Bölüm 144

Sonunda Keş de aramıza katıldı! :)


Ben böyle ağlattığımız yenidoğanlara bakarken bir anda hazırlık sınıfının idari kadrosundan iki kıdemli yönetici haykırarak fırladı binadan.. “Laaaaaaaaaaaan!” diye öyle bir kükremişlerdi ki küçük dillerimiz bile götümüze kaçtı.. Pan, bana; ben, Pan’a; Artist’se şaşkınlıktan bi sağa bi sola bakıp duruyordu.. İdare’deki iri yarı kıdemli, Pan’la beni kollarımızın altından kavradığı gibi sürükleyerek binaya soktu.. Diğeriyse Artist’i ensesinden kavramış çekiştiriyordu..


Az önce o dayılanan üst sınıflar bizler değilmişiz gibi en masum yüz hallerimizi takındık böyle kedi yavruları misali “Biz ne yaptık ki?” dercesine büzdük dudaklarımızı.. Hazırlık sınıfının idare odasına girdiğimizde “Tamam yaa tamam, yaşadım gördüm yeter bana bu kadarı.. Sona geldik artık” diye düşünüyordum.. Bildiğin aklım durdu abi! Bütün sınıfların en yetkili 3 idari amiri; yani toplamda 12 taşşaklı idareci toplantı halindeydi.. Bizim sınıfın idari kadrosundan Lama’nın kankisi Atom Karınca bizi görür görmez fırladı yerinden.. “Kusura bakmayın efendim; ben tahmin edemedim bizimkilerin böyle bir şey yapabileceğini.. Müsade ederseniz cezalarını şahsi olarak vermek isterim..” diye el pençe divan diğer amirlerin önünde, verilecek kararı bekliyordu.. “Tabii ki.. Buyrun, kolay gelsin..” denmesiyle beraber “Düşün önüme it herifler!” diye tısladı..


Bizim Atom Karınca önde, üçümüz arkada; sessizce merdivenlerden çıkıp, ikinci kat koridorlarını kullanarak, ara balkonlardan bizim binaya geçtik.. Atom Karınca deyip geçme tanı! Adam yıllarca en psikopat yerlerde görev yapıp kafayı sıyırmış tayfadandı.. Bakmayın siz onun öyle ufak tefek olduğuna; bir o kadar da yerin altında var ondan.. Arkasında sessiz sessiz yürürken birbirimize bakıp duruyorduk.. Pan’ın bir bakışı var ki böyle alt dudağını ısırıp gözlerini belerterek.. Eliyle de “Çok pis sikilcez oğlum” hareketi yapıp duruyordu.. Artist desen kafasını ha bire sağa sola sallayıp “Nayır n’olamaz” modunda yürüyordu.. Benim bakışlarım ikisi arasında mekik dokuyordu; kaşlarımı kaldırmış şekilde ağzımı yana büke büke “Ben demiştim abi; ben size demiştim amk!” diye tıslıyordum..


Pan bir anda sert bir bakış atarak “Kes amk!” sinyali çaktı bana.. An itibariyle “göte giren şemsiye açılmaz” diyerek durumu kabullenip başım öne eğik takip ettim Atom Karınca’yı.. Atom Karınca’nın odasının önüne geldiğimizde kapıyı sessizce açtı ve içeri girerek “Geçin şuraya” diyerek bize duvar kenarındaki masanın önünde sıra olmamızı emretti.. Sundurmanın altında yenidoğanları sikerken gösterdiğimiz “üstün kahramanlık”tan eser yoktu.. Dediğini aynen yaptık ve sıralandık Dalton’lar gibi.. Atom Karınca’ya göre sol başta ben, ortada Pan, en sağdaysa Artist vardı.. Artist hala saçma sapan surat hareketleriyle of-pof çekiyordu dayı dayı.. Başımı önüme eğip “şşşşt” dediysem de beni duymazdan gelip dayılanmaya devam etti ekibimizin “kalbi”.


