Bölüm 136

Akşam yemeğinde tüm sınıfların gerizekalıları bir araya gelmiştik, tek bina kullanıma açılmıştı, hatta tek binanın tek katı.. Sınıfların da, koğuşların da ilk katına tıkılmışız.. Son sınıflardan mezun olup gitmesi gereken 7 kişi vardı kalan.. Bir üst sınıftan 15 kişi, hazırlık sınıfından da 8 adet yeni yetme.. En çok bizim sınıftan kalan olduğu için ikinci yaz okulunun en gerizekalı sınıfı ilan edilmiştik.. Üst sınıfları geçtim alt sınıflar bile taşşak muhabbeti yapıyordu.. Gece koğuşlardayken “Abi müsadeniz olursa ben şu hazırlığı sevmek istiyorum” diyerek üst sınıflardan müsade alıp yapıştım birinin yakasına.. Tabii Pan da yanımda.. Çocuğun kulağını çekerek “Sen kime güldün az önce hııı?” diyerek sordum en sakin sesimle ama bildiğin kulağından çekerek çocuğu havaya kaldırmaya çalışır gibiydim.. Velet “Aaaaah, ah abi yok, ııııhhhh ah ah ah abi nolur bırak abi valla gülmüyordum abi abi abi” diye ciyaklarken; “Ne yani şimdi de sen bana yalancı mı diyorsun?” diyerek yanağını sıkmaya başladım.. Şefkatle sıkmaktan bahsetmiyorum, bildiğin bi parça koparmaya çalışarak sıkıyordum..


Pan da yanımda “Oğlum bi dur yaa, hepsini bitirme biraz da bana sakla” deyip duruyordu.. O sırada zavallı Velet’in (adını Velet koyalım biz onun en iyisi yaa) sınıf arkadaşlarından biri “Evet evet abi, size gülüyordu ahahahha valla size gülüyordu” deyip duruyordu kenardan.. Pan’a dönüp “Bak kardeşim bu beni anca keser, sen de şuna bi el at bakalım derdi neymiş” dedim gülerek.. Pan doğruca çocuğa gidip ensesinden tuttuğu gibi Velet’in yanına getirdi.. Diğer çocuk Velet’e göre biraz daha sıska ve çelimsizdi; bu yüzden Tıfıl diye bahsedicem ondan.. Tıfıl bildiğin Pan gibiydi, Velet de beni andırıyordu.. Bu yüzden dövmek yerine “iz bırakmayan” türden işkenceler yaparak verdikleri tepkileri izlemek çok hoşumuza gidiyordu.. Arada birbirlerine sarıyorlardı “Oğlum tutamadın bi çeneni dimi amk!” diyerek.. Velet, ne yapsam kahkaha atıyordu; kulağını çekiyorum hem “abi yapma nooolur çok aaaaaah çok ah ah ah acıyo acıyo” diye ciyaklıyor hem de ben elimi gevşettikçe krize girerek gülüyordu; tıpkı ben.. İşkence yaparken bu yeni yetmelere, abilik duygularımız kabardı.. Pan, Tıfıl’ı; ben de Velet’i evlat edindim.. Gece boyu bu ikiliyi dinleyip Pan’la birbirimize “Ahahahah hatırlıyon dimi ahahah hatırlıyon hani biz de…….” deyip durduk.. Velet’le Tıfıl bizim bir sene önceki hallerimizdi.. Aynı şaşkınlık, aynı heyecan, aynı siklemezlik.. Pan’la bir ara birbirimize kederli kederli bakarak “Yaşlandık be” dedik.. Öyle içten onaylayarak kafa sallıyorduk ki birbirimize görmen lazım sanki tüm dostlarımızı gömmüşüz ve çevremiz tarafından “Utanmadan hala hayattalar lan kazık çaktılar dünyaya” diye anılıyoruz.. Daha 16 yaşındayız ama olsun; ne diyorduk? “Ruhumuz yaşlı bizim!”.. Velet’le Tıfıl’ı çok sevdik o gece, uykuları geldiğinde “Hadi bakalım siz uyuyun artık.. Bi derdiniz sıkıntınız falan olursa da bize gelin, size bizden başka kimse sataşamaz.” diyerek yataklarına gönderdik… Eeee babalık zor iş; babalar hem sever hem döver…


Sigaramız bol ya böyle eşşeğin amına suyu kaçıra kaçıra içiyoruz, biri bitiyor “Yeaaa kesmedi bu tek beni” deyip yenisini yakıyoruz.. Gece boyu yine bir konuştuk üç sustuk.. ve İzmir’in hane hane uyuyuşunu izledik durduk.. Pan’la uzuuuun uzun konuşup kendimize bir çalışma programı hazırladık.. Matematik ortak kaldığımız dersti.. Benim Kimya ve Fizik de nispeten iyi olduğundan ona yardımcı olacaktım.. İlkin ben matematik çalışırken o fizik çalışacaktı, ardından beraber kimyaya göz atacaktık ve en son ben matematikten “yeterli” hissedince kendimi Pan’a da anlatacaktım tüm çalıştıklarımı.. Böyle “çalışma programı” hazırladığımız her muhabbetin ardından o kitapları yalayıp yutacakmışım gibime geliyordu.. Öyle güzel gaza geliyordum ki böyle yerimden kalkıp kitabı açsam kelime kelime her şeyi anlayıp tüm denklemleri paşa paşa denkleyecek ve insanlığın geleceğini etkileyen harika formüller üretecek gibiydim.. Dedim Pan’a “Hadi kalk biraz ders çalışak!”. Pan bön bön yüzüme bakıyordu.. “Hadisene oğlum hadi bak vakit kaybetmeyelim..” diyerek kolundan çekiştirmeye başladım.. Kafama gömçürdüğü okkalı bi şamarın ardından “Anladım tamam yaa! İnsan gibi söyleyebilirdin…” diyerek İzmir’e döndüm yüzümü.. Beş dakika geçti geçmedi “Harbi çok acıdı mı lan?” diye sordu Pan.. “Acıtmak için mi vurdun ki?!” dedim ters ters.. “Yooo, valla bak şakasınaydı” dedi.. “İyi o zaman, acımadı..” diyerek gülümsedim.. Ve bir sigara daha yaktık..


Böyle bile isteye birbirimize vurmalı şakalar yaptıktan sonra “Harbi acıdı mı lan?” diye soruşlarımız var ya; işte onlar en baba “özür dilerim”den kat be kat daha “iyileştirici”ydi.. Çünkü Pan bana “Özür dilerim..” dese; bu özür dilemek beni “kırgın”, Pan’ı ise “pişman” yapacaktı.. Ne kardeşim pişman olsun, ne de ben kırılayım.. Hayatın tokadını her gün yiyen insanların bir “dost şamarı”na kırılıp, o “dost”a sırt çevirmelerini hiç anlayamıyorum.. Dostum beni “ona verdiğim sırları açığa vurmakla” tehdit etmesin yeter bana; adam gibi adamın bir değil ya bin şamarı hoş gelir enseme..

Yorumlar 1

  • Yine yine yeniden düşelim bu batağa :D 2. Kitap 99. Bölümden sonra ne olduğunu öğrenmeden önce unutmayayım diye 5 kere bitirdim. Bir daha bitiririm :D Ahit sandığından 2. Kitabın 100. Bölümü çıkabilir inanırım artık.