Arya Stark adlı kullanıcının mesajları

    Öğütülmüş Filtre kahve demleyip içebilirsin. Cafe crown nescafe tarzı kahveler, kahve aroması verilmiş toz içecekler kahve sayılmaz yani. Aynı oralet gibi birşey. Batırma çay bile demiyorum. Batırma çayda en azından çay var :)


    Yapacağın şeyi söylüyorum. Hiç filtre kahve makinası almana bile gerek yok. Bir paket filtre kahve alıyorsun. Ya frenchpres (ben tavsiye etmem) ya da alta resmini koyduğum şeyden bulup alıyorsun. filtre kağıdı alıyorsun o da aşağıda resmi var. kaynatıp 2-3 dakika beklettiğin suyu da yukarıdan yavaş yavaş döküyorsun kahven hazır. Bu şekilde belki biraz soğur ama porselen ve hafif ılık bir demlik kullanırsan soğumaz. Her evde de illaki bulunur.


    Gelelim Frenchpress'i neden önermediğime. Ki burası önemli birileri çıkıp en güzel kahve frenchpress'te yapılır yeaa diyip ortalığı velveleye verebilir. Aslında kendilerine göre haklı sebepleri de var.


    birincisi piyasada satılan 5-10₺ değerindeki aletler ile anca süt köpürtürsün.

    ikincisi hazır öğütülmüş kahveler genelde frenchpress kalınlığına göre değil makina kalınlığına göredir. Yani kahveyi kendin öğütmeyeceksen frenchpress sana göre değil dostum.


    direkt filtre kahve kağıdını basit bir düzenek uydurup içine oturtabilirsin alta da şöyle ısıyı az ileten bir bardak veya porselen demlik koyarsan evde en düşük bütçe ile çok daha kaliteli kahveler içebilirsin.


    Birde şunu söylemeden geçmeyeyim. Bu söyleyeceklerim kahveyi kendi öğütenlere gelsin. Kahveyi mümkün olan en düşük devirde hatta el makinasında öğütün. Ki kahve öğütülürken ısınır bu da kahvenizin yanmasına sebep olur. Acı acı kahve içersiniz.


    edit: Resimleri koymayı unutmuşum


    resim 1 aparat şeysi: GATER-600ml-Glass-Coffee-Pot-and-Reusable-Stainless-Steel-Filter-Sets-Drip-Filter-Coffee-and-Tea.jpg_640x640.jpg



    resim 2: kahve kağıdı:61QRGZhouPL._SL1184_.jpg

    Valla birkaç defa liseden arkadaşlarla gitmiştik bunlardan birine 5-6 kişi. Eskort oğlanlar tırcı abilerin kucağında oturup içki içiyordu. Tabi bizim gittiğimiz yer baya leş bir mekandı. Zaten sonra da çıkmıştık :D. Burası bar değil gece klübü tarzı bir yerdi.


    Onun haricinde


    İstiklalde bir bar vardı bir zamanlar hala duruyor mu bilmiyorum. Orası iyi herkes kendi aleminde genelde zaten sevgililer takılıyor orada yabancı pop falan çalıyorlar. Üst katında da gey kafe gibi bir yer vardı. ama uzun zaman oldu şuan yeri değişti mi kalktı mı bilmiyorum. Birde maslakta var kocaman bir yer travestiler dans showları yapıyor. Orayada bizim liseden arkadaşlarla gitmiştik.


    Şuan o ortamlar nasıl bilmiyorum. Ama değişir tabi.


    edit: Önceden baya yırtıktım tabi. şuan bütün arkadaş ortamını değiştirdim. Kendimi LGBTi ortamından baya soyutlaştırdım.

    (rezil)

    Kahve yapısı gereği farklı zamanlarda yapılan hasatlarda bile tat ve doku değişkenliği gösterir. Starbucks gibi zincir kahveciler bu tat farklarını minimize etmek için kahveyi adeta yakar. Starbucks Roast dedikleri de baya yanık bir kahve oluyor. O nedenle kahvenin gerçek aromasını çok alamazsınız burada. Çeşitli şehirlerde gayet başarılı butik kahveciler var buralara gitmenizi şiddetle tavsiye ederim. Zaten bir kahveci ekspresso'yu güzel yapıyorsa ekspresso bazlı kahveleri de doğal olarak güzeldir. Evde de kahve yapacağınız zaman çekirdek kahveyi taze olarak çekip filtre olarak metal bir filtreden geçirmenizi tavsiye ederim. Kaliteli bir metal filtre bulamıyorsanız boyasız filtre kağıdı da kullanılabilir. Ama asla naylon filtre kullanmayınız.


