izmirli ege adlı kullanıcının mesajları

    Alla Yar feat Spitakci Hayko


    Spitakci Hayko, 06 Şubat 1979 tarihinde dünyaya gelen, Spitakci Hayko sahne adıyla tanınan ve gerçek ismi Hayık Aram Tataryan olan Ermeni asıllı bir şarkıcı.



    Trio Mandili - Erti nakhvit


    Trio Mandili, aslen üç genç kadından oluşan bir Gürcü müzik grubudur, Tatuli Mgeladze, Anna Chincharauli ve Shorena Tsiskarauli. Grup şu anda Tatuli Mgeladze, Mariam Qurasbediani ve Tako Tsiklauri'den oluşuyor.



    Son 30-40 yıl içinde Türkiye'de mağdurların eşcinsel ya da lezbiyen olduğu bir dizi cinayet yaşanmıştır.

    İstanbul polisi 1996 ve 2003 arasında 36 vakaanın kaydedildiğini belirtti.


    Bu cinayetlerden:

    24'ü bıçak, 4'ü ateşli silah, 8'i vurma ve/ya boğma sonucu gerçekleşti..


    24 Eylül 1969: Türkiye'de polis kayıtlarına göre ilk gey cinayeti. Derviş Canbaz adlı eşcinsel Niyazi Aslan tarafından bıçaklanarak öldürüldü.


    21 Nisan 1987: Eşcinsel işadamı, 65 yaşındaki Mişon Benkayar, Nişantaşı'nda evinde bıçaklanarak öldürüldü. Bu dava çözül(e)medi.


    10 Kasım 1988: İki eşcinsel, Mithat Kaya ve Bahattin Güler bıçaklanarak öldürüldü. Vücutları parçalara ayrıldı ve varillere yerleştirildi. Variller Silivrikapı Mezarlığı'nda bulundu. Faik Çetin yakalandı ve ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı.


    5 Aralık 1988: Etap Marmara Oteli'nin 802 numaralı odasında bir Libya pilotu Muhammed Ali Eizlathi öldü. Libya pilotunun eşcinsel ilişki nedeniyle öldürüldüğü öğrenildi. Katili bulmak için, cinayet ekibinden bir polis şefi olan Mesut Demirbilek, gey sosyal ağlara sızdığı gizli bir operasyonda yer aldı ve sekiz ay boyunca yaşadığı gibi yaşadı. Sonunda, Anıl takma adıyla bir gey adamı yakaladı ve tutukladı. Katil cinayeti itiraf etti ve “Bizi bitirmek istediği için bitirdik” dedi. Onu öldürmediysek, öldürülmüş olurduk. ”


    3 Mart 1993: Ünlü moda tasarımcısı Deniz Tünay, Etiler'deki evinde bıçaklanarak öldürüldü. 17 yaşındaki cinayet şüphelisi H. K., “Onunla birlikte olmama zorladığı için onu öldürmekten başka seçeneğim yoktu” dedi.


    17 Mayıs 1995: Eşcinsel olduğu anlaşılan emekli bankacı Doğan Kınaytürk, İzmir'de evinde bıçaklanarak öldürüldü.


    7 Temmuz 1995: Bir bankanın müdürü A. G., Ankara Atatürk Ormanı'nda arabasında bıçaklanarak öldürüldü. İtirafında A. T., şüphelinin cinayeti, “Bana para vereceğini söyledi. Bittikten sonra bani ödemeyi reddettiğinde onu öldürdüm ” dedi.

    Eve döndüğümüzde babam bir hevesle beni çıkarıp Ortaköy'e bira içmeye götürdü… Yarım saat konuyu açmadan durabildi. Babamla aramız iletişim açısından çok iyi değildi. Ailevi ilişkilerimizde hepimizin kesişim noktası klasik bir türk ailesi gibi annedeydi. Ablamla da aramız iyi olmasına rağmen babamla iletişimimiz oldum olası yeterince sıcak değildi. Babamın ilk söylediği şey, Tolga, her ne olursa olsun sakın ha anal ilişkiye girmemeye çalış, oldu. Böyle bir şeyi ne duyayım ne de işiteyim, bu beni çok üzer. Askere alınırken herkesin anüslerini kontrol ediyorlar, böyle birşey olduğunu öğrenirlerse çok üzülürsün, ben daha beter üzülürüm, dedi (sanırım Türkiye'de askerliğe alınan erkekler uzun bir süre öncesine kadar makat testine tabii tutuluyorlarmış, günümüzde artık böyle bir denetim yok, nitekim eşcinsellik anüsün genişliğinin kontrolüyle de anlaşılmaz). Eşcinselliğin zor bir hayat olduğunu, bir hastalık olabileceğini, kafamın karışık olduğunu, terapistime aksatmadan gidip bir an evvel bu durumdan kurtulmamı istediğini söyledi. Ben hiç iyi değildim. Nasıl iyi olabilirdim onu da bilmiyorum. Benim için o güne dek çok özel olan birşey bu kadar açıkça konuşuluyordu ailem tarafından.