Atom Karınca sessizce odasının kapısını kilitledi ve ankesörlü telefonların olduğu derslikler binasının içindeki bahçeye açılan pencerelerin de jaluzilerini tamamen indirdi.. Odasının ışığını henüz açmadığından ortalık gündüz vakti gece gibiydi.. Alabildiğine loş, korku filmlerinden çalınmış bir sahne düşünün.. İçimden “Eyvah” demeye bile fırsat bulamadım, o Atom Karınca deyip durduğumuz adam Artist’e bir yumruk attı; öyle güzel bir yumruk attı ki bizim artist “sevgililer günü için alınmış hediyelik ayılar” gibi masanın üstüne yerleşiverdi.. Hemen ardından da bi yumruk Pan’a geçirdi.. Bizim Pan’ın üniformasının gömleği gırtlağına tırmanmıştı yumruğun şiddetiyle..


Bu kadarı çok fazlaydı benim için, kendimi daha fazla tutamayıp kahkahayı bastım.. Ama öyle bir gülüyorum ki; değil idare odası, koridorlar inliyor amk!.. Atom Karınca birden bana doğru “Çok hoşuna gitti değil mi” diyerek bir uçtu ki; ben adamın salisede on fotoğrafını çektim izlerken.. Bana “asrın tokadı”nı geçirdi; bildiğin “şırraaaaaaak” diye ses çıktı yüzümden.. Abi öyle bir tokadı ne “Katya” yemiştir “Firdevs Hanım”dan; ne de “Avrupa” yemiştir “Osmanlı”dan.. Kafam masayı öptü geri geldi.. Hala o sırıtma suratımda kalmış olacak ki bir tokat daha geldi.. İçimden “Bari gözlerim yuvalarına geri döneydi amk” diyerek o masayı bir daha öptüm.. Bu sefer Pan’la Artist gülüyordu bıyık altından.. Bunu o an onlara bakmasam da ensemin arkasında buram buram hissediyordum..


Atom Karınca sanki az önce bize girişen o değilmişçesine sakin bir sesle “Başımı öne eğdiniz, beni utandırdınız…” dedi. Şaşkınlıktan aklımı oynattım “Nasıl yaa, nasıl bu kadar sakin olabilir şu an” diye düşünürken.. Ardından yine aynı ses tonuyla huşu içinde konuşmaya devam etti.. Öyle huzur verici konuşuyordu ki biz üçümüz ayakta sallanmaya başladık uyuklar gibi.. “BEEEEN” diye son ses haykırdığında üçümüz de iki adım geriye zıplamıştık.. ve ekledi “evet ben bir daha sizden şikayet duymayacağım.. Hadi bakalım şimdi gidebilirsiniz.” diye.. Hepimiz önümüze bakarak odadan çıkıp doğruca bir kat yukardaki tuvaletlere gittik.. Tuvalete girdiğimizde Pan’la Artist öyle bir gülüyorlar ki, birbirlerine tutunarak bile ayakta zor duruyorlar.. Neye güldüklerini anladım ama bozuntuya vermemeye çalışıyordum.. Pan; “Oğlum lan, ahahahhahahha, lan ahahahahhaha bize bir sana iki” diyerek yeniden krize girdi.. Aynaya bir baktım yüzüm arı sokmuş gibi şiş şiş olmuş.. “Sikicem haa! Siz dalaştınız çocuklarla, olan bana oldu amk..” diyerek yüzümü yıkadım.. Soğuk su yakıyordu yüzümü, ve acıyordu bildiğin ya!


Yüzümü iki tur daha yıkayıp aynaya baktığımda ben de gülümsedim.. Olanların hoşuma gittiği söylenemez ama bu yediğim “iki tokat” bana kendimi affettirmişti.. En azından “Hakettik yaa” diyebiliyordum..