    edit: imlâ

    Zenne (Yerli Film)


    Alıntı

    İmkansız bir üçlünün dostluk öyküsü: Orta Doğu'nun değer yargılarını çok tanımayan ve bir yıllığına İstanbul'a gelen bir Alman fotoğrafçı, Daniel. Renklerini gizlemekten sakınmayan, ailesinden koşulsuz destekle koruma gören ve İstanbul'un dans klüplerinde Zennelik yapan Can. Ve doğulu, muhafazakar bir ailenin çocuğu olan Ahmet. Birbirleriyle dostluk, aşk ve anlayışla birarada yaşamayı başarabilen üçlünün karşısına çıkan töre, devlet ve muhafazakar aile değerleri... Filmin senaryosu, 2008 yılında babası tarafından gey olduğu gerekçesiyle öldürülen ve ölümü Türkiye'nin ilk eşcinsel namus cinayeti olarak anılan Ahmet Yıldız'ın gerçek hikayesinden esinlenilerek kaleme alınmıştır

    Ne kadar katılıyorum desem az kalır. Ancak temel olarak zaten hali hazırda lgbti'lere farklı bakılıyorken galiba kendi içimiz de birbirimize de farklı bakabiliyoruz. Bir kaç yerde okumuştum lgbti'liler biseksüellere de farklı bakabiliyorlarmış. Aslında sorun hep birbirimizi farklı görmek istememiz ve ötekileştirmeyi çok sevmemizden kaynaklanıyor olsa gerek.

    İkinci olarak evet aslında bizden bazı kesim de ön yargıları arttırıyor gibi çeşitli nedenlerle. Ben dinlediğim yabancı şarkıcı Demi Lovato sayesinde bu lgbti mantığını öğrendim. Yani varolduğunuzu. Araştırma yaptığımda bir süre bazı abartı şeyler gördüm ve ergen aklı ile çok saçma buldum. Aslında ön yargıları başlatan birazda yine bizleriz.

    Ve tabi ki ülkemizde cinselliğin tabu olmasından dolayı ve lgbti'lerin ötekileştirilmesinden dolayı her birimize cinsellik çok kolay yapıştırılabiliyor. Lgbti isen kesin sapıksın, cinselliğe düşkünsün vs. gibi. Ancak yine tahminimce tabi bu ama, bazılarımız zaten ötekileştirilmiş olmanın verdiği bir durumla, cinselliğin içine atabiliyor kendini, şey gibi düşünebiliriz galiba uyuşturucu kullanmak gibi galiba tam örnek bu olabilir mi bilmiyorum ama. Yani bir şeye kendini kaptırmak ve onsuz yapamamak. Kendimizi tanımaya çalışırken zaten hali hazırda uzaklaşıyoruz her şeyden, bir de yanlış ortamlarda eşcinselliğimizi öğrenmeye kalktığımızda durumlar kontrolden çıkılmaz hal alıyor ve uzaklaşmanın verdiği durumla belki de tek ortak noktamızın birileriyle birlikte olmak olduğunu varsayıyoruz ve normal hayatımız buna evriliyor. Ve belki de çevremizdekiler bunu görüp o durumda ona ve her birimize sapkınlığı çok kolayca yapıştırabiliyorlar.

    Bilmiyorum düşüncem ne kadar doğrudur ama bende bir kaç zamandır neden lgbti'lerin hep cinsellikle anıldığını düşünüyorum ve bu mantık geldi aklıma ne kadar doğrudur bilmemekle yine çok uzattım :)

    Kesinlikle katılıyorum insan yapısı gereği kendisine benzemeyen, kendisinin anlamadığı ve hatta kendisini temsil etmeyen kişilerden ve düşüncelerden korkar ve buna karşı bir savunma mekanizması geliştirir.

    en çok whatsapp kullanıyorum ama telegram da güzel. bizim forumun bi telegram gurubu var oraya siz de katılabilirsiniz.