    Terapistime gitmeye devam ettim. Başımdan geçen herşeyi tek tek anlatmaya başladım. Annemin de neden gitmesi gerektiğini sonradan anladım. Terapistim annemin ailenin odak noktasında olduğunu anlamıştı ilk günden. Ailedeki herkesin en rahat iletişime geçtiği tek kişi oydu. Haliyle onun bilgilenmesi demek herkesin bilgilenmesiydi. Benim daha seksle ilgili hiçbir şeyden haberim yokken annem herşeyi öğrendi. Bu arada yaşadıklarımı da terapistim anneme bi rbir anlatıyordu. Bazı zamanlar onu ağlarken buluyordum… Saatlerce yazıyordu… Okuyordu, araştırıyordu. İçinde kendi kendine biçimlendirdiği oğlunu öldürüyordu o ara. Aşırı derecede içine döndü ve ne yaptığını sorgulamaya başladı bunca yıldır. Bu ona çok iyi geldi çünkü kendiyle hesaplaşmaya başladığında, herkese sürekli tampon olan bir kadın olduğunu, kendi için hiçbir şey yapmamış, kendini ailesine, özellikle de çocuklarına adamış olduğunu ve kendini ne kadar çok unuttuğunu farketti. 6-7 ay bu şekilde geçti. Babam genelde bu konuyla ilgili sessizdi. Ya da aralarındaki tartışmaları, okulda yaşadığım şeyleri, yalnız kaldığım zamanlarda onlarla paylaşamadığım şeyleri öğrendikçe bana yansıtmamaya kararlıydılar. Ben herşey yoluna girdi galiba derken o tekinsizlik babamın isyanıyla sonuçlandı. Babamın suları "sen beni mezara mı götüreceksin bununla, ben iğreniyorum bundan, sen nasıl böyle birşeyi yapabilirsin, nasıl beni aileni, çevrendekileri düşünmezsin" diye bulandırdığını hatırlıyorumÂ…Ardından annem de beni bir birey olarak kabul ettiğini, ben nasıl mutluysam o da o şekilde mutlu olabilecegini söyledi. Annem eşcinsellik nedir aşağı yukarı biliyordu artık, bu durumu değiştiremeyecegini, benim hayatımı kontrol etmenin bir aptallık olduğunun farkına varmıştı. Ve özellikle de hatırladığım "ben ne kadar aptalım, sizi doğurmuş olabilirim, ama nasıl sizin hayatlarınızı da kendimce kontrol eder, kendi istediğim gibi biçimlendirmeye çalışırım" diye konuştuğudur. İkisinin aşırı derecede birbirlerinden farklı bu tepkilerine bende şaşırıp kalmıştım. Annem alabildiğine bir hızla herşeyi okur ve öğütür olmuştu. Babam isyanlar çıkarıyordu sürekli. Annem açık açık benimle her türlü durum ve koşulda yanımda olduğunu her dakika söylerken babam geceleri hiç uyumuyor ve sürekli evin içinde dolanıp kara kara düşünüyordu. O sıralarda çok üzüldüğümü hatırlıyorum babamın haline. Kalp hastasıdır ve her dakika ona bişey olacak diye kendimi suçlar olmuştumÂ… Neden böyleyim ben diye değildi neyse ki, niye söyledim keşke söylemeseydim diye. Annem beni sakinleştiriyordu, bunu öğrenmemiz gerekiyordu ve öğrendik. Şimdi bunu kabul etmek zorundayız ve yürümeliyiz diye…


    Bu zıtlık babamın bana sataşmaları ve annemin ona sürekli kızmasıyla devam etti. Sonunda babamın bana gösterebileceği en iyi duruma gelmiş olduk. "karışmamak". Evet babam, hayatıma karışmaması gerektiğini aksi takdirde annemi ve ablamı da karşısına aldığını gördü ve yaşadıklarıma saygı göstermeye başladı. Bugün hala ara sıra sende evlen bak sana şöyle yaparız böyle yaparız dese de, artık boşa kürek çektiğini o da biliyor. O benim hayatımdaki eşcinsellikle ilgili iyi-kötü olan biten herşeyle ilgilenmemeyi seçti. Bende onu bu konularda hayatıma dahil etmemeyi. Ya da onu üzmemek adına onunla yaşadığım müddetçe onun hayatına veya bakış açısına saygı göstermeyi. Evet bir insan değişmemeyi de seçebilir. Ama o insan hiçbir zaman öfke duyulmayı haketmez. Babamla nerdeyse her zaman iyiyiz artık. Belki hayatımın en önemli mutluluklarını kaçırıyor zaman zaman ama o bunu istedi. Ben de onu değiştirmeye çalışmayı bıraktım.


    Çevremdeki arkadaşlarımdan çok daha erken out olduğum için kendime ve akabinde aileme en büyük kriz ilk sevgilimin kimin olacağıydı. Bu haberi terapistim biriyle beraber olduğumu öğrenir öğrenmez anneme telefonla yetiştirdi. Gerçekten iyi biriydi ve bende 2 yıl onunla beraber oldum. Annemle babamın içi biraz daha rahatlamıştı doğru dürüst biri hayatıma girdiği için. Haliyle ilk sevgilimi de eve çağırdım onlarla tanıştırmaya. Babam pek sıcak olmasa da onu çok sevdi. Ama zamanla hayatımdaki varlığına tahammül edemediği için onunla ilgili hiçbirşey sormamaya gayret etti.


    Annem sınırlarını olabildiğince zorlamaya gayret etti. Bugün onun için çok doğal olabilecek birçok şeyi o zamanlarda birer birer yapmaya çalıştı. Ona anlattığım herşeyi sabırla dinledi, sonra severek dinledi, sonra anormal olmadığını, gayet doğal olduğunu anlayarak dinledi. Bütün eşcinsel arkadaşlarımla tanıştı, hepsinin aileleriyle olan sorunlarında onlara yardımcı olmaya çalıştı. İlk erkek arkadaşlarıyla yaşadığı deneyimleri dinledi, öğütler verdi. Yirmi kilo verdi, sosyal dayanışma derneklerine katıldı, sokak çocuklarına gönüllü annelik yaptı ve hala da benim eşcinsel oluşumu ona gelen bir hediye olduğunu düşünerek yaşıyor. Eğer böyle birşey olmasaydı kütüphanesinde duran bunca kitapla tanışamayacağını, hayat görüşünün hiçbir zaman bu derece geniş olamayacağını, geldiği gibi gideceğini düşünüyor, daha doğrusu düşünmek bile istemiyor.


    Bugün bir yılı aşkındır çıktığım sevgilimle şu an ailemin evindeyiz. Annem beraber uyuyacağım kişinin sevgilim olduğunu biliyor. Babamsa onun en yakın arkadaşım olduğunu. Babam hayatımdaki en yakın arkadaşlarımın çoğunun eşcinsel olduğunu biliyor. Bugün aile büyükleri dışında tüm kuzenlerim eşcinsel olduğumu biliyor. Onların bilmesini de en çok annem destek verdi. Bugün bütün arkadaşlarım, nerdeyse bütün çevrem eşcinsel olduğumu biliyor. Son birkaç ay evvel üniversiteden mezun olmadan okul arkadaşlarımın hepsine de bunu anlattım. Korkacak birşey olduğunu hiç düşünmüyorum artık. Çünkü annemi ve ailemi arkama aldığım için çok rahatım…


    Ama bende her açılamayan veya açılmak isteyip de başaramayan LGBTT bireyleri gibi ilk önce çok korkuyordum. Ama biraz emekle ve çokça da sevgiyle başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığını gördüm…


    Umarım bunlar sizleri de biraz olsun cesaretlendirir. Çünkü eşcinselliğin görünürlüğü adına en büyük adım aileye açılabilmektir.


