koğuşlardan taş bahçeye çıktığımızda hala “Oğlum orası hakkında öyle iğrenç konuşma lan bi daha.. Seviyorum ben orayı” diyerek gülüyordu.. “Ben de seviyorum orayı, hem kimse benim kadar sevemez..” dedim.. “Nasıl lan, kendi kendine de mi?” diyerek yüzüme bakakaldı.. Var gücümle omuz atıp “Sikik sikik konuşma” diyerek adımlarımı hızlandırdım.. Arkadan “Trip atma sikicem amk şaka yaptık la” deyip duruyordu.. “Şakanın amk senin o zaman” diyerek yeniden gülmeye başladım.. Bana ne derse desin küsemiyordum.. Bana o dediklerini başkası dese büyük ihtimal ağzına sıçarım, ama o deyince… Ne bileyim oğlum lan! Onun ettiği küfür bile kulağa hoş geliyor işte…


Kahvaltıdan sonra izne çıkanların ve cezalı olanların birbirinden ayrıştırılacağı yerde toplandık.. Nöbetçi Hocalar bana “Yine mi ceza aldın lan?” deyip duruyordu; her “Yok hocam, ders çalışmak için kaldım içerde..” deyişimdeyse ellerindeki listelere bakıp “Harbiden cezalı değilsin.. Cidden ders mi çalışacaksın yani ilk haftalardan? Evladım çık gez bak hazır hava güzelken.. Ne işin var bu sıcakta içerde?” diyorlardı.. En sonunda dayanamadım ve “Hocam bütün yaz okuldaydım ya; bağımlılık yaptı sanırım” dedim.. Öyle bir güldüler ki dediğime pişman oldum.. Böyle parmakla beni göstere göstere “AHAHHAHAHAHAH Duydunuz mu ne dedi? HAHAHAHAHAHHAHA” diye gülüyorlardı…


Hayatta en nefret ettiğim olaylardan biri; “espri olsun diye söyleMEdiğim şey”e, “dünyanın en komik esprisi” muamelesi yapılması.. ve hayatta en nefret ettiğim olaylardan bir diğeriyse; “espri olsun diye söylediğim şey”e, “dünyanın en ciddi meselesi” olarak yaklaşılmasıdır.. Bu ikisinden birini yapan siktirsin gitsin! Her iki durumda da çok bozuluyorum abi; yapmayın lan! Ne var yani, artık okuldan çıkamamak eskisi kadar koymuyor işte!


Yoklamalar alındıktan sonra, biz; içerde kalan ezikler olarak, kantinde sıra kapma telaşıyla, o “Dağılın!” anonsuna mütakiben, “alalalallalalallalalalalalallalalallalall!!!!” diye anıra anıra koşmaya başladık.. Öyle bir koşuyoruz ki içeri; hani ilk 5 sıradan birini kapmayanı giyotine vuracaklar sanırsın! Ölüm kalım meselesine döndürdük olayı.. Ben birine omuz atıyorum, arkadan bi başkası beni çekip geride bırakıyor, o beni geçince başkası ona çelme takıyor falan… Can sıkıntısından olsa gerek, bi “kantin kuyruğu” olayına “taht mücadelesi”ymiş gibi bakıyorduk..


Bildiğin göt gibi geride kaldım abi… O geldi çekti, bu geldi çelme taktı, bir diğeri omuz attı derken ben, yılların “ibne”si ben; küllerimden adeta bir “hanımteyze” olarak doğdum.. Kantine en son giren ben olduğum için nasıl bir taşşak geçiyorlar sıradakiler var ya! “Ne o lan? Çiğdem çitlerken seni gördüm, geride kalıyordun falan..” diyen mi ararsın; “Yanından geçerken seni görür gibi oldum, çadır kurup kamp mı yapıyordun napıyordun anlayamadım ama…” diyen mi.. ya da “Teyzeye bi bardak su getirin!” diye bağıran mı.. Allah’ım sinirimden ağlayacağım!


Keş de yavrum bana iyilik yapacak ya, bi şişe su verdi elime “Susadın mı harbiden?” diyerek.. Kuyruktakiler duvara karşı zikir çeke çeke gülmeye başladılar.. Güldükleri asıl şey; Keş’in bana bunu “espri olsun diye söyleMediği”ydi.. Keş bile başta neye güldüklerini anlayamadı.. Keş’e bıyık altından “Bi siktir git allasen” çekip, suyu da alarak çıktım kantinden.. Başlarım brownie’sine! “Sigara+su” işte; bi insan yaşamak için başka neye ihtiyaç duyar ki?


Tam tuvaletlere girdim, bizimki pıtır pıtır peşimden geldi; bir kucak dolusu brownie ile! İçimden “Ölürüm lan sana piiiiiiiiiiiiiiiiçççççç!!” diye fokurdayarak “Hmmmm sen mi yicen hepsini?” dedim tripli tripli.. Hani ibneyim ya, ibnelik yapmasam hatrı kalacakmış gibi hissediyordum.. “Yok lan, beraber yeriz diye şe’aptım öyle” dedi masum masum..


Bu zamana kadar hiç bir insana zarar vermedim ama o an Allah yarattı demeden ısırık manyağı yapasım vardı danayı.. Böyle alıp yüzünü, gözünü, götünü, başını, sikini, taşşağını…..! Bazı anlar vardır hani “Aaaaa sağol yeaaa” demek yetmez; öyle bir sevinirsin ki bir an kendini tutmasan karşındakiyi seve seve öldürecekmiş gibi hissedersin.. Hah işte o “an”, bu “an”dı.. Trip atmaya doyamıyordum; böyle biraz daha trip atasım vardı ama ağzım kulaklarımda “Yeaaaa öyle mi yeaaaa” diye sağa sola sallanmaya başladım..


“Yelkenleri suya indirmek” nedir çok iyi öğrenmiştim de kaderde “Yelkenleri sudan çıkaramamak” da varmış. O gün… İşte ben o gün; Keş cezalı etütlerindeyken şu Nil Karaibrahimgil şarkısını dinledim durdum:


“Sanki o putmuş gibi… Hayat sırf buymuş gibi… Hem aç hem tokmuş gibi… Hem var hem yokmuş gibi… Ben ona resmen aşığım…


Onu benden almasınlar!


Bize bulaşmasınlar!


Arayıp sormasınlar!


Kıskandırıp durmasınlar!


Ben ona resmen aşığım!


Hem ilk hem sonmuş gibi, en güzeli oymuş gibi, bunca yıl beklemiş gibi, beklediğime değmiş gibi; ben ona resmen…


Şeytanla bir olmuş gibi, “Küt!” diye gidecek gibi…


Her yöne sapacak, ne yap desen yapacak gibi… Ben ona resmen aşığım!


İyi ki yapmışım!”….


Hayatımın Keş’kesi; o cumartesi, hayatımın “İyi ki!”si de olmayı başardı. İnsanın insana sarılmaya utandığı bu dünyada, bir erkek olarak; mahremimi sunduğum diğer bir erkeği, “dünyanızı” karşıma alarak, 16 yaşımla, 16 güzel yılımla kucaklayabiliyorsam…….. Derim ki “Yanlışı bizde değil kendinizde arayın.”.


Koca koca kadınlar, yaşlı başlı adamlar olarak bize tükürmeye utanmıyor musunuz?


Bize değil abiler… Bize değil ablalar… Amcalar.. Teyzeler.. Anneler.. Babalar.. Bize değil.


Taa oranıza tükürün!


Taa oranıza tükürün ki biraz da farklı şekilde boşaltın içinizdekileri.


Çünkü ben ona resmen aşığım.


Yorumlar