    Interstellar kadar şişirilmiş bir balon daha görmedim. Bu filmin bu kadar yüksek skor alması sunulan görsellik, sürü psikolojisi, birazda insanların genel olarak anlamadığı uzay-zamanın kütle çekimi ile değişmesi gibi bir konuyu çekmesi insanların ilgisini çekti haliyle. Yönetmen koltuğunda Nolan oturmasa max %60 skor alacak film.

    Ayrıca filmi beğenmeme sebebim filmin abidik bir temel üzerine oturtulmaya çalışılması.

    Filmi beğendim mi beğendim. Ama özgün bir konusu yok, senaryo ve kurgu da zayıf bana göre. ayrıca internette çok sık gördüğüm birşey var bu filmle ilgili herkes bilimsel olarak doğru bilgiler verildiğini yazmış ama tamamen yalan. Filmin bilimsel olarak doğruluğu yoktur. uzay-zamanın kütle karşısındaki değişimi de filmdeki kadar abartılı değildir. Bu tür konuları merak ediyorsanız film değil belgesel izleyin.


    Ama yiğidi öldür hakkını yeme demişler, müthiş bir görsellik var filmde. İzlenir mi tabiki izlenir.


    not: bu benim kendi kişisel görüşümdür.

    the Wire izlemediysen önerebilirim. Diğer sevdiğim diziler için konu açmıştım onlara da bakabilirsin. Birde True Detective var.

    Korku falan seviyorsan The X Files, American horror Story


    ama bence dizi izlemek zaman kaybı. got falan hariç :D


    onun yerine hobi edin daha güzel oluyor valla.

    Sizce ifade özgürlüğünün sınırları nelerdir?

    Bizim toplumumuzda bir kişiyi, kurumu ve "görüşü" rencide etmeyecek şekilde eleştirme hakkına sahip olunduğu söylenir.

    Peki sizce bu tanımlama yeterli mi? Yoksa dileyen istediği gibi suistimal edebilir mi?

    Özellikle bir görüşü rencide etmek nasıl tanımlanabilir ki?


    Bir topluluğun dini görüşü diğer bir topluluğun görüşü ile çatışıyorsa birbirlerini otomatik olarak rencide etmiş sayılmıyorlar mı?

    Örneğin İslam Hz. Muhammed'i Allah'ın elçisi olarak görürken, Hıristiyanlık Hz. Muhammed'i sözüm ona kafir olarak görür. Şimdi bir hristiyan çıkıp Hz. Muhammed kafirdir dese müslümanlar rencide olacakken, Bir Müslüman da çıkıp Hristiyanlık değiştirildi kutsal ruh diye bişey yok. Papa kafirdir öldükten sonra cehennemde yanacak dese hıristiyanlar da bundan rencide olur.


    Bunun önüne hiç bir koşulda geçilemez bence tanımlama bu kadar belirsiz iken.


    İfade özgürlüğü demek eleştiri demektir. Eleştiriden de rencide olunması kişiye göre değişir. "Karşı komşum kapıya haç takmış beni tahrik ediyor" demek ve şikayet etmek ifade ve davranış özgürlüğü kapsamında nasıl değerlendirilebilir?


    Buraya aslında daha gerçekçi ve yaşanmış örnekler de yazmayı çok isterdim ama ne yazsam gg olacak. (Artık nedendir bilinmez)


    Bu konuda sizin görüşleriniz nelerdir?

    İfade özgürlüğü nasıl tanımlanmalı? Neleri kapsamalı?

    Her önüne gelen birbirine küfür edebilmeli mi? Bu doğru mudur? Yoksa yanlış mıdır?

    Bu filmde transseksüel bir erkeğin hayatından bir kesit görüyoruz. Yaşanmış bir hikayeden uyarlama olduğu için de insan ister istemez etkileniyor. Açıkçası bu film hakkında söylemem gereken bazı şeyler var onlara gelmeden önce şunu belirteyim. Dönemin taşra yaşamını güzel yansıtmış. Ama hikaye anlatımı hakkında böyle düşünmüyorum. Yönetmenin tam olarak ne amaçladığını da kestiremedim açıkçası.


    Bu sahneler çok daha az dramatize edilerek, çok daha anlamlı bir şekilde çekilemez miydi? Çekilebilirdi. Gene de yaşanmış bir olayı, ve nispeten ucundan kıyısından da önyargı ve nefreti bir şekilde anlatmaya ÇALIŞAN bu filmi izleyebilirsiniz.