    11/06/2006 - Tolga

    Aileme Açılışım


    Ben eşcinselim dedikten 2-3 ay sonra bir gün ailesiyle ailemin tanıştığı arkadaşlarımdan biri beni kendi okullarına gelen Fransız bir grup arkadaşıyla tanışmam için partiye davet etti. Okuldaki parti esnasında bende az biraz kendimi test etmek için bir kızın benle yakınlaşmasına izin verdim. Bu kızla elele dolaştık, öpüştük okulun içinde. Beni onlarla tanıştıran arkadaşıma da kimseye söylememesini tembihledim bunu… O da hemen annesine söylemiş. Annesi de anneme "sizin oğlan Fransız kızları götürmüş" diye anneme söylemiş. Annem de o günün akşamında şanseseri evde babam yokken benimle bunu konuşmaya başladı. İşte "sen niye bize söylemiyorsun böyle şeyleri, biz rahat bir aileyiz, modern bir aileyiz, her türlü şeyi benimle paylaşabilirsin, konuşabilirsin…" dedi. O gece konu nasıl eşcinselliğe geldi bilmiyorum ama 8 saatlik bir konuşmadan sonra annemin kafasındaki binlerce soruyla bütün geceyi uykusuz geçirdiğine eminim. Ben ertesi gün okuldan eve geldiğimde genelde eve 7de gelen babam da 3te gelmişti. Bir baktım ikisi de oturmuş beni bekliyorlar. Bana 4 saate yakın "bize söylemek istediğin bir şey mi var, bizden bir şey mi saklıyorsun, kafan mı karışık, başına birşey mi geldi" diye bir sürü şey sordular. Ben sürekli onlarla konuşmamak için odadan odaya geçip duruyordum evin içinde. Ben nereye gitsem peşimden geliyorlardı, atmadığım obje kalmadı üstlerine, en sonunda artık yılmış bir şekilde ağlamaya başladım, 2 saat durmaksızın ağladım… Sonunda birşey olduğunu anladılar ve daha beter korkmaya başladılar. Sürekli kendi aralarında bu çocuğun başına birşey geldi galiba diyip daha beter geriliyorlardı… En sonunda "ben eşcinselim" dedim. İkisinin de suratlarının "ohhh…" der gibi bir hal aldığını hatırlıyorum. Yalnız o oh, gey olmama sevindiklerinden değil, başıma kötü birşey geldiklerinden korktukları için rahatlamalarından ötürüymüş. Akabinde "eşcinsellik ne demek, Fatih Ürek, Aydın vs gibi mi" diye sordular… Biraz birşeyler geveledim ama bende ağzımdan çıkanın pek farkında değildim o sırada… Çok kötü tırstığımı hatırlıyorum bana bişey yapacaklarından korktum nedense… Halbuki o güne dek bir kere olsun dövülmemiş, olabildiğince az azarlanmış ve kızılmış bir çocuktum. Sanırım o korkum biraz da okulda yaşadıklarımla alakalıydı. Ne zaman okulda, söz konusu şey eşcinsellik olsa başıma birşey geleceğinden korkuyordum hep. Bu konunun açılmasından, yine alay edilecek kişinin ben olmasından çok korkuyordum. Öyle ki okulda eşcinsel olduğunu düşündüğüm en yakın arkadaşlarım bile zaman zaman kendileriyle dalga geçenlere, asıl sen benle değil onla alay et diye beni gösterirlerdi. Güvenebilecek pek insan yoktu dolayısıyla okulda da. Herkes herkesin çukurunu kazmaya pek alışkındı.


    Ben geyim dedikten sonra ortalık yatışana kadar biraz zaman geçti. Bir müddet sonra annemle babam kendi aralarında konuşmaya başladılar, babamın o sırada kendine birşey yapmasından çok korktuğumu hatırlıyorum. Annem beni sıvazlamak için geri döndü, yok bişey, üzülme yavrum, geçti, korkma diye konuştu. Sonra da bana "bizim bu konuyla ilgili hiçbir bilgimiz yok o yüzden belki de bir psikoloğa danışmalıyız" dedi annem. Bende bir yıl kadar önce okula seminere gelen bir terapistin numarasını alıp odama asmıştım. Tesadüfen o kağıt aklıma geldi ve aradık. Önce ben sonra annemle konuştu terapist ve bizi 2 gün sonraya ofisine davet etti… O iki günün nasıl geçtiğini ne siz sorun ne ben söyleyeyim…


    Eve bir yabancı gibi gidip geldigimi hatirliyorum o iki gün. Yıllardır tanıdıkları oğullarının ilk kez kendi hayallerinin dışında, akıllarına hiç gelmeyecek bir durumuyla karşı karşıyaydılar… Onlara da hak veriyordum ama tepkilerinin ne olabileceğine dair benim kafamda tek bir düşünce yoktu. Akşam yemekleri biraz mesafeli ve soğuk geçiyordu. Buz gibi bir ortam zaman zaman… Annem o mesafeyi mümkün olduğunca azaltmaya çalışıyordu, herkes bunun geçici bir durum olduğunu düşünüyordu. Bilgisizliklerinden emindiler ama. Gerçekten bilgilendirilmeye ve yönlendirilmeyi çok ihtiyaçları vardı. Nitekim bu iki soğuk günden sonra terapiste gittik. Ablam, annem, babam ve ben içeri girdik. Tanıştık. Ne kadar iyi bir yöntemle onlara bu durumu anlatmaya çalıştı bilinmez ama ilk gün benim değil annem ve babam için terapi saatiydi. Herkesin önünde terapistim bana mastürbasyon yapıp yapmadığımı sordu… Bende evet yapıyorum dedim. Yaparken kadınları mı erkeklerimi hayal ediyorsun dedi? Erkekleri dedim. Peki Tolga dışarı çıkabilirsin şimdi annen ve babanla uzun uzun konuşacağız dedi. Ben renkten renge girmiş bir şekilde çıktım odadan ablamla beraber. Onlar odadan çıkana kadar içim içimi yedi. Sonra beni çağırdı tekrar… Çok şaşkınlar, ne yapacaklarını, nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlar, dedi. Evet bu durum değişebilir veya değişmeyebilir, eşcinsel olabilirsin veya olmayabilirsin ama bir süre ne onlar senin ne de sen onların üzerine fazla gitmemeye çalışın dedi. Seni haftaya bekliyorum bundan böyle annen de haftanın başka bir günü terapiye gelecek dedi. Babanla da bu akşam baba-oğul bir yerlere gidip birşeyler için, biraz vakit geçirin ama mümkün olduğunca bu konuyu açmayın dedi.

    19 Şubat 2001'de ben "eşcinselim" dedim. Önceleri kendimi zorlantili bir biçimde kadınlarla beraber olmam gerekirmiş gibi her gün hazırlardım güne başladığım sıralarda, evden okula doğru yürürken. Okulum, yani lisem, benim için hayatimin tek sosyalleşme yeriydi birçok diğer insan gibi. Bende diğer insanlardan belirli bir farklılığın olduğunu öğrendiğim 12 yaşımdan beri pek de sosyalleşmek için uğraşmamıştım dünyayla. Dünyayla barışık olmadığım gibi kendimle de barışık değildim. Homoseksüel kelimesiyle, onun ne anlama geldiğinden çok uzak olduğum bu 12 yaşımda benimle alay etmeyi pek seven bir çocuk sayesinde tanıştım. O güne dek en geç 10-11'de uyumuş olan ben, kafamda sorgulamaktan çok korktuğum bu sözcüğün yüküyle 12-1-2-3 bazen hiç uyumaksızın sabaha kadar beklerdim günün aymasını.


    2001 yılına kadar geçen 5 yıl süresince birçok ayrımcılığa uğradım. Çevremden kimseye yansıtmamaya çalıştığım bu ayrımcılıkların başında sözlü tacizler geliyordu. Gün boyu tuvaletlerden uzak kaldığımı hatırlıyorum ortaokul ve lise boyunca. Ne zaman erkekler tuvaletine gitsem oradan iteklenerek çıkartılır kızlar tuvaletine sokulmaya çalışırdım. İstanbul'un iyi bir Anadolu Lisesi'ne gitmeme rağmen içinde Türkiye'nin her yerinden ve her kesiminden gelmiş yüzlerce çocuğun okuduğu bu ortamda homofobik davranışlar da alabildiğine renkli ve birbirinden farklıydı. Tuvaletlerde yaşadığım krizler dışında, okul bahçesinde, koridorlarında yürümek de ayrı bir zulümdü. Zaman zaman, sınıfıma başka sınıflardan gelen çocuklarda birbirlerine "o top burda, bak" diye beni gösterirlerdi. Bazı kızların da bana gelip "oğlum bak kızlarla takıl, çok yakışıklı çocuksun, hareketlerine tavırlarına dikkat et, yazık olur sonra" diye konuşurlardı. Bir gün sınıftaki tahtaya adımla ilgili bir tekerleme yazılmıştı… Bunu yapan çocukta bir grup başka çocukla beraber bu tekerlemeyi yüksek sesle hiç durmadan sürekli tekrar ediyorlardı. Ben içeri girdiğimde doğrudan o çocuğun üstüne doğru yürüdüm… Onu dövmeye, her türlü kötülüğü yapmaya hazırdım… Lakin gücüm onunkinden az çıktı, beni yumruklarıyla kısa bir süre sonra yere düşürmeyi başardı. Ben bir kaç kez tekrar saldırmaya çalıştım her defasında, mideme ağır yumruklar yiyerek yere düşürüldüm. En sonunda pes etmek zorunda kaldım… İki gün mide ağrısıyla kimseye bu olayı söylemeden okuldan eve - evden okula yaşamaya devam ettim. Sonra aşağı yukarı 5 yıl sonra bu olayı tekrar hatırlamak üzere tamamiyle varlığını unuttum… Bu olayı tekrar hatırladığım gün yaşadığım acıyı hala hatırladığımda gözlerim doluyor. Ama eskisi gibi üzülmüyorum… Çünkü çok daha fazla hüzün yaşandı, mutluluklar oldu… Yine bir şekilde ayağa kalkabiliyor insan.


    Haliyle bende çeşitli platonik aşklar yaşadım bu evrelerde. Etrafıma sesimi çıkarmadan uzun süre içime atarak geçirdim bu zamanları. Herkes sevgili anlamında niye kız arkadaşım olmadığını, neden sürekli kızlarla yakın arkadaşlık kurduğumu, niye kırıttığımı, sesimin neden ince olduğunu bana sorup duruyordu. Artık herşeye kulaklarımı tıkamıştım. Onca alay, taciz, huzursuzluk pek de fazla canımı yakmaz olmuştu zamanla. Kendini sınıfın iktidarı sayan birçok kız ve erkeğin yakın arkadaşları, dert ortakları olmaya çabalamıştım biraz popüler olmak için. Çoğu insan çok fazla duygusal olduğumu, ne kadar iyi niyetli olduğumu söyler olmuştu. Evet fazla duygusaldım, evet iyi niyetliydim, onlara göre kadınsıydım, toptum, ibneydim… Ağızlarından çıkan her türlü boktan kelimeydim. Zavallı Türkçem küfürlere geldiğinde pek üretkendi.


    Orta üçteyken internetle tanıştım. O zamanlar mIRC bugünlerdeki gibi çok kötü bir chat ahalisiyle dolu değildi. Gay sayfalarına girip gaylerle konuşmadan evvel kendimi kız olarak tanıttığım bir sürü erkekle chat yaptım… Sonralardan bunun hastalıklı olduğunu düşünüp bıraktım. Bir ara o kadar çok ileri gitmiştim ki İzmir'den bir çocukla aşk bile yaşar hale gelmiştik. O benden ta ki telefonumu isteyip de işi daha önemli bir hale getirmeye çalışınca tabii hayal-i hüsrana uğrayıp görüşmeyi bıraktım. Her defasında hem merak hem de aşırı bir suçluluk duygusuyla kavruluyordum o sıralar. Derken gay sayfalarına da girmeye başladım. Ve Yunanistan'da yaşayan bir çocukla tanıştım. Biseksüeldi ve benden çok hoşlanıyordu… O sıralar her ne kadar sanal da olsa hayatımda ilk kez böyle duygular besliyordum birine karşı… Anlaşılmış olduğumu, yaşadıklarımın başkaları tarafından da yaşandığını öğrenmek gerçekten çok iç rahatlatıcıydı. Konuşmaya başladığımız günden birkaç gün sonra ne yaptığımı sorgulamaya ve neye doğru ilerlediğimi düşünmeye başladım. Bana ısrarla biseksüel ya da gay olup olmadığımı soruyordu. Ben karmakarışıktım. Bir kaç gün ihtiyaç duyduğum zamanlar dışında kimseyle konuşmadığımı, sürekli ağladığımı hatırlıyorum. Ta ki aynı kursa gittiğim arkadaşarımdan birine telefon açıp çok kötü olduğumu, onunla konuşmaya çok ihtiyacım olduğunu söyleyene kadar. Umut adındaki bu arkadaşım da bana azar azar hayatındaki tecrübelerden bahsediyordu o günlerde. Erkeklerle beraber olduğunu, erkeklerden hoşlanıyor olduğunu biliyor ama kafamda yarattığım ve sürekli alay edildiğim prototip, medyatik eşcinsellere benzetilmekten ve onlar gibi olacağımdan ötürü çok korkuyordum. Türkiye'de görünür eşcinsellik kadınsılıkla ayyuka çıktığı için, kadınsılık cinsel yönelimle eş değerde tutulduğu, herşey alabildiğine heteroseksüel bir bakış açısıyla sınıflandırıldığı için bu korkum çok doğaldı. Bugün kimseye duruşundan ötürü kızgın değilim. İnsan istediği her şekilde kendini görünür kılabilir, bunun ne kadar doğru veya yanlış olacağı tartışılabilir. Velhasıl Umut'la buluştuk ve dört saate yakın konuştukÂ… Sonlara doğru bana "aramıza hoşgeldin, sende geysin" dediğini hatırlıyorum. O konuşmadan sonra ne kadar rahatladığımı, eve doğru giderken hayatımda kendimi gay olarak ifade ederek içimden koca bir yükün ağır ağır döküldüğünü farketmeye başladım. Tabii iş keşke ben geyim demekle kalsa, çok kısa bir süre sonra aileme geyin ne olduğunu anlatmaya çabalamaya çalışırken ben bile doğruluğuna inanıp inanmamakta çok gidip gelecektim.

    Benim açılmam birkaç evreden oluşuyor. Liseden samimi arkadaşlara açılma, üniversite grubuna toplu açılma ve aileye açılma.


    Açıldığım ilk kişi liseden çok yakın bir arkadaşım. Aslında bu bir açılma değildi tam olarak çünkü kendisi anlamıştı beni. Lise 2 yazıydı, bisikletle dışarıda dolaşıyorduk, sonra bizim eve geldik, ben bir şeyler yerken arkadaşım da odamda bilgisayarın başındaydı. Sonra tekrar dışarı çıktık ve bir süre daha bisiklete bindikten sonra "bilgisayarındaki kaslı erkek resimleri de ne" dedi. Ben de anlattım her şeyi. O da normal karşıladı.


    Açıldığım ikinci kişi dayımın kızı. Kendisiyle aramızda 10 yaş fark bulunmakta. Bir gün onların evindeyken bana eşcinseller hakkında ne düşündüğümü sordu. Lise 2'nin yazıydı. Afallamıştım, hiiç diye kısa bir cevap vermiştim. Kendisi de bunu çok normal karşıladığından bahsetmişti. Tabi o zaman çocukluk yıllarım hemen açılamamıştım kendisine, 3 ay sonra kendisi bizdeyken söylemiştim bunu. Çok normal karşılamıştı tam da beklediğim gibi.


    Üçüncü kişi ise üniversite 1. sınıfta açıldığım bir arkadaşım yine liseden. Bir gün onu çağırdım, sana söyleyecek önemli bir şeyim var dedim. Çok zorlandım söylerken. O da normal karşıladı, her zaman yanımda olacağını söyledi.


    Üniversite 2. sınıfta birine aşıktım, ancak bu kişi bir hetero idi. Üniversitedeki arkadaş grubunun evinde toplanmış içiyorduk. Birden canım sıkıldı, arka odaya geçtim ve yeni download ettiğim çok acıklı bi şarkıyı çalarak gitarla eşlik etmeye başladım karanlıkta. Birden ağlamaya başladım. Tam o sırada da bir arkadaşım girdi odaya. Diğerleri de. 1 hafta boyunca derdimin ne olduğunu öğrenmeye çalıştılar ancak söyleyemiyordum. En sonunda "bu ne olursa olsun bize söyle, biz senin arkadaşınız, yoksa sen bizi arkadaşın olarak görmüyor musun" lafından sonra mecburen söylemek zorunda kaldım. 3 arkadaş aynı evde kalıyorlar, 3üne de msn'de sırasıyla söyledim. Şaşırdılar, hem de çok, çünkü daha önce hiç eşcinsel biriyle tanışmışlıkları yoktu. Hatta ilk başlarda şaka falan sandılar. Grubun diğer 2 elemanına da bi gece Taksim'de bi yerde otururken aile mevzularını konuşuyorduk. Ben birden bire "en çok üzüldüğüm konu annem, ben hiç. evlenmicem, çocuğum olmayacak, BEN EŞCİNSELİM" dedim bu ikisine. Onlar da normal karşıladılar :)


    Çok şanslıydım açılma konusunda. Şu anda üniversitedeki enn yakın kız arkadaşıma da pat diye söyleyiverdim bi gün. O da normal karşıladı. Liseden çok samimi arkadaşıma da geçen haftalarda açıldım, o biraz anormal karşıladı ama alıştı.


    Bir de arkadaşıma göndereceğime yine hoşlandığım bir heteroya yolladığım "kız ablaa bu herif çok hoş" gibisinden bir mesajla ona da istemeden açılmış oldum ama hiç bahsi geçmedi aramızda :)


    En önemli açılma deneyimim ise teyzeme açılmamda oldu. Kendisi zaten 2 senedir bana 4 kere falan "eğer böyle bir şey varsa çekinmeden söyleyebilirsin" demişti. Ne mânâ? Ancak cesaretsizliğimden ötürü açılamamıştım. Geçen yaz teyzemin oturduğu semtten bir sevgilim vardı, teyzemde kaldığım bir gece erkek arkadaşıma gidip onda kalacaktım. Bu arada da Pendik'te oturan kankamı da teyzeme yakın bi yerde oturuyo diye tanıtmıştım ki kolaylık olsun diye. O arkadaşıma gidicem dedim. Teyzem çok meraklıdır, pinpiriklidir. Dünyanın bin bir türlü hali vardır diyerek ev adresini ve ev telefonunu istedi. E çocuk Pendik'te oturuyo ama ben Erenköy'de oturuyo diye tanıttım teyzeme. Teyzem kız arkadaşıma da gidebileceğimi ima etti. Vermeyeceğim, vereceksin, vermeyeceğim, vereceksinler sonunda ben vermeden evden çıktım. Bu sırada da eniştem çıkıyordu dışarıya, arabayla bırakayım seni dedi. Aslında eniştemin arabayla benim bırakacağı yer tersti ama yalan uyduracak kılıfım kalmamıştı artık. Arabada eniştem "kim olursan ol, hangi hayatı seçmişsen seç bunu asla saklama bizden, sana sırtımızı dönmeyin, senin hakkında hiç kimse ters düşünmez, düşünen zaten gerizekalıdır" dedi. Ben bu sırada ellerim titreyerek teyzeme "arkadaşım değil, kız arkadaşım da değil, erkek arkadaşım, sevgilim, ona gidiyorum" dedim. Uzun bir süre bekledim cevabı. Gelmeyince aradım hemen, okumamıştı mesajı. Bir kaç dakika sonra beni çok sevdiğini her zaman da seveceğini hep yanımda olacağını aramızdaki hiçbir şeyin değişmeyeceğini belirten bir mesaj attı. Ancak 2 gün sonra benden psikoloğa gitmemi istedi ancak ben reddedince üstelemedi de.


    Şu anda gerçekten de teyzemle aramızda hiçbir şey değişmedi, her şey aynı şekilde devam ediyor. İyi ki açılmışım teyzeme, bu sayede arkadaşlarımla çok rahat buluşabiliyorum.


    Açılma konusunda arkadaşlara da tavsiyem açılacağınız kişilerin nabzını iyi yoklayarak açılınız. Her çevreden gelen kişiler eşcinselliğe maalesef sıcak bakmıyor, bakamıyor.


    28/06/2006 - toufektsis

    Ailede:

    * Gerekirse eşcinselliğinizi reddedebilirsiniz.

    * Evden ayrılmayı düşünmüş olabilirsiniz; ancak dışarıda sizi daha kötü koşullar bekliyor olabilir.

    Okulda:

    * Size şiddet uygulayanların üsleriyle muhatap olun (öğrenciyse öğretmenle, öğretmense müdür gibi). Sizi tehdit edenlerin hukuki bir suç işlediğini unutmayın.

    * Alaya alınıyorsanız mesafeli davranın.

    * Arkadaş gruplarından dışlanıyorsanız bu şiddet türünün üstesinden uzun ve zahmetli bir toplumsal mücadeleyle gelinebileceğini hatırlayın ve mücadeleye destek verin.

    İşte:

    * Sessiz kalmayın ve üslerinize şikayette bulunun.

    * Üslerinizden şiddet gördüyseniz ve açıksanız şirketi deşifre edeceğinizi söyleyin.

    * İşten çıkarılmanız durumunda hukuki süreçten çekinmeyin. Bu konuda size destek verecek avukatlar olduğunu bilin.

    Sokakta:

    * Hangi tür şiddete maruz kalırsanız kalın sakin olmaya çalışın. Korktuğunuzu veya kendinize güvenmediğinizi kesinlikle karşı tarafa hissettirmeyin.

    * Riskli bölgelerde geç saatler de ve tek başınıza bulunmayın.

    * Biriyle buluşmadan önce değerli eşyalarınızı bırakın ve buluşmadan bir arkadaşınızı haberdar edin. Hatta arkadaşınız sizi uzaktan izleyerek sizin farkında olmadığınız olumsuzlukları görebilir.

    * Asla birden çok kişiyle birlikte olmayın.

    * Yanınızda göz yaşartıcı gaz gibi savunma araçları bulundurun.

    Bar vs:

    * Kendilerine güvendiğiniz insanların tavsiye ettiği mekanlara bir arkadaşınızla gidin. Yine de hiç bir mekanın tam güvenli olmadığını unutmayın. Beğendiğiniz kişiler hakkında arkadaşınızdan bilgi almaya çalışın. Tanımadığınız kişiler hakkında referans vermeyin.

    * Değerli eşya ve kartlarınızı yanınıza almayın.

    * İşiniz, eviniz, kazancınız gibi özel bilgilerinizi paylaşmayın.

    * Kendinizi kaybedecek kadar içmeyin. Başkalarının verdiği gıdaları tüketmeyin.

    * Partnerinizi eve götürecekseniz evde bir arkadaşınızın bulunması iyi olur.

    * Anahtarınızı açıkta bırakmayın. Partnerinizin yanında uyumayın.

    * İlişkinizin güvenliğinin onun süresine bağlı olmadığını unutmayın.

    * Otele gidiyorsanız kimlik bilgilerinin kaydedilmesine özen gösterin.

    Müslüman toplumlarda genel olarak eşcinselliğin İslamiyet tarafından yasaklandığına inanılıyor ki bazı Müslüman ülkelerde eşcinsellik ölüm cezası verilecek derecede suç sayılıyor. Bu ölüm cezası da çoğu zaman taşlamayla gerçekleştiriliyor.


    Aslında Kuran’da “eşcinsellik” diye bir sözcük geçmiyor. Eşcinsellik ve İslamiyet hakkında yapılan tahminler Kuran’daki Lut Suresini referans alıyor. Eşcinsellik ile ilgili konuları içeren ayetleri inceleyen günümüz bilim insanları (Jamal, Nahas, Kugle), ayetleri yenilikçi ya da cinsiyet konusunda çalışan feminist bilim insanlarının kullandıkları tekniklerle tekrar yorumlayarak daha önceki alimlerden farklı sonuçlara vardılar. Bu şekilde eski alimlerin içine düştüğü önyargıları kesip atarak, Müslüman ülkelerde hemcinsler arasında kurulan duygusal ve cinsel konularda yasaları şekillendiren yanlış anlamaları ve aslı olmayan tahminleri ortadan kaldırmaya çalışmışlardır.


    Cinsel çeşitlilik konusunda dinin öngördüğü iki prensip vardır. İlki yasakların ve emirlerin kurallarını içerir(haram ve helal, yasaklanan ve izin verilen). İkinci prensip ise bu kuralların ardındaki ahlaki değerleri içerir.