Birer “orgazm” sigarası yaktık bu “sikişin üstüne”.. Bunlar tam yarıya gelmişlerdi ki “Abii yaa sizce hangi taraf daha kırmızı olmuş” diyerek elimle yüzümü gösterdim.. Bir anda ikisi de öksürerek yere çömeldiler.. Pan zar zor nefes alarak “Oğlum sikicem yaa, espri yapmadan önce bi bak müsait miyiz değil miyiz diye lan” deyip yeniden krize girdi.. Artist desen kendine gelemiyordu sıçar gibi gülmekten.. Tamam belki sıçar gibi gülmüyordu ama an itibariyle gülmeleri bana batıyordu amk! “Espri yapmadım ki” dedim sakin bir sesle.. Bu sefer tamamen yere oturup “Yeteeeeeer!” diye bağıra bağıra gülmeye başladılar. O kadar bozulmama rağmen yine de kızamıyordum, çünkü sorduğum soruyu düşündükçe ben de sırıtıyordum.. “Neyse amk inşallah akşama kadar düzelir yoksa siksen gitmem yatakhanelere bu yüzle” deyip sigara içmeye devam ettim.. Bunların ikisi ayağa kalkmalarına rağmen hala kesik kesik kıkırdayarak birbirlerine kaş göz işaretleriyle benim suratımı gösteriyorlardı..


Abartısız akşama kadar beni goygoy malzemesi ettikten sonra, nihayet ertesi günkü sınavlarını hatırlayıp, sustular.. Onlar rahat rahat beraber çalışabilsin diye o gece matematik kitabımla yatağıma uzanıp konulara göz gezdirmeye başladım.. Parabollere bakıyordum aval aval.. Millete çözülmesi gereken denklemleri çağrıştıran bu konu bana, bende “olmayan”; ama “olsa çok iyi olabilecek” bir şeyi anımsatıyordu.. Parabol… Para Bol… Para Bok.. Para Çok!


Ben kim, ders çalışabilecek kadar yoğun konsantre olabilmek kim… Oturdum “Para Bol” hayaller kurmaya başladım.. O hayaller ne miydi? İşte bu da ayrı bir kitap olur..


Yanaklarım sızlıyordu hala, ince ince; böyle sızlamak da değil lan! Zonk zonk zonkluyordu.. “Hak ettim ben bunu” dedim kendi kendime.. İçten içe “mazoşist” olduğumu düşünmeden de edemedim.. Başıma gelen kötü şeyleri; daha öncesinde yaptığım daha başka kötü şeylerin “sonucu” olarak görüp, “Hak ettim ben bunu yeaa” diyerek kendini rahatlatan “mazoşist bir Anıl”ım.. Kendini bir şekilde cezalandırıp, acı çekerek zihnen doyuma ulaşan; vicdanen de tatlı tatlı orgazmlar yaşayan “tuhaf bir Anıl”.. Sanırım bu durum beni aynı anda da “sadist” yapıyor.. Acı çektiren beeeeeeen; çeken yine ben…. Hem de “bile isteye”.


Yüzüme garip bir gülümseme yerleşti.. Kendimi; hayatımdaki büyük bir “bilinmez”i çözmüş gibi hissettim.. “Ohaaa lan ohaa… Eveeeet… Sadomazoşistim ben..”..


Bebe’yi düşündüm.. Ona neden kötü davrandığımı.. Sonra Keş geldi aklıma.. Ona neden kıyamadığım.. Kesinlikle sadomazoşisttim; bana iyi gelebilecek insanlara siktir çekip, acıdan başka bir şey önermeyen ilişkilere aç bir sadomazoşist..


Sonra o gülümseme silindi ve yerini gergin bir endişeye bıraktı.. Ne ara bu hale gelmiştim ki? Çocukken “kaka, pis, kötü…” diyerek uzak durduğum “insan türü”ne, ne ara bel bağlamıştım?


Matematikteki çok bilinmeyenli denklemlerin, az ve öz yanıtları varken; hayattaki “iki” bilinmeyenli denklemlerin “bir” yanıtı bile yoktu.. Varsa yoksa yeni sorular.. “Hayat” mı ne diyorlar tüm o yanıtlanamayan soruların ardından sanki cevap o’ymuş gibi…


“Hayat” mı? “İnsan” mı?


“Biz” mi? “Onlar” mı?

Yorumlar