    Var mı aranızda izleyenler?

    Bir kadının geçmişi ile yüzleşmesi. Kendini olduğu gibi kabul etmesi, anne oğul arasındaki ilişki, Ailesinin kabullenişi... Güzel bir yolculuk üzerinden bizlere aktarılıyor.


    Güzel bir film. İzlemenizi tavsiye ederim.

    Arkadaşlar var mı bu mini diziyi izleyen?

    Türkiye'de çekilmiş en kaliteli dizi desek yanlış olmaz herhalde. Bu kadar da güzel. Ayrıca görüntü yönetmeni dünya standartlarında bir iş çıkartmış ortaya. Haluk Bilginer ise zaten döktürmüş resmen.


    Benim tek eleştirebileceğim şey; yan karakterlerin hikayesinin ana konuya bir etkisinin olmaması ve yan karakterlerinin hikayesinin çok havada kalması. Onun haricinde de su gibi akıp gidiyor. İyi bir polisiye dizisi.


    Ayrıca puhu TV'den ücretsiz izleyebilirsiniz.

    Eskiden koca bilgisayarın hard disk kapasitesi 250 mb - 500mb arasıydı zaten :D. Artık bilgisayarlarda CD-Rom bile bulunmuyor. Öyle benim de bir oyun CD'im vardı. İçinde bir sürü karışık oyun falan vardı. O CD Hala evde duruyor. Ama takıp açabileceğim bir CD Rom'um yok :D Bilgisayarıma CD-Rom takma gereği duymadım hiç :D CD'lere müzik koyup arşiv falan yapıyorduk. Sonraları P2P geliştikçe torrentten illegal albümler çekmeye başladık. Bilgisayarda 150.000'den fazla şarkı var ama artık onun bile bir ayrıcalığı kalmadı. Spotify'dan açıp dinliyoruz artık :D


    Bende tek değişmeyen şey masaüstü bilgisayar geleneği. O da zaten değişecek birşey değil. :D En üst seviye donanımlar hala desktop uyumlu olarak üretiliyor. İsteğe ve ihtiyaca uygun konfigüre ediliyor. Zannımca o önümüzdeki 20 yıl daha geçerliğini koruyacak. Çünkü oturmuş bir standart var. Ama Laptoplar yerini tabletlere bırakacaktır yavaş yavaş. Çünkü çok daha fazla mobil. Ve daha kullanışlı. Sanal asistanlar düşündüğümüzden de hızlı bir şekilde gelişecek. Hayatımızda ciddi anlamda kullandığımız yazılımlar haline gelecek.


    Bu post'da geleceğe bir not olarak kalsın :D

    Bunun bir tarafı ya da kategorisi yok ki. Karakteri nasılsa o şekilde davranır. Her efemine erkek eşcinsel olacak diye birşey yok. Her eşcinsel erkek de efemine olacak değil. İnsanların karakterleri değişkenlik gösterir. Bunu bu şekilde değerlendirmek lazım.

    Bir de şey vardı flash karakterleri falan bilir misiniz bilmiyorum ama ufak ufak animasyon kısa kısa skeç gibi abimin bilgisayarını kullanıyordum oradan biliyorum bende hatta her yılbaşında bunu söylerim ben, kaç yaşındaydım o zamanlar beynime nasıl işlemişse artık 😕😂

    (Biraz iğrençlikleri vardır izlemeden önce uyarayım 🙈😐)


    bunu hiç bilmiyorum valla. Ben küçükken bana atari almışlardı ama orijinal değil kasetleri vardı televizyona bağlanıyordu. Süper mario, tanklı bitane oyun birde ninjalı bi oyun vardı en çok onları oynuyordum. Bazen kaset tutukluk yapardı çıkartıp içine üflerdik falan (ne alakaysa ^^) saatlerce oyun oynardım. Playstation’ım falan hiç olmadı zaten sonraları da unuttuk gitti. İnternet ilk çıktığı zamanlar bir tane MP3 indirmek 45 dakika sürüyordu 56k ile bağlanıyorduk. Ama o zamanların interneti daha bi gizemliydi daha bir özgürdü. Şimdi çoğu içerik hep büyük firmaların ağlarında. Surf kültürü pek kalmadı artık eskisi gibi.