    Bir olayın günah ya da sevap olarak nitelendirilmesi herhangi bir dinin özel yorumuna bağlıdır. Fakat kuralların farklı yorumlanışı hakkında tartışmaya girmek, insanları diyaloga izin vermeden karşılıklı bir evet/hayır tartışmasına sürükler. Daha iyi bir yaklaşım dini kurallar yerine bu kuralları belirleyen ahlaki değerleri incelemek olacaktır. Bu yaklaşım da dini ahlak ve dünyevi cinsel ahlak arasında ortak bir zemin bulunmasına yardımcı olacaktır.


    Ortak bir zemin bulmak, her iki tarafın da yani hem dinin hem de laikliğin ne istediğine odaklanmak gibi ortak amaçları pozitif bir yoldan bulmayı gerektirir. Şu şekilde düşünme tarzında ciddi bir boşluk vardır; Müslüman ülkeler sadece insan haklarını referans alarak eşcinselleri ya da evlenmeden çocuk sahibi olan kadınları destekleyecek seviyede değildir. Müslümanların cinsel çeşitlilik hakkındaki düşünme metodunu inceledikten sonra, bir olayı düşünme tarzının o olay hakkındaki diyalogun sonucunu belirlediği yargısına ulaşılabilir. Birlikte ne istenildiğine karar vermek yeterli değil sadece. Ayrıca ortak muhalifin bulunması gibi birlikte ne istenilmediğine de karar verilmelidir.


    Yeryüzünde yaşayan insanların dini inançlarını, cinsel çeşitliliklerini ve kültürel farklılıklarını göz önünde bulundurarak şu sonuca varılabilir ki dünyevi olarak ortak düşman zarar verendir.


    Bu ortak düşmanı dini olarak tanımlayabilmek için de Kuran’da ve İncil’de geçen olaylar hakkında ortak çalışmalar yapılmalıdır. İlk hikaye, karşıcinsel (heteroseksüel) olan Jozef’in doğru yoldan sapmasıyla ilgilidir (Yaratılış 37-50 ). Aynı hikaye, Kuran’da Yusuf suresinde de vardır. Hikayenin her iki versiyonu da Jozef’e aşık olan ve onunla cinsel ilişkiye girmek isteyen bir kadını anlatır. Her iki kutsal kitap da ne kadının cinsel isteğini ne de aşkını ayıplar. Suç sayılan davranış kadının sahip olduğu toplumsal gücü cinsel arzularını tatmin edebilmek için suistimal etmesidir. Bu hikaye kadın cinselliğini kültürel önyargılardan arı bir şekilde tartışabilmek için mükemmel bir araçtır.


    İkinci hikaye, genel olarak bir anti-gey olarak tanımlanan Sodom en Gomorrah ile ilgilidir ki Kuran’da da farklı yerlerde sözü geçer. Bu hikaye de cinsel arzuları tatmin edebilmek için başka insanlara zorla yaptırım uygulanmasını suç saymıştır.


    Bu hikayelerin verdiği mesajlardan birisi şudur: Cinsellik, ister eşcinsel ister karşıcinsel bir ilişki olsun, partnerlerin karşılıklı saygılı, eşit ve gönüllü olmaları halinde suç olmaktan çıkar, aksi takdirde dünyevi ve de dini olarak cezalandırılır.


    İslamî bakış açısından bu, belirli cinsel davranışların suç sayılıp cezalandırılmasını öngören temel çizgidir. Dinen bir davranışın yasaklanmasını, o davranışın halk arasında mı yoksa özel hayatta mı yaşandığı belirler. Özel hayatta yaşananı yargılama yetkisine sadece tanrı sahiptir. Dini olarak yasaklanmış bir davranış ayrıca halk arasında da yapılırsa cezayı hem toplum hem de tanrı verir. Yani dinen yasaklanmış bir olay eğer halka zarar verirse kanunen suç sayılır.


    Yukarıdaki analizler sonucunda dini ve dünyevi cinsel ahlak arasındaki ortak zemini bulmuş oluyoruz. Dünyevi ahlak ve eşcinseller cinsel bir yönelimi başkalarına yaptırım uygulayarak gerçekleştiriyorsa bu yönelim suç halini alıyor.


    1- Hz. Muhammed zamanında (MS 632 yılları) eşcinsellik yüzünden ceza almış ya da infazı gerçekleştirilmiş tek bir kişi bile kayıtlarda yoktur. İlk infaz eşcinsel bir kişinin canlı olarak gömülmesini teklif eden üçüncü halife Ömer zamanında gerçekleşmiştir. Fakat o zamanki alimler Hz. Muhammed’in geleneklerini göz önünde bulundurarak diri diri gömme teklifini reddederek eşcinsellerin şehirdeki en yüksek binadan aşağı atılarak taşlanması fikrini kabul etmişlerdir.


    2- Düşünce ve hukuk hakkında çalışan İslamî okullar eşcinsellik konusu üzerinde farklı görüşlere sahiptir. Erkekler arasında görülen cinsel münasebetler değişik okullarda geleneksel literatürün farklı yorumlanmasıyla farklı şekilde yargılanıyor. Şu anki tüm yasal okullar eşcinsel ilişkiyi yasa dışı olarak kabul ediyor fakat verilen cezaların sertliği bakımından birbirlerinden ayrılıyorlar. Asya’nın güney ve doğu taraflarında yaygın olarak bulunan Hanefi okulları eşcinselliği fiziksel bir cezayla yargılamaya gerek görmüyor. Fakat Arap dünyasında yaygın olarak bulunan okullar (Hanabalites) eşcinsel ilişkilere oldukça sert cezalar veriyor. Şafi okulları genelde “anahtarın deliğe girmesi” gibi olayın dört tanığın şahitlik yapması halinde cezalandırılması gerektiğini savunuyor.


    3- Ahmadimuslim cemaatine göre eşcinsellik toplumu çürümeye götüren bir yönelim. “Eşcinsellik ve İslam” başlıklı bir makalede Ahmadi mezhebi (toplumdaki bozulmayı göz önünde bulundurarak) şunu belirtir:” Olay devam ettikçe insanlar artık doğal dürtülerini tatmin edebilmek için daha acayip ve sapık yöntemler bulacak ; çocuk pornografisi, biseksüellik ,eşcinsellik ve hayvanlarla ilişki kurma (animalhobi) ortaya çıkacak” deniliyor ve cümleye şu şekilde devam ediliyor: “Eşcinsellik insanların ve hayvanların doğalarına tamamen zıttır ve üretken bir toplumun tüm amaçlarına, ahlakına ve kurumlarına karşıdır”.


    4- Yaklaşık 2 milyon nüfusu olan İsmaili mezhebi (ayrıca Agha Khani hareketi olarak da bilinir) İslamiyet’i modern hayata uyabilmesi için tekrar yorumlanmaya ihtiyacı olan ve sürekli evrim geçiren bir din olarak görür. Hz. Muhammed’in doğrudan mirasçısı olarak kabul edilen mezhebin ruhani lideri Prens Agha Khan, İslamiyet’teki farklı hareketleri konu alan söyleşilere ve iletişime açık olmuştur. Eşcinseller hakkında şu ana kadar herhangi bir şey söylememesine rağmen ileride bu konu hakkında açıklama yapması bekleniyor.


    5- 1988 yılında, Kahire’de bulunan dünyadaki en eski ve de en çok sözü geçen Al-Azhar üniversitesindeki bilim insanları cinsiyet değişim ameliyatlarına İslamiyet’te izin verilebileceğini açılayan bir fetva yayınladı. Üniversite müftüsü tarafından şu açıklama yapıldı: ”Ameliyata kadın ve erkek organlarında saklanmış olan şeylerin açığa çıkarılması amaçlandığında izin verilebilir. Hakikaten, bu tedavi sayılacak derecede zorunludur. Fakat bu ameliyat sadece insanların cinsiyetlerini değiştirme amacını güdüyorsa, o zaman izin verilemez.” Bu fetva, İslami sınırlar içinde Müslüman transgender hareketinin kabulü için çok önemli bir örnek oluşturmaktadır.


    6- Şimdiye kadar bir çok Müslüman geyin, lezbiyenin, biseksüelin ve transgenderin infazı yapıldı ve birçoğu da tutuklandı. Bu hikayelere Afganistan’daki infazlardan ve Suudi Arabistan’daki travestilerin ve cross-dresser ların sınır dışı edilmesinden tutun da Malezya’nın oğlancılıktan yargılanan eski başbakanı Anwar’a kadar birçok örnek eklenebilir. Ayrıca İran’daki 1979 İslam devriminden sonra yaklaşık 4000 eşcinselin infazı gerçekleştirildi.


    7- Birçok Arap ülkesinde İslamiyet resmi din olmasına karşın (Lübnan hariç), Avrupa yasaları bu ülkedeki kanunların oluşumunu oldukça etkiliyor. Örneğin Fransız anayasasından çok fazla etkilenen Cezayir’de şu an eşcinsellik 2 ay ile 2 yıl arası hapis ve 500-2000 Cezayir dinarıyla cezalandırılıyor. Öte yandan şeriat kurallarının hüküm sürdüğü Suudi Arabistan’da eşcinsellik zina ile eşdeğer tutuluyor ve aynı şekilde cezalandırılıyor. Eğer kişinin akli dengesi yerinde ve özgür ise taşlanarak öldürülüyor, eğer kişi özgür ve bekarsa 100 kırbaç vuruluyor ve bir yıl sürgün ediliyor. Fakat gayrimüslim biri eğer bir Müslümanla eşcinsel ilişkiye giriyorsa o kişi de aynı şekilde taşlanarak öldürülüyor. Eşcinsellik, sanığın dört defa itirafıyla ya da dört güvenilir Müslüman tanığın şahadetiyle ispatlanıyor.


    8- 1992 yılında Afganistan’da Taliban’ın aşırı muhafazakar ordusu tarafından on infaz gerçekleştirildi. Eşcinsellikle suçlanan kişilerin üstüne duvar yıkılıyor ve Taliban yasalarına göre eğer kişi otuz dakika hayatta kalabilirse masum sayılıp hastaneye kaldırılıyor.


    Presentation by Adel Kassem

    Bilgi Üniversitesi

    İstanbul - 7-9 MAYIS 2004

    Çeviren: Erol Biçer

    Arkadaşlar, ben bu HIV virüsü (son aşaması AIDS oluyor) konusunda Türkiye'de genel bir bilinçsizlik olduğunu düşünüyorum..

    Birisiyle tanıştığımızda, ona ne kadar güvenebiliriz ki..zira eğer daha önce bu kişinin ilişkileri oldu ise ve bu virüsü kapmışsa, test yaptırmadıysa kendisi enfeksiyonlu olduğunu büyük olasılıkla bilmeyecektir..çünkü virüsü kaptıktan yıllar sonra belirtileri ortaya çıkabilir..

    Bu noktada birisiyle ciddi bir şeyler düşünüyorsak, birlikte olmadan önce iki tarafın da HIV testi yaptırması en doğru yol diye düşünüyorum her ne kadar sıkıcı bir durum olsa da..fakat bu hastalığın geri dönüşü yok..Söz konusu hayatsa gerisi teferruattır diye düşünüyorum

    ayrıca kondomla da ilişkiye girilse yüzde yüz güvenlik sağlamaz bu..mesela örneğin iki tarafın da ağzında küçük bir kanama dahi olsa derin öpüşmeyle de geçebilir..


    Gündelik ilişki yaşayanlar için test filan komik kaçabilir belki kondom yeter diyebilirler ama uzun süreli düşünenler için iki tarafın da içinin rahat olması için test yaptımak noktasında neler düşünüyorsunuz fikirlerinizi çok merak ediyorum, böyle bir talebe nasıl cevap verirdiniz? ben mi çok pimpirikliyim diye düşünüyorum ama bir yandan da yüksek risk altında olduğumuzu düşünmeden edemiyorum..dediğim gibi karşımızdaki kendinde virüs olduğunu yıllarca bilmeyebiliyor..

    yorumlarınız için çok teşekkürler

    Benim merak ettiğim şey şu feminenlik sadece pasiflere özgü bir şey mi yoksa feminen aktifler de olabilir mi?

    Bana bu soruyu sorduran neden aktif olmama rağmen son zamanlarda hareketlerimde ve konuşmalarımda benim de farkettiğim değişiklikler olmaya başlaması. Acaba özenti mi yoksa yıllardır içimde sakladığım gerçek kişiliğim mi